24 Mart 2023 Cuma

Telafisi Olmayan Gaf

Adıyaman ve Şanlıurfa illerimizi vuran; mal, can ve toprak kaybına neden olan yıkıcı ve öldürücü sel felaketinin ardından, Tarım Bakanı'nın sel felaketiyle ilgili "Bir taraftan 15 canımızı (ölü sayısı 20'ye çıktı) aldı ama diğer taraftan toprak suya kavuştu." sözleri epey bir tartışıldı. Bu sözünden dolayı eleştirildi ve istifaya davet edildi.

Eleştiriler haklı. Zira savunulacak ve makul görülecek bir şey değildir. Çünkü Sayın Bakan'ın yaptığı büyük bir gaftır ve pot kırmıştır.  Bu açıklamasının ardından maksadımı aşan bir ifade de bulundum demediğine göre kusura bakmasın ama Bakan bilinç altında gizlediğini ortaya çıkarmıştır.

Önce gaf ve gaf yapmak nedir, bir bakalım. 

Gaf: Yersiz, beceriksiz, zamansız söz veya davranış, patavatsızlık, pot.

Gaf yapmak, bilmeden yersiz bir davranışta bulunmak veya başkasını incitecek söz söylemek, pot kırmak, çam devirmek.

Hepimiz pot kıramaz mıyız? Kırarız. Özellikle irticalen konuşmalarda bu risk daima vardır. Her birimizin başına gelebilir. Özellikle mikrofon gördü mü mikrofonun cazibesine kapılıp gaf yapma siyasilerimizde çok yaygındır.

Bazı gaflar vardır ki dilimiz sürçer. Ağzımızdan maksadın dışında bir gaf çıkar. Ama dinleyici ne söylemek istediğimizi anladığı için güler geçer, tepki de vermez. İlgili kişi bu gafını düzeltir. 

Bazı gaflar vardır ki -ki Bakan'ınki böyledir- affedilir gibi değil. Tamam, kurduğu mantık doğrudur. Yağan her yağmur ve aşırı sel baskını toprağı sular ve suya doyurur. Ama hala selde boğulanların arandığı ve ölülerin çıkarıldığı bir ortamda "Evet öldüler ama toprak suya doydu demek gafların büyüğüdür. Bakan'ın bu kıyası, ölen bir kimse için kefen almaya gelenlere” Tamam, babanız öldü ama bu vesileyle burada bir ticaret yaptık ve biz kefen sattık" demek gibi bir şey. Sonuç itibariyle böyle olsa da bugüne kadar satış yapan hiçbir kefen satıcı, ölüm üzerine duyduğu mutluluğu dışa vurmamıştır.  

Kırılan bu pot selde hayatını kaybedenlerin yakınları olmak üzere herkesi yaralanmış ve incitmiştir. Çünkü ne kadar katkısı olursa olsun, işin ucunda bir kişinin ölümü bile olsa kar ve zarar hesabı yapılmaz. Ölümün ardından mutluluk duyulmaz.

Nice gaflar daha sonra unutulsa da Bakan’ın kırdığı pot kolay kolay unutulmayacaktır. Maalesef söz ağızdan bir kere çıkmıştır.

Çıkan bu sözden dolayı Bakan’ın yerinde olsam, hiç beklemeden özür diler, istifamı veririm. Bizde böyle bir temayül olmadığına göre atayan irade, telafisi mümkün olmayan bu gaftan dolayı Bakan’ı görevden almalıdır.

Bakan da eski Tarım Bakanı ünvanını alarak köşesine çekilmeli. Başka işine gücüne bakmalıdır. 

Oruç ve Eza

Ateist olduğunu söylemekten çekinmeyen bir hanımefendi oruç hakkında "Beden düşmanlığı, en hayati ihtiyacını insana çok görme, fakirin ve fukaranın ve açın halini anlama hikayesi. İnsanlar niye aç diye soran yok. Zor bela hayatta kalsınlar ki zenginler sefasını sürsün. Bütün gün aç kalmak insani değildir. Kimsenin aç kalmaması gerekir. Böyle nasıl ritüel üretmişler? Af edersiniz ama şeytan zekası" şeklinde bir açıklamaya yer vermiş. 

Oruç başta olmak üzere ibadetlerde mantık ve makullük aranmaz. Sayısız faydaları sayılabilir. Ama faydasından ziyade ibadetler birer sınanmadır. Her bir ibadet nefse ağır gelir. Bu açıdan ibadetler nefsi terbiye etme, nefsin isteklerine bir süre set çekme ve iradeye hakim olma ameliyesidir. Hz Adem'e her türlü ağacın meyvesinden yemesi istenirken şu ağaca yaklaşmayın yasağı, o ağacın meyvesinin çok zararlı olduğu anlamına gelmez. Yasağa karşı insanın zaaf göstermeden bir irade beyanını ortaya koyması istenmektedir ve Hz Adem ile Havva ölümsüz olma ümidiyle yasaklanan ağacın meyvesinden yemişler ve imtihanı kaybetmişlerdir. Karşılığında ölümsüzlük varsa hangi bir insan bu yasağı dinler. Bu yasaktan da tıpkı diğer imtihanlarda olduğu gibi mantık aranmamalıdır. İmtihanlar birbirine benzese de her insan zaafın göre imtihan edilmektedir. Çünkü bu dünya inananlar için bir imtihan dünyasıdır. 

Fakirin ve aç kimsenin halini anlama gibi yazılıp çizilenler orucun faydasına dair ilgililerce yazılmış hikmetlerdir. Bu hikmetler sadece o kişilerin görüşüdür. Onları bağlar.

Oruçta beden düşmanlığı yapıldığını düşünmüyorum. Normal şartlarda günlük öğün sabah ve akşam olmak üzere iki öğündür. Sonradan üçe çıkarılmıştır. Oruçta da sahur ve imsak olmak üzere iki öğün yemek vardır. Yani oruç ayında da oruçlu olunmayan diğer aylarda da iki öğün söz konusudur. Oruç ayının sair günlerden farkı, oruca başlama ve bitiş saatlerinin belirlenmiş olmasıdır. Burada bir irade beyanı ve güçlü irade söz konusudur. Nefsin isteklerine belli bir süre ket vurmaktır. Oruç belirli saatler arasında olan bir ibadet olduğu için susuzluk ve sıvı alma eksikliği söz konusu olabilir. Bunun da vücuda zarar vereceğini düşünmüyorum.

Üstelik oruç tutanlar bilirler ki belki de ortaya koydukları güçlü irade beyanı dan olsa gerek, sair zamanlarda çektikleri susuzluğu ve duydukları açlığı oruç tutarken hissetmiyorlar. Ki diğer zamanlarda bir öğünü biraz geciktirmiş ya da atlamış olsalar, açlıktan yıkıldım diyenler sabahtan akşama hiçbir şey yemedikleri halde açlık çekmiyor. Aynı şekilde diğer vakitlerde nikotin almadan duramayanlar iftar vaktine kadar sigara içmeden durabiliyor. Belki de bu ortaya konan irade beyanı ın verdiği bir kolaylıktır.

Hasılı oruç sağlam bir irade beyanıdır. Bedeni gündüz saatlerde istirahate ve dinlendirmeye almadır. Vücudun rektifiye edilmesidir. Nefsin arzularına boyun eğmemedir. Aksine nefse galebe çalmadır. İmsak ve iftar ile başlangıcı ve bitişi birlikte yapmaktır. Toplu hareket etmektir. Aile efradını aynı saatte sofrada toplamak demektir. Gündüz saatlerinde bir efor düşüklüğü olsa da insana bir düzen ve disiplin vermektir. İftar açtıktan sonra kişinin kendisine güveninin gelmesi ve görevimi layıkıyla yaptım demek suretiyle iç huzuru duymaktır. Hangi bir insan görevini bihakkın yerine getirdiği zaman huzur duymaz ki. Bu arada bugüne kadar oruç tuttuğundan dolayı ölen bir insan ne duydum ne de gördüm. Aksine orucunu tam tutanın iftarla beraber duyduğu sevicin, mutluluğun ve huzurun hazzı bir başkadır. Çünkü vücuda zor geken bir sınavı alnının akıyla tamamlamıştır.

23 Mart 2023 Perşembe

Gölge Etmesinler!

“Küçük bir karınca, her sabah erkenden işine gelir ve neşe içinde çalışmaya başlardı.

Çok çalışır çok üretir. İşini keyif içinde yapardı.

Patronu aslan, karıncanın başında yöneticisi olmadan kendiliğinden bu kadar hevesle çalışmasına çok şaşırırdı.

Bir gün karlılığı ve verimliliği arttırmak için aklına parlak bir fikir geldi.

Eğer karınca, başında bir yönetici bile olmadan bu kadar üretken olabiliyorsa, bir de başarılı bir yöneticisi olsa neler yapardı.

Bunun üzerine müthiş bir yöneticilik kariyeri olan ve yazdığı raporlarla ünlü Hamamböceğini işe aldı.

Hamamböceği işe öncelikle bir saat alarak başladı.

Böylece karıncanın çalıştığı saatleri tam olarak ölçebilecekti.

İş saatlerinde gevşekliğe müsaade etmeyecekti.

Elbette raporlarını düzenleyecek bir sekretere de ihtiyacı olacaktı.

Bu nedenle, hem telefon trafiğini yönetmek hem de arşiv işlerini yapmak için örümceği işe aldı.

Aslan gelişmelerden çok memnundu. Hamamböceğinin hazırladığı raporlar gerçekten harikaydı.

Hatta ondan üretim hızını ölçen ve karlılığı analiz eden renkli grafikler de hazırlamasını istedi.

Böylece bu raporları ortaklarına sunum yaparken kullanabilecekti.

Hamamböceği, bu raporları üretebilmek için yeni bir bilgisayara ve donanıma ihtiyaç duydu.

Artık artan ekipman için de bir bilgi işlem departmanı oluşturmanın zamanı gelmişti.

Bu işleri idare etmek için sineği işe aldı.

Bir zamanlar mutlu, üretken ve rahat olan karınca, bu yeni toplantı düzeninden ve evrak işlerinden yılmıştı.

Zamanının büyük bir kısmını sorulan soruları cevaplamak ve evrak işlerini yapmakla geçiyordu.

Aslan, karıncanın bölümünün giderek büyümesinden memnundu.

Bölümü daha da büyütmek üzere bir üst yöneticiye ihtiyaç olduğunu düşündü. Bölüm başkanı olarak başarıları ile ünlü ağustosböceğini işe aldı.

Kendi rahatına ve keyfine düşkün ağustosböceğinin ilk icraatı ofisi rahat edebileceği yeni mobilyalarla tefriş etmek oldu.

Tabii ki kendisinin yeni bir bilgisayara, bütçe kontrol ve stratejik verimlilik planı hazırlanması için kişisel bir yardımcıya ihtiyacı vardı.

Bunun üzerine eski işyerindeki yardımcısını işe aldı.

Karıncanın çalıştığı yer, giderek kimsenin gülmediği, neşesiz ve mutsuz bir mekana dönüşmüştü.

Ağustosböceği, patronu aslanı ortamın ruh halini değiştirecek bir çalışma yapılması gerektiğine ikna etti.

Bunun üzerine karıncanın bölümünde olup bitenleri gözden geçiren aslan, üretimin ve karlılığın dramatik bir şekilde düştüğünü fark etti.

Hemen, son derece itibarlı ve iyi tanınmış bir danışman olan baykuşu sorunu çözmesi için işe aldı.

Baykuş, karıncanın departmanında 3 ay geçirdi.

Bu hummalı çalışmanın ardından ciltler dolusu muhteşem bir rapor yazdı.

Raporun sonucu şuydu:

“Departmanda aşırı istihdam vardı”.

Aslan, raporu inceledikten sonra dramatik bir karar verdi.

Elbette, ilk olarak negatif tavırlarıyla dikkat çeken, mutsuz ve çalışma isteğini kaybetmiş olan karıncayı işten çıkardı.”