Ana içeriğe atla

Oruç ve Eza

Ateist olduğunu söylemekten çekinmeyen bir hanımefendi oruç hakkında "Beden düşmanlığı, en hayati ihtiyacını insana çok görme, fakirin ve fukaranın ve açın halini anlama hikayesi. İnsanlar niye aç diye soran yok. Zor bela hayatta kalsınlar ki zenginler sefasını sürsün. Bütün gün aç kalmak insani değildir. Kimsenin aç kalmaması gerekir. Böyle nasıl ritüel üretmişler? Af edersiniz ama şeytan zekası" şeklinde bir açıklamaya yer vermiş. 

Oruç başta olmak üzere ibadetlerde mantık ve makullük aranmaz. Sayısız faydaları sayılabilir. Ama faydasından ziyade ibadetler birer sınanmadır. Her bir ibadet nefse ağır gelir. Bu açıdan ibadetler nefsi terbiye etme, nefsin isteklerine bir süre set çekme ve iradeye hakim olma ameliyesidir. Hz Adem'e her türlü ağacın meyvesinden yemesi istenirken şu ağaca yaklaşmayın yasağı, o ağacın meyvesinin çok zararlı olduğu anlamına gelmez. Yasağa karşı insanın zaaf göstermeden bir irade beyanını ortaya koyması istenmektedir ve Hz Adem ile Havva ölümsüz olma ümidiyle yasaklanan ağacın meyvesinden yemişler ve imtihanı kaybetmişlerdir. Karşılığında ölümsüzlük varsa hangi bir insan bu yasağı dinler. Bu yasaktan da tıpkı diğer imtihanlarda olduğu gibi mantık aranmamalıdır. İmtihanlar birbirine benzese de her insan zaafın göre imtihan edilmektedir. Çünkü bu dünya inananlar için bir imtihan dünyasıdır. 

Fakirin ve aç kimsenin halini anlama gibi yazılıp çizilenler orucun faydasına dair ilgililerce yazılmış hikmetlerdir. Bu hikmetler sadece o kişilerin görüşüdür. Onları bağlar.

Oruçta beden düşmanlığı yapıldığını düşünmüyorum. Normal şartlarda günlük öğün sabah ve akşam olmak üzere iki öğündür. Sonradan üçe çıkarılmıştır. Oruçta da sahur ve imsak olmak üzere iki öğün yemek vardır. Yani oruç ayında da oruçlu olunmayan diğer aylarda da iki öğün söz konusudur. Oruç ayının sair günlerden farkı, oruca başlama ve bitiş saatlerinin belirlenmiş olmasıdır. Burada bir irade beyanı ve güçlü irade söz konusudur. Nefsin isteklerine belli bir süre ket vurmaktır. Oruç belirli saatler arasında olan bir ibadet olduğu için susuzluk ve sıvı alma eksikliği söz konusu olabilir. Bunun da vücuda zarar vereceğini düşünmüyorum.

Üstelik oruç tutanlar bilirler ki belki de ortaya koydukları güçlü irade beyanı dan olsa gerek, sair zamanlarda çektikleri susuzluğu ve duydukları açlığı oruç tutarken hissetmiyorlar. Ki diğer zamanlarda bir öğünü biraz geciktirmiş ya da atlamış olsalar, açlıktan yıkıldım diyenler sabahtan akşama hiçbir şey yemedikleri halde açlık çekmiyor. Aynı şekilde diğer vakitlerde nikotin almadan duramayanlar iftar vaktine kadar sigara içmeden durabiliyor. Belki de bu ortaya konan irade beyanı ın verdiği bir kolaylıktır.

Hasılı oruç sağlam bir irade beyanıdır. Bedeni gündüz saatlerde istirahate ve dinlendirmeye almadır. Vücudun rektifiye edilmesidir. Nefsin arzularına boyun eğmemedir. Aksine nefse galebe çalmadır. İmsak ve iftar ile başlangıcı ve bitişi birlikte yapmaktır. Toplu hareket etmektir. Aile efradını aynı saatte sofrada toplamak demektir. Gündüz saatlerinde bir efor düşüklüğü olsa da insana bir düzen ve disiplin vermektir. İftar açtıktan sonra kişinin kendisine güveninin gelmesi ve görevimi layıkıyla yaptım demek suretiyle iç huzuru duymaktır. Hangi bir insan görevini bihakkın yerine getirdiği zaman huzur duymaz ki. Bu arada bugüne kadar oruç tuttuğundan dolayı ölen bir insan ne duydum ne de gördüm. Aksine orucunu tam tutanın iftarla beraber duyduğu sevicin, mutluluğun ve huzurun hazzı bir başkadır. Çünkü vücuda zor geken bir sınavı alnının akıyla tamamlamıştır.

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Sağlığı oruç tutmaya elverişli olan ateistlere oruç tutmalarını tavsiye ederim.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. As. Bilmukabele. Keşke tutsalar. Tutmazlar. Zira eziyet görüyorlar.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde