Ana içeriğe atla

Telafisi Olmayan Gaf

Adıyaman ve Şanlıurfa illerimizi vuran; mal, can ve toprak kaybına neden olan yıkıcı ve öldürücü sel felaketinin ardından, Tarım Bakanı'nın sel felaketiyle ilgili "Bir taraftan 15 canımızı (ölü sayısı 20'ye çıktı) aldı ama diğer taraftan toprak suya kavuştu." sözleri epey bir tartışıldı. Bu sözünden dolayı eleştirildi ve istifaya davet edildi.

Eleştiriler haklı. Zira savunulacak ve makul görülecek bir şey değildir. Çünkü Sayın Bakan'ın yaptığı büyük bir gaftır ve pot kırmıştır.  Bu açıklamasının ardından maksadımı aşan bir ifade de bulundum demediğine göre kusura bakmasın ama Bakan bilinç altında gizlediğini ortaya çıkarmıştır.

Önce gaf ve gaf yapmak nedir, bir bakalım. 

Gaf: Yersiz, beceriksiz, zamansız söz veya davranış, patavatsızlık, pot.

Gaf yapmak, bilmeden yersiz bir davranışta bulunmak veya başkasını incitecek söz söylemek, pot kırmak, çam devirmek.

Hepimiz pot kıramaz mıyız? Kırarız. Özellikle irticalen konuşmalarda bu risk daima vardır. Her birimizin başına gelebilir. Özellikle mikrofon gördü mü mikrofonun cazibesine kapılıp gaf yapma siyasilerimizde çok yaygındır.

Bazı gaflar vardır ki dilimiz sürçer. Ağzımızdan maksadın dışında bir gaf çıkar. Ama dinleyici ne söylemek istediğimizi anladığı için güler geçer, tepki de vermez. İlgili kişi bu gafını düzeltir. 

Bazı gaflar vardır ki -ki Bakan'ınki böyledir- affedilir gibi değil. Tamam, kurduğu mantık doğrudur. Yağan her yağmur ve aşırı sel baskını toprağı sular ve suya doyurur. Ama hala selde boğulanların arandığı ve ölülerin çıkarıldığı bir ortamda "Evet öldüler ama toprak suya doydu demek gafların büyüğüdür. Bakan'ın bu kıyası, ölen bir kimse için kefen almaya gelenlere” Tamam, babanız öldü ama bu vesileyle burada bir ticaret yaptık ve biz kefen sattık" demek gibi bir şey. Sonuç itibariyle böyle olsa da bugüne kadar satış yapan hiçbir kefen satıcı, ölüm üzerine duyduğu mutluluğu dışa vurmamıştır.  

Kırılan bu pot selde hayatını kaybedenlerin yakınları olmak üzere herkesi yaralanmış ve incitmiştir. Çünkü ne kadar katkısı olursa olsun, işin ucunda bir kişinin ölümü bile olsa kar ve zarar hesabı yapılmaz. Ölümün ardından mutluluk duyulmaz.

Nice gaflar daha sonra unutulsa da Bakan’ın kırdığı pot kolay kolay unutulmayacaktır. Maalesef söz ağızdan bir kere çıkmıştır.

Çıkan bu sözden dolayı Bakan’ın yerinde olsam, hiç beklemeden özür diler, istifamı veririm. Bizde böyle bir temayül olmadığına göre atayan irade, telafisi mümkün olmayan bu gaftan dolayı Bakan’ı görevden almalıdır.

Bakan da eski Tarım Bakanı ünvanını alarak köşesine çekilmeli. Başka işine gücüne bakmalıdır. 

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Bu gafı yapan zatı muhteremi hiç tanımam, üyesi olduğu partisiyle de işim yoktur. Ancak, bu zatın gerçekten farkında olmadan bu gafı yaptığına inanıyorum. Ama siyasette herkes birbirinin izine kurşun atarken, bu gaf es geçilir mi? Affedilir mi? Asla, elimize bir fırsat geçmiş, kaçırır mıyız bunu biz, yükleniriz hep birden, eleştiririz. Siyasette kimse empati yapmaz, yeterki siyasilerin eline bir fırsat geçsin. Siyaset kadar acımasız bir kurum, platform, adı her neyse yoktur.
    Paylaşım için teşekkür ederim sayın hocam, yine güzel bir yazıydı.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bizim siyasetimiz acımasızdır. Düşene tekne de vurulur. Gaf konusunda da özellikle siyasetimiz çok zengindir. Bugün biri yapar, diğeri ayıplar. Ertesi günü öbürü yapar, diğeri ayıplar. Tarım Bakanının bu gafı ölüm üzerine olduğu için dinlendirilmesi gerekir kanaatindeyim.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde