9 Şubat 2023 Perşembe

Ayıptır Ayıp!

Son yıllarda görülmemiş birbiri ardına gelen ve 10 ilimizi vuran büyük bir afet günlerini yaşıyoruz.  Sayısı sekiz on binlerle ifade edilen çökmüş evlerden kimi sağ, kimi yaralı çıkarıldı, kiminin de ölmüş bedenine ulaşıldı. 9 Şubat itibariyle açıklanan resmi rakamlara göre 12.391 ölü, 62. 914 yaralı insanımız var. 

Depremde ilk yetmiş iki saatin önemli olduğu söylenir. Bu saat de 04.17 itibariyle dolmuş olacak. Şu an itibariyle göçükte ne kadar insanımızın olduğu belli değil. 

Eldeki imkanlar çerçevesinde hem devlet hem de millet nasıl kurtarabiliriz nasıl yardım ulaştırabiliriz, yaralıları nasıl tedavi ederiz üzerine yoğunlaşıp var gücüyle çalışma yaptığı gözlerden kaçmıyor. 

Şöyle yapılsaydı, binalar yıkılmazdı, böyle davranılsaydı, bu kadar insan ölmez, kurtarılırdı, organizede ihmal ve eksiklik vardı demeyeceğim. 

Üzerinde duracağım husus, bir millet kıyamet sahnelerinden bir sahne ile imtihan olurken sosyal medya üzerinden yayılan dezanformasyonlar, siyaset yapmalar, yapılan şovlar, depreme rağmen kutuplaşmalar, savunma refleksi ve suçlayıcı beyanlar gözlerden kaçmıyor. Cahili de böyle yapıyor, bileni de böyle, sorumlu statüde olanı da. 

Deprem olmuş, biri evinde "Oh oh, deprem olmuş. Çok insan öldü, ölecek üzerine oynuyor, bunu da videoya çekip paylaşıyor. Yani ölü cesedin üzerine oturup mutlu oluyor. Bu nasıl bir ruh hali demekten kendini alamıyorsun. 

Bu akşam Messenger aracılığıyla haberdar olduğum bir Tik Tok paylaşımına ne dersiniz? Bir dakikalık bu paylaşımı kısaca özetleyeyim. Bir belediye, depremi vuran şehirlerimizden bir şehre yardım kamyonları gönderiyor. Tüm milletin, STK'nın, devletin yaptığı da bu. Gelen yardım kamyonlarını gören ilin vekili, gördüğü kamyonlara isyan eder. "Ne işin var burada? Ne geziyon Türkiye'yi? Sen kendi şehrine bak. Def ol git buradan. Siz İngiliz uşağısınız. Buraya şov yapmaya geldiniz. Devlet burada" diyor. Derken de normal bir lisanla konuşmuyor. Siniri tavan yapmış ve vekil olmanın getirdiği statü ile ağzına geleni söylüyor ve bir cinnet hali yaşadığı hal ve hareketlerinden belli oluyor. Karşı taraf, biz yardım yapmaya geldik, biraz terbiyeli ol der demez, ağzından "terbiyesizler. Siz İngiliz uşaklarısınız" salvoları atarak bir sağa bir sola hareket ediyor. Kaç dönemdir vekil, vekil olarak kaç soru önergesi vermiş, özelliği nedir, Meclis kürsüsüne çıkıp bugüne kadar konuşma yapmış mı bilmiyorum. Bildiğim ilk defa gördüğüm.
 
Bu görüntü beni üzdü. Doğrusu yardım için gelenleri bu şekilde bir ayrımcılığa tabi tutması, babasının özel mülkü gibi onları kovması ve onlara İngiliz uşağı şeklinde ithamlarda bulunması ve onları şov yapmakla suçlaması idealimdeki vekil profiline yakıştıramadım. Çünkü gün suçlama, şov ve siyaset zamanı değil. Ki vekil, vekil seçildikten sonra sadece o ilin değil, Türkiye'nin vekili gibi bir sorumluluğu var. Tepki gösterdiği belediye şov yapmak için mi yardım getirdi bilmiyorum. Acaba vekilin kendisi de şov yapıyor olabilir mi? Bunun da niyetini bilmem ama görüntüsü şov yapıyorsunuz derken takındığı tavır da enkaz üstünde şov yapmaktan başka bir şey değildi. 

Ülkem adına üzüldüm gerçekten. Siyaset bizi ne hale getirmiş, nasıl kutuplaştırmış. Olmaz olsun böyle siyaset dedim kendi kendime. Ne ara bu kadar ayrıştık böyle? Halbuki bu milletin geçmişten gelen en güzel özelliği arada kavga ve husumet bile olsa, bir araya gelinir, kenetlenilir, acılar paylaşılır. Hatta bu tür acılar küskünleri barıştırmaya sebep olur çoğu zaman. 

8 Şubat 2023 Çarşamba

Güçlü Devlet ve Büyük Bir Millet miyiz?

"Biz büyük bir devletiz, güçlü bir milletiz" sözlerini bu toplumda çok söyleriz. Bunu devlet yetkililerinin ağzından da çok duyarız. Bu sözler de çok hoşumuza gider hatta gururumuzu okşar. Kimin hoşuna gitmez ki. 

Gerçekten güçlü büyük devlet, güçlü bir millet miyiz? Bir devlet, millet veya toplumun güçlü ve büyük olmasının ölçüsü nedir?
Ekonomisi kendi kendine yeten bir ülke miyiz?
Üreten bir toplum muyuz?
İhracatımız ithalatımızdan fazla mıdır?
Ekonomik kriz ülkemize hiç uğramıyor ve biz bundan etkilenmiyor muyuz?
Oturmuş bir sistemimiz var mı? Her şeyimiz yerli yerinde ve düzen içerisinde işliyor mu? 
Kanun, kural, mevzuata uyma yüzdemiz çok yüksek midir?
Deprem ülkesi olduğumuz bilinmesine rağmen depremlerde binalarımız yıkılmıyor mu? Binalarımız sapasağlam ayakta mı? Depremlerde insanımız ölmüyor mu?
Paramızın değeri ne durumda? Yabancı paralar paramız karşısında durmadan değer mi kaybediyor? Yani paramız çok mu kıymetli? 
Eğer böyle ise güçlü bir devletiz, büyük bir milletiz. 
Ekonomisi kendi kendine yeten bir ülke değilse, 
Yeterince üretmeyip hep tüketiyorsak, 
Çuğu ürünümüz ihraç ise, 
8-10 yılda bir kapımızı ekonomik kriz çalıyorsa, 
Oturmuş bir sistemimiz yoksa, kişiye bağlı olarak işleyiş değişiyorsa, 
Kanun ve kural tanımıyorsak, 
Her depremde binalarımız çöküyorsa ve her depremde binlerce insanımız enkaz altında kalıp ölüyorsa, 
Paramız döviz karşısında pul olmuşsa... 
Kusura bakmayın, ne güçlü devletiz ne de büyük milletiz. 
Durum bu iken hala güçlü devlet ve büyük millet türlüsü çağırıyorsak, ya kendimizi tanımıyoruz ya kendimizi olduğumuzdan farklı göstermeye çalışıyoruz. Bu da kendimizi kandırmak demektir ve biz gelişmekte olan bir ülke değiliz. Geri kalmış bir ülkeyiz. Bu şekil kendimizi farklı göstererek bir gün ilerleme durumumuz da söz konusu bile değil. 

Evet Efendimciler

Bu dünyada tehlikeli insan çoktur. Hepsi çeşit çeşittir ve say say bitmez. Mesela;

Yüze gülüp arkadan vuran, 

Sinsi, 

İçten pazarlıklı olan, 

Güce karşı boyun eğip güçlünün yanında yer alan, 

Dilsin şeytan olan, 

Kinci olan, 

Tevazu görünümlü kibirli olan, 

İnsanları laf cambazlığıyla büyüleyen,

Isıracak olduğu halde dişini göstermeyen, 

Algıları olgu olarak gösteren, 

Kendisini bulunmaz Hint kumaşı gören, 

Devlet görevi olmadığı halde ispiyonculuk, muhbirlik ve jurnalcilik yapan,

Göründüğü gibi olmayan, 

Senden ona, ondan sana laf getirip götüren, 

Ne olur, ne olmaz deyip hakkı ve gerçekleri söyleyemeyen, 

Aklını kullanmayıp başkasına kiralayan, hayata onun gözlüğünden bakan, 

Kendisini hiç geliştirmeyip ben hala aynı yerdeyim diye övünen,

Kişilik ve kimliğini başkalarının tarafgirliğini yaparak elde eden, 

Renk vermeyen vs. 

Bunların ötesinde bir tip var ki belki de en tehlikelisidir. Bunlar evet efendimciler. 

Bunlara onay makamı mı desek, yalaka mı desek, emir eri mi desek, her devrin adamı mı desek, ne desek bilmiyorum. 

Bunlar bir görüş, bir öneri getirmez, asla eleştiri ve tenkit yapmaz. Her devrin adamıdır. Çok uyumludur. Herkesle çok iyi çalışır. Hangi çeşmeden iyi su akacağını iyi bilir ve o çeşme başında biterler. Burunları iyi koku alır. Hiç birinci adam olmazlar. Daima ikinci adam olurlar. Görevleri daima alkıştır, şakşakçılıktır. Efendilerine asla saygısızlık etmezler. Etrafında pervane gibi dönerler.

Haliyle alkış ve şakşakçılıktan, evet efendimden başka bir şey görmediği için efendileri kendisine hiç çekidüzen vermez. Bu durumda bu evet efendimciler en büyük kötülüğü aslında efendilerine yapmış oluyorlar.