4 Şubat 2023 Cumartesi

Gıpta Edilesi Biri

"Bazı insanlar vardır. Güzel insanlardır. Aynı kategorideki meslek mensuplarının alayının kişilik erdemlerini (dürüstlük, cesaret, hak ve hukuka riayet, güvenirlilik) bir araya getirsen, o bir kişinin saçının teli bile etmezler. Lakin, o bir kişi eften püften bahanelerle daire dışına itelenir. Çünkü ekseriyet, onun ağırlığını kaldıracak direnç ve mukavemette olmadığı için her daim o kişinin altında ezilmeye mahkumdurlar... 

İşin hazin yanı, sözde imanı/erdemi elden bırakmayan tayfalar, bu durumdan rahatsızlık bile duymazlar...

Ben derim ki, sakın ola bu nitelik ve omurgayla bir cennet hayali kurmayın...

Bir şeye aday olabilmek için, önce insan olmak gerek... 

"Hiçbir şey" olmayanların, bir şeyi umut etme hakları yoktur."

Alıntı yaptığım bu yazı Zafer Özer Hocamın bir paylaşımı. Belli ki bir kişiyi gözeterek yazmış bunu. Kimi kastetti bilmiyorum ama bu kişiyi doğrusu gıpta ettim. Çünkü birçok erdemi kısacık paylaşımına sığdırmış:

"güzel insanlar" demiş. Kim böyle olmak istemez: İnsan olmak ve güzel olmak.

"Aynı kategorideki meslek mensuplarının tüm erdemleri toplamının o kişinin saçının teli etmemesi" derken mücadeleci birini kastediyor. 

"O kişinin eften püften bahanelerle daire dışına itilmesi dolayısıyla aynı meslek mensuplarının onun ağırlığını kaldıracak güçte olmadığından o kişinin altında ezilecek olması" demiş. Yalnız hangi meslek mensupları ise ezileceklerini sanmıyorum. Çünkü ezilmek bir utanma duygusudur. Bu duygu ise iyi gün dostu, güce boyun eğen ve güçten beslenen bazı meslek gruplarında görülmez. Onlara göre o kişinin daire dışına çıkarılması had bildirme olarak görülür ve bundan büyük memnuniyet duyarlar.

"Sözde iman ve erdemi elinde bulunduran bu tayfalar, rahatsızlık bile duymazlar" demiş. Sanırım iman ve erdemi kendi tekellerinde görenleri kastediyor. Kastedilen bu kesim ise bunların kahir ekseriyeti gerçekten rahatsızlık duymazlar. Bir üst paragrafta bahsettiğim gibi oh bile derler.

"Bu nitelik ve omurgayla cennet hayali kurmayın" demiş. Sözde iman ve erdem ile cennete girilemeyeceğine dikkat çekiyor. Mübarek, şu üç günlük dünyada bırak, bu hayallerle yaşamaya devam etsinler.

"Bir şeye aday olabilmek için önce insan olması gerek” demiş. Bir zamanlar önce Müslüman olmak denirdi. Müslümandan insana dönülmüşse, Müslümanların iyi sınav vermediği izlenimi edindim. Ki bence de önce insan olmalı. Çünkü insan olmak her şeyden önce gelir. İnsan olamayan Müslüman bile olamaz. Olsa da ona göre olur.

"Hiçbir şey olamayanların bir şeyi umut etme hakları yoktur." demiş. Sözde iman ve erdem diyen o meslek gruplarını, bu cümlesiyle hiçbir şey bile olamadıklarına işaret ediyor. İşin en acı tarafı da burası.

Mahalle Baskısının Sonuçları

Şeklen benzese de düşünce ve fikir bakımından insanlar farklı farklıdır. Aynı evde büyüyen, aynı iklimde büyümüş kardeşler bile farklı farklı fikirlerde olabiliyor.

Evde veya sokakta saygı duyulduğu takdirde farklı fikirde olmada bir sakınca yok. Hatta bu farklılık zenginliktir.

Bu durum din, siyaset, yaşantı vb. her alanda böyle olmalıdır. Ki Allah da insana doğru yolu göstermesine rağmen inanıp inanmama da insanları hür bırakmıştır. Her şeyin yaratıcısı ve maliki olmasına rağmen Allah bu hürriyeti insana bahşetmişse bize de o kimselerin fikrine, zikrine saygı duymak düşer.

Teri böyle derken fiiliyat böyle demiyor. Farklı fikirlere tahammülümüz yok. Herkesin kendince bir nedeni olsa da kendi fikrine güvenmeyen farklı fikirlere karşı çıkar düşüncesini taşıyorum. 

Birbirine zıt düşünce sahiplerinin birbirlerinin fikirlerine karşı çıkmasından geçtim. Zira bunlar birbirlerini dinlemez. Birbirlerine karşı önyargılı olarak yaşamaya devam ederler. 

Burada aynı mahallede yaşayanların farklı fikre tahammülsüzlüğüne işaret etmek istiyorum. Çünkü bunu sonuçları itibariyle çok tehlikeli buluyorum. Ülkemizde maalesef son yıllarda bu durum çok arttı.

Kardeşlerin bile farklı fikirlerde olabileceğini kabul ediyoruz. Nedense mahallelerde farklı fikirleri yaşatmıyoruz. Ya ötekileştiriyoruz ya da linçe maruz bırakıyoruz. Halbuki böyle yapılacağına, iletişimi kesmeden fikir alışverişine devam edilse, rahatça görüşler açıklanabilse, sonunda fikirlerine şu şu nedenlerle katılmıyorum dense, bu farklılık bir zenginlik olur, farklı fikirlere hoşgörü gösterildiği için farklı fikirdekiler aynı mahallede rahatça yaşamaya devam eder.

Maalesef böyle olmuyor. Dışlama yoluna gidiyoruz ya da linçe tabi tutuyoruz. Bunun sonucunda tahammül edilmeyen aykırı fikir sahibi mahallesini terk ediyor. Başka yerlere hicret ediyor.

Mahalleyi terk edince de peşi bırakılmıyor. Arkasından konuşulmaya, hakkında ileri geri konuşulmaya devam ediliyor.

Mahalleden kovulan bu kişiler de eski düşüncelerini masaya yatırıp terk etme yoluna gidiyor. Bu durum özellikle farklı dini anlayış sahiplerinde kendini gösteriyor.

Bu dışlama ve ötekileştirme böyle devam ederse bu psikoloji ile yaşayan bu kişilerden bazıları Müslüman dairesinden çıkıp deist, agnostik, teist olabiliyor. Tehlike dediğim nokta da burası. Hiçbirimizin bundan hoşnut olması söz konusu olamaz. O yüzden insanları dışlayarak ne tür sonuçlar doğurabileceğimizi iyi hesaba katmak lazım. 

Uyutanlar ve Kafa Karıştıranlar

Uyutanlar ve Kafa Karıştıranlar

Uyutanlar

Ninni, çocuklar uyusun diye büyükler tarafından söylenir. Bu şekil alışan çocuk uyumadan önce hep ninni bekler. Çünkü ninniyi çok sever. Ninninin ardından çocuk mışıl mışıl derin bir uykuya dalar. Bu yönüyle ninni olmalıdır ve güzel bir şeydir. 

Din, insanı iyiye ve güzele yöneltmek suretiyle dünya ve ahiret hayatında mutlu etmeyi amaçlamakta ise de dinin gerçekliğinden ziyade akıl, mantık, din ve hayatın gerçeklerine aykırı olacak şekilde dinin gizeminden bahsetmek de uyku görevi görür. Bu tür hikayeleri kendinden bir şeyler katarak kendi üslubuyla dinleyicilerine aktaran kişiler de sevilir ve dinlenir. Çünkü kendilerini uyutacak birilerini bulmuşlardır. Bu tür uyutma görevini yapanların çoğu bu yönleri dolayısıyla şöhret bulur, taltif görür ve el üstünde tutulur. Çünkü kalabalıkları uyutmak ve uyuşturmak kolay değildir.

Dinin gizemi deyip de geçip gitmeyelim. Din konusunda otorite olan, sevilip sayılan, el üstünde tutulan, söylediği ve yaptığında hep hikmet aranan kişiler, ayakları yere basan bir din yerine dinin gizemini silah olarak kullanırlar. En büyük malzemeleri budur. Menkıbe üzerine hayatlarını kurarlar. Müritler arasında bu tiplerin sırları kulaktan kulağa fısıldanır. Geriye tek şey kaldı. Müritlerin şeyhlerini uçurması. O uçacak ki arkasına takıp kendilerini de uçursun.

Anlatılan fıkra ve hikayelerde mantık arayıp sorgulayanlar nedense dini menkıbe ve gizemler üzerine bir şey söylemezler. Çünkü anlatılan her dini menkıbe gerçek kabul edilir. Bu tür menkıbe ve gizeme kendini kaptıranlar, akıl ve mantığına yatmadığı için eleştirenleri itikatsızlık veya itikat eksikliği olarak görürler. Çünkü kendileri gibi şeksiz şüphesiz teslim olmamışlardır.

Kafa Karıştıranlar

Uyutanların yanında az olsa da uyuyanları uyandırmaya çalışanlar var. Bunlar gizeme ve menkıbeye karşılar. Toplumun yerleşik din anlayışından farklı şeyler söylerler, geçmişten beri şöhret bulmuş bazı yorum ve anlayışları eleştirerek yeni bir bakış açısı ve anlayış getirmeye çalışırlar. Yani ezberleri bozarlar.

Dini anlayışa yeni yorum getirenler ses getirir. Birileri kulak kabartır. Toplumda karşılık bulmaya başlayınca, ezberlerinin bozulmasını istemeyen, gizemden ve mevcudu yürütmekten beslenenler seslerini yükseltir. Arkalarında kendilerini destekleyen yüz binler olunca sesleri baskın çıkar. Her sesi gür çıkan cılız sesi bastırır misali, arkasında bir güç olmadan ses verenlerin bir şekil sesi kesilir. Çünkü gizemcilere göre bu ezber bozanlar bozguncudur. Din bunlardan dolayı tahrifata uğruyor. Bunların başı pardon sesi hemen kesilmeli ki kendi düzenleri ve büyük çoğunluğun dini zarar görmesin. Kendilerine göre gerçek dini de kendileri temsil ettiklerine göre hemen bir linç kampanyası başlatarak ezber bozan veya bozmaya çalışanı anasından doğduğuna pişman ederler. Çünkü onlara göre bunlar müsteşriktir, müsteşriklerin yerli versiyonudur, zındıktır, mürtettir. Yeniden İslam’a girmek için tövbe etmeleri gerekir. Tövbe de yeterli gelmez. Çünkü aynı zamanda özür dilemelidirler. Bu yeterli mi? Çoğu zaman bu da yeterli görülmez. Çünkü bu sefer de korkusundan böyle yaptı denir.