2 Şubat 2023 Perşembe

İki İnsan Tipi

İki tip insan vardır: Birinci tip; bir kişiyi, bir görüşü veya bir zihniyeti akıl süzgecinden geçirmeden, doğru-yanlış demeden ölümüne savunan. İkinci tip ise bir kişiye, bir görüşe veya bir zihniyete yine akıl süzgecinden geçirmeden ölümüne muhalefet eden. 

İlki, hepsinde bir hikmet arar, diğeri hepsinde bir Çapanoğlu.  

İlkine göre sevdikleri yunmuş, yıkanmış ve cennetlik iken karşı tarafın dünyada ve ahirette yatacak yerleri yok.

İkinci insan tipi de kendilerini çok iyi görürken karşı tarafı yerin dibine sokar.

Bu iki zıt tip bakmayın zıt kutuplarda gezindiğine. Kafa yapısı bakımından aynıdır. Tek fark biri birinin trollüğünü yaparken, diğerini kötülüyor. Öbürü de kendi zihniyetini ölümüne savunurken diğerini kötülüyor. Farklı cephelerde olsalar da birbirlerinden besleniyorlar. Birbirlerinden destek alıyorlar. Biri olmadan diğerinin yaşama şansı yoktur. 

Sevgi ve nefret dediğimiz şey budur aslında. Bu iki tip insan yekdiğerine karşı önyargılı ve peşin hükümlüdür. İki cephe de kendileri ve yaptıklarıyla yüzleşmezler. Çünkü tüm kötülüklerin anası karşı cephedir.

Nazarımda bu ili zıt kutbun hiç yeri ve değeri yoktur. Görüşleri, duruşları benim için bir anlam ifade etmez. Bu ikisinin ne topluma verebileceği bir şeyi vardır ne de başkasının onlara vereceği.

Bu iki tip kimmiş bunlara bir bakalım. 

Her ikisi de doğru-yanlış demeden hep bir görüşü, kişiyi veya zihniyeti savunurken, diğeri de el hak doğru demeden daima eleştirir. 

Her ikisinde de sorgulama yoktur.

Her ikisinde de empati yoktur.

Her ikisinde de yeni taraftar kazanmadan ziyade mevcut fanatikleri tutma vardır.

Her ikisi de kendilerini bu  memleketin asli unsuru sanır.

Birbirlerini hain, nankör, satılmış, beyni yıkanmış, başkasının uşağı görür.

Birbirleriyle kıyasıya varlık mücadelesi ve üstün gelme kavgası yapan bu tarafların bir konuda dahi olsa bir araya gelmeleri mümkün değil.

Her iki taraf da kendilerini güven görür.

Her iki tarafın yaptığı da getirilerden ve imkanlardan daha fazla yararlanma niyetini taşır.

Her iki taraf da ülkeyi en iyi biz yönetiriz iddiasındadır.

Her iki taraf da başarı için her yolu mubah görür.

Her iki taraf da gücünü tekeline aldığında bulur. Biri dinin, diğeri de Atatürkçülüğün arkasına sığınır. Biri dini kimseye bırakmaz, öbürü de Atatürk’ü... 

Canlı Yayında Tırnak Kesme

Haber kanallarının canlı yayın programlarına hep bildik insanların katılması dikkatlerden kaçmıyor. Her Allah'ın günü ekranlarda olan bu canlı yayın gediklileri, işinin uzmanı olduğundan mıdır, başka katılacak birini bulamadıkları için midir, TV yönetimiyle yapılan bir anlaşma gereği midir, çok izleyici çekme özelliklerinden midir bilmiyorum. Görüntü, bu ülkede kanala çıkacak insan eksikliği çekildiği.

Merak ettiğim, her akşam kanallara çıkıp evlerimize misafir olan, saatlerce programda duran, geç saatlere kadar ekranlarda kalan bu program gediklileri ne zaman evlerine gidiyorlar? Ne zaman yatıp ertesi gün ne zaman kalkıyorlar? Ne zaman gidip işlerini yapıyorlar? Haydi bu kişiler aynı zamanda işlerinin patronları. Geç gitseler de olur. Yalnız özel işlerini, kişisel ihtiyaçlarını, ev alışverişlerini ne zaman yapıyorlar?

Bu merakımı da sosyal medyaya göz atarken gidermiş oldum. Bu müdavimlerden birini canlı yayında iken tırnak keserken görüntülemişler.

Canlı yayınlarda bu tür gediklilerden huysuzunu, araya girip ses yükselteni, atılıp kavga edeni, uyuklayanı, programa Fransız kalanı, programı terk edip gideni, her akşam aynı tekrarları yaptığını, sözü kimseye vermeyeni, yelleneni gördük de tırnak keseni ilk defa gördük. Demek ki göreceğimiz varmış. 

İş yerinde çöp kutusuna veya masasının üzerine peçete serperek tırnak keseni gördüm de böylesine ilk defa şahit oldum.

Çok garipsedim mi? Değil. Gedikli, her Allah'ın günü milyonların karşısına çıkıyorsa, bu ihtiyacını başka nerede gidersin? Bu doğal ihtiyaç bir yerde, bir şekil giderilecek. Sonra tırnak kesmeye vakti mi var? Varsa da niye o değerli vaktini tırnak keserek geçirsin. Nasılsa kanalda bir başkasını dinlerken iki işi birden halledebilir. Allah da ona bu yeteneği vermişse niye kullanmasın? 

Ben yanayım da kendime yanayım. Ben nasıl ve nerede yapıyorum bu işi? Evde yapıyorum. Tırnak kesmeden önce mümkünse bir güzel banyomu oluyorum, ihtiyacım yoksa el ve ayaklarımı iyice ovup yıkıyorum li tırnaklar iyice yumuşasın. Böylece hem kesimi kolay oluyor hem de tırnak sağa sola sıçramıyor. Evin ya da balkonun bir köşesine sağa sola tırnak gitmesin diye büyükçe bir peçete veya eski gazete kağıdı seriyorum. Ardından kesiyorum. Tüm bu işlemleri de gündüz yapıyorum. Akşamları yaptığım pek nadirdir. Hem daha iyi görüp kesmem diye hem de ta küçüklüğümden kalma alışkanlık. Büyüklerimizden böyle duyduk: Akşam vakti tırnak kesmek hoş görülmezdi. Bu hoş görülmeme öyle zannediyorum, eski sarı lambaların ışığında kesimi zor olur, bir de sağa sola sıçrayan olursa, görülemez diye olsa gerek. Başka bir sakıncası olduğunu sanmıyorum.

Acaba canlı yayında bu tırnak kesen zatı muhterem, eskiden kalma akşam tırnak kesmenin yanlışlığına işaret etmek için bu eyleme imza atmış olabilir mi? Niye olmasın. Zira bu gedikliler bir bilen olarak bizleri her akşam bilgilendirmiyorlar mı? Bu vesileyle bu işin akşam da olabileceğini canlı yayında uygulamalı olarak göstermiş oldu. Bu durumda bize düşen, nasıl ki bir harf öğretenin kölesi olabiliyorsak, bu uygulamalı öğretiminden dolayı da milletçe bu zatın kölesi olmaya değer. Zira az şey değil yaptığı. Üstelik dağarcığımıza bir bilgi daha kattı. Yarın bir bilgi yarışmasında “Tarihte canlı yayında ilk tırnak kesmenin mucidi kimdir?” sorusuna vereceğimiz cevap da hazırdır. Hasılı minnettarız kendisine. Bunu burada bırakmamalı. Bundan sonra her akşam bir yeni icadıyla izleyicilerin karşısına çıkmalı. Çıkmalı ve yapmalı ki bu cahil (!) ve görgüsüz (!) millet ilim görsün, irfan görsün, görgü görsün. 

Dijital Kumar

Kumar ocakları söndürür, aileleri parçalar uyarılarına rağmen kumar oynayanların sayısında azalma olmadığı gibi artış var.

Kumar oynayanların sayısı arttığı gibi kumarın kendisi de çeşitlendi. Eskiden belirli mekanlarda fiziken oynanan kumar, son yıllarda dijitale taşındı, sanaldan oynanıyor. Buna dijital veya sanal kumar deniyor.

Kumarın bu yeni türü mekanlarda oynanandan daha tehlikeli ve daha yıkıcı. Bunun için bir yere gitmenize gerek yok. Oturduğunuz yerden anlık, saniyelik oynanabiliyor. Aynı anda büyük borç batağına içine girebiliyorsunuz. Yeter ki elinizde bir cep telefonu olsun. Bir tuşluk iş. Bu yönüyle bakıldığı zaman kumar mekanları aştı, cep telefonunun olduğu her yer kumarhaneye dönüştü.

Bu dijital kumarı ağırlıklı olarak 18-25 yaş arası erkek gençlerimiz oynuyormuş. Sayıları da 2 milyon civarındaymış.

Gençlerimiz bu tür siteleri nereden buluyor demeyin. Gençlerin aramasına gerek yok. Zira bu siteler gönderdikleri mesaj ve linklerle gençlerimizi bu tuzağa kolay düşürüyor. Kafada da kolay yoldan emeksiz çok para kazanma olunca bir bakmışsın gençlerimiz kendilerini bu kumar sayfalarında buluyor.

Önce çok kazanacağım diye oynanan bu kumar, kaybettikçe kaybedileni geri alacağım düşüncesiyle, gençlerimizi daha da hırslandırıyor ve kısa zamanda kumar bağımlısı haline getirebiliyor.

Habersiz, gizliden gizliye ve sessizce oynanan bu kumar çeşidinden, aile çok sonra haberdar oluyor. O zaman da iş işten geçmiş oluyor. Çünkü çocuğumuzun merak ve emeksiz çok para kazanma hırsı, bir müddet sonra beraberinde ödenmesi güç büyük bir borca dönüşüyor. Bu zamana kadar çocuğumuz kaç bankadan kredi çekmiş, kredi kartından kullanmış, tanıdığı çevresinden borç almış. Kısaca aile hangi taşı kaldırsa, o taşın altından borç çıkıyor. Kimine altın kimine TL kimine de döviz borcu. Evde yastık altında altın ya da nakit varsa onları da habersizce alıp kumara yatırabiliyor. Ne bilsin aile bu parayı çocuğunun aldığını. Bir süre hırsızdan şüpheleniyor.

Çocuğun bu borcu ailenin borcu. Güç bela, satıp savıp, borç harç öncelikli olarak ödeme yoluna gidiyor. İş bununla kalsa ne isteriz. Aile dokuz doğurarak bu borcu ödemeye çalışırken çocuğumuz bir bakmışsınız, bir daha oynamış. Gerekçe, elimde değil. Yani çocuğumuz kumar bağımlısı olup çıkmış. Borç ve bağımlılığa bir de yalan eklemek lazım. Çünkü gizli kapaklı yapılan işler hep yalanla yürür. Çocuğumuz aynı zamanda bir yalan makinesine dönüşmüş olabiliyor. Hatta borç alacak tüm yolları tükettikten sonra çocuğumuz hırsızlık yapma yoluna bile tevessül edebilir.

Bu yeni kumar türü maalesef gençlerin elinde bir bomba. Atılan bu bombanın zararını da tüm aile çekiyor. Bu yolda intiharlar, evli ise ayrılıklar da oluyor. Kaçan huzuru söylemeye gerek yok.

Bu konuda ne yapılır ne edilir bilmiyorum ama benim çocuğum yapmaz, biz çocuğumuzu şu terbiyeye göre yetiştirdik, bizim çocuğumuzun işi başından aşkın. Kumara vakti olmaz demeye gelmez. Zira bu yeni kumar türü her genci yutabildiği gibi her aileye de sirayet edebilir. Bu konuda bu kumar siteleri için devlet ne yapabilir, acaba tedbirler alabilir mi, bu sitelere girişi zorlaştırabilir mi bilmiyorum. Cimer yoluyla devlete öneri sunabiliriz. Lise ve üniversite öğrencileri derslerde hocaları tarafından bu konuda bilinçlendirilebilir, tehlikesine işaret edilebilir. Diyanet sadece yılda bir kez aralık ayının son haftasında içki, kumar ve yılbaşı kutlamasına dair bildik hutbe verme yerine aralık ayını beklemeden bu dijital kumara mutlaka dikkat çekmelidir. Aileler, çocuğumuzun gelir ve gider durumunu o değilden takip edebilir.

Sonuç olarak bu neslin şeytanı bol. En büyük şeytanları da bu dijital kumar bataklığı. Allah gençlerimizi bu tuzağa düşmekten korusun. Bu tuzağa düşenleri de tez elden kurtarsın. Onlara ve herkese helalinden rızık yemeyi nasip etsin. Ailelerin de yardımcısı olsun.

*14.05.2025 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.