18 Ocak 2023 Çarşamba

Üslup Kişinin Kimliğidir

Bir iş yaparken niyet, konuşma, ifade edebilme, ikna edebilme, yapıp ettiklerimiz, eylemlerimiz ve sonucu, söz ve eylem birlikteliği, ilişkilerde nezaket vb önemli. Gördüğünüz gibi önemli olmayan yok. Belki de en önemlisi üsluptur. Zira üslup kişinin kimliğidir. Kimlik, kişinin bilinçaltını ortaya koyar. Sorunların çözümünde ve çözümsüzlüğe gitmesinde üslup en önemli faktördür. Güzel bir üslup, sorunu tereyağından kıl çeker gibi çözerken kötü ve kırıcı bir üslup ise sorunları dağ gibi büyütür. Bu yüzden vusulsüzlüğümüz usulsüzlümüzdendir denir. 

Usulün önemine değinmeden usulün ne anlama geldiğini bir hatırlayalım. “Bir amaca erişmek için izlenen, tutulan yol, yöntem, tarz“ demekmiş. Demek ki bir gayeye ve hedefe ulaşmak için izleyeceğimiz rota.

Örneklerden hareket edersek, kişinin iki sözünden biri küfür, hatta küfürle başlayıp küfürle bitiriyorsa, küfürbazlık bu kişinin kimliğidir. 

Eline geçirdiği güçten hareketle rakiplerine hep hakaret eden, diline hiç ayar vermeden ağzına geleni söyleyen kişi için hakaret kimliğidir. 

İnsanlara tepeden bakan kişiler için kibir kimliğidir. 

Normalde güzel üslup sahibi iken sinirlenince ağzını bozan kişinin gerçek kimliği sinirli anıdır. Zira içinde gizledikleri bu şekil ortaya çıkar. 

Üslupsuzluğumuz konuşma ve tartışma esnasında da görülür. Söz kesme, sesi yükseltme, araya girme ve dinlememe şeklinde. TV'lerdeki tartışma programlarında bu üslubun kötü örnekleri çokça var. 

Bazıları dünyanın kendi etrafında döndüğüne kendisini inandırmıştır. Bu yüzden kendisini her şeyin merkezine koyar. Kendine Müslümandır böyleleri. 

Örnekleri çoğaltabilirim ama gerek yok. Şu bir gerçek ki toplumun kahir ekseriyeti üslupta sınıfta kalır. Bugünden yarına sınıfı geçeceğimize dair bir emare de yok. Bu durumda kırıp geçiren, gittiği yere huzur vermeyen üslup sahipleri bu topluma bir güzellik yapsınlar. Egolarını ve görünmez kibirlerini dili olmayan dağa, taşa boşaltsınlar. Kısaca toplumdan uzak dursunlar. Yaparlar mı bu güzelliği? Yapmazlar. Zira bir kimlik ve kişilik edindikleri üsluplarına ters ve görevlerini ihmale girer bu. Onlar girecekler bir yere. Bozacaklar ortamın huzurunu.

Hakaret Görünümlü İltifat

Yıl 1887. Gazetecinin biri, Victor Hugo'ya soruyor:
—"Eserleriniz ve siz bugüne dek çok olumlu eleştiriler aldınız, çok övüldünüz. Bunlar arasında sizi en çok hangisi hoşnut etti?"
Hugo anlatır:
—"Karlı bir kış gecesiydi. Eş dostla yiyip içmiştik. Mesafe kısa diye, evime yürüyerek dönüyordum. Ama fena halde sıkışmıştım.
Hızlı adımlarla, malikanemin bahçe kapısına vardım. Kapı kilitliydi. Var gücümle uşağıma seslendim: 'İgooooooor!... Defalarca bağırmama karşın, İgor beni duymadı.
Sidik torbam Atlas Okyanusu büyüklüğüne ulaşmıştı. Altıma kaçırmak üzereydim.
Yaşlılık işte. Çaresiz, bahçe duvarına yanaştım.
Etrafa bakındım, görünürde kimseler yoktu.
Düğmelerimi çözdüm ve su dökmeye başladım. Tam o sırada arkamda bir at arabası durdu. Hiç kıpırdamadan, sessizce işiyordum.
Arabacı nefret dolu bir sesle:
—"Seni haddini bilmez, buruşuk o... çocuğu!... O işediğin, Sefiller'in yazarı Victor Hugo'nun duvarı!" dedi.
İşte, hayatımda duyduğum en güzel iltifat dolu söz buydu."

Bu anekdotta düpedüz bir hakaret söz konusu. Her ne kadar bu söz Hugo’ya söylenmemişse de kendi duvarına işeyen kendisi. Haliyle kendisinin iltifat olarak gördüğü hakaret kendisine yapılmış oluyor. Ama Hugo bunu iltifat olarak görmüş. Nasıl görmesin.
Duvarına işenmesine bile vatandaş bu şekil tepki gösteriyor. Ne bilsin vatandaş Hugo’nun kendi duvarına işediğini. Bizde bu şekil hakaret olsa, “Sen ne karışırsın. Senin duvarın mı” diyerek ağız dalaşına gireriz. Hele o... denmesine hiç tahammülümüz olmaz. Elimizi yıkamadan direk kavgaya gireriz.

*

İlginç bulduğum bu hikayeyi sosyal medyada paylaşınca, Victor Hugo’dan habersizce ona özenen bir takipçim gençliğinde başına gelen bir anısını yazmış. Bu da çok ilginç. Ama burada hakaret görünümlü iltifat yok.

Dutlukırı yolundayım. Gelen giden yok. Eskiden ıssız ve sessiz yerdi burası.  Sıkışmıştım. Bevlederken bir araba durdu. İçinde aile var.

Adres soracakmış. Ayıp olmasın diye yönümü döndüm fermuarı çekerken derisi bir kısıldı. Aşağı çekiyorum sünüyor, yukarı çekiyorum sünüyor.  Derken deriyi kopardık. Nasıl acıdı nasıl! Aklıma geldikçe hala canım acır.” (Y. G.)

Yolcu da adres soracak adamı tam bulmuş. İnanın, uğraşsa bu kadarını denk getiremez. Bu takipçim öyle zannediyorum, bir daha yol kenarında işemeye kalkmamıştır. Hatta ne olur, ne olmaz diyerek pantolonuna fermuar yerine düğme diktirmiştir.

Siz siz olun, yol kenarında olur olmaz yerlerde hacetinizi gidermeye kalkmayın.

*

Victor Hugo'nun efsane olmuş bir sözü daha var:

"
Bilirsiniz yaşlılıkta hafıza ve mesanenin çalışma şekli benzerdir, ikisi de geleni tutamaz." şeklinde. Buna bir ilave de ben yapayım. Hafıza da tutmaz, mesane de. Bir de çene tutmaz.

17 Ocak 2023 Salı

Gençlik Dine Mesafeli mi?

Gençlerimizin ne kadarı ateist ne kadarı deist bilmiyorum. Gördüğüm, zaman zaman sokak röportajlarında bazı gençlerin ateist olduklarını söylemeleri. Ne kadarı kendini bu şekil ifade ediyor ne kadarı toplum ne der baskısı hissederek içindekini dışa vurmuyor, bunu da bilmiyoruz. Bunda, salgınla beraber oluşturulmak istenen yeni dijital düzende dinlere ihtiyacın olmayacağı şeklindeki yorumların etkisi olabilir mi? Yapılmış bir araştırma olmadığı için bu yorumların etkisinin olup olmadığını da bilme imkanımız yok. Ama şu var ki inkar etmese de gençliğin çoğu dine mesafeli. Sadece gençler değil, büyüklerin bir kısmında da bu mesafe dikkatlerden kaçmıyor.

Burada gençliğin dine niçin mesafeli olduğuna dair sebepler üzerinden bir değerlendirmede bulunacağım. Bu değerlendirme için elimde bir veri olmasa da acaba şunlar olabilir mi diye kendi penceremden cevap aramaya çalışacağım.

1. Dini yapıların etkisi olabilir. Bildiğimiz gibi son yıllarda cemaat görünümlü bir yapının darbe teşebbüsü sonucunda dini yapılara dair eleştiriler ayyuka çıktı. Halkımız eskiye oranla cemaat ve grupların ev ve yurtlarına çocuğunu vermemek için eskiye oranla daha titiz. Çünkü yarın şu grup da terör örgütü kapsamına alınır mı endişesi taşıyor. Bunda cemaatlerin gizemliliği, kamuoyuna randıman bazı açıklama ve nahoş görüntüler de etkili olsa gerek. Çoğu insanda cemaat ve grupların gizli ajandası olabilir düşüncesi hakim.

2. Dini bilginin kaynağına herkesin kendi imkanlarıyla ulaşabilir olması. Eskiden dini bir konuda sorular hocalara sorulurdu. Şimdi buna ihtiyaç kalmadı. Çünkü tüm müktesebat dijital ortamda var. İnsanımızın hocası Google oldu artık. Bu alemde ilk defa duyulan ve insanımızı şaşırtan ve ezber bozan bilgiler var. Bu da gençliğin kafasını karıştırmaktadır. Gençlik anlatılanlardan, gördüklerimden ve de okuduklarımdan hangisi sorusunu sormaya itiyor.

3.Son günlerde pek olmasa da dini bazı konuların ulu orta televizyonlarda tartışılması, birinin ak dediğine diğerinin siyah demesi.

4.Tartışma ortamında din adına söz söyleyenlerden bazılarının kırıcı olacak şekilde kaba ve hoşa gitmeyen bir üslubu kullanması,

5.Farklı söz söyleyenlere tahammülsüzlük yapılması. Adeta linçe tabi tutuluyorlar.

6. İktidarda dindar, mütedeyyin ve İslamcı bir partinin olması olabilir. Burada sorun böyle bir partinin olması değil, bu partilerin bazı kesimlerce hoşa gitmeyen bazı tasarruf, söylem ve icraatlarının dibe ve dini anlayışa mal edilmesi. Her ne kadar kişilerin yaptıkları İslam’a mal edilmese de bu toplumda böyle bir anlayışın olduğu gerçeği inkar edilemez.

7. Bazı dindar, mütedeyyin ve İslamcı olanların söz ve eylem çelişkisi içerisinde olması. Bu çelişki toplumun her kesiminde olmakla beraber halkın algısı, bunu herkes yapsa da İslamcılar yapmamalı anlayışına sahip.

8. Bazı dindar ve mütedeyyin insanların denendikleri makam ve mevkilerin hakkını tam verememesi olabilir.

9. Bazı din görevlilerinin alenen siyaset yapması olabilir.

10. Bürokraside, makam ve mevki tevdiinde bazı okul mezunlarının tercih sebebi olması olabilir...