Ana içeriğe atla

Gençlik Dine Mesafeli mi?

Gençlerimizin ne kadarı ateist ne kadarı deist bilmiyorum. Gördüğüm, zaman zaman sokak röportajlarında bazı gençlerin ateist olduklarını söylemeleri. Ne kadarı kendini bu şekil ifade ediyor ne kadarı toplum ne der baskısı hissederek içindekini dışa vurmuyor, bunu da bilmiyoruz. Bunda, salgınla beraber oluşturulmak istenen yeni dijital düzende dinlere ihtiyacın olmayacağı şeklindeki yorumların etkisi olabilir mi? Yapılmış bir araştırma olmadığı için bu yorumların etkisinin olup olmadığını da bilme imkanımız yok. Ama şu var ki inkar etmese de gençliğin çoğu dine mesafeli. Sadece gençler değil, büyüklerin bir kısmında da bu mesafe dikkatlerden kaçmıyor.

Burada gençliğin dine niçin mesafeli olduğuna dair sebepler üzerinden bir değerlendirmede bulunacağım. Bu değerlendirme için elimde bir veri olmasa da acaba şunlar olabilir mi diye kendi penceremden cevap aramaya çalışacağım.

1. Dini yapıların etkisi olabilir. Bildiğimiz gibi son yıllarda cemaat görünümlü bir yapının darbe teşebbüsü sonucunda dini yapılara dair eleştiriler ayyuka çıktı. Halkımız eskiye oranla cemaat ve grupların ev ve yurtlarına çocuğunu vermemek için eskiye oranla daha titiz. Çünkü yarın şu grup da terör örgütü kapsamına alınır mı endişesi taşıyor. Bunda cemaatlerin gizemliliği, kamuoyuna randıman bazı açıklama ve nahoş görüntüler de etkili olsa gerek. Çoğu insanda cemaat ve grupların gizli ajandası olabilir düşüncesi hakim.

2. Dini bilginin kaynağına herkesin kendi imkanlarıyla ulaşabilir olması. Eskiden dini bir konuda sorular hocalara sorulurdu. Şimdi buna ihtiyaç kalmadı. Çünkü tüm müktesebat dijital ortamda var. İnsanımızın hocası Google oldu artık. Bu alemde ilk defa duyulan ve insanımızı şaşırtan ve ezber bozan bilgiler var. Bu da gençliğin kafasını karıştırmaktadır. Gençlik anlatılanlardan, gördüklerimden ve de okuduklarımdan hangisi sorusunu sormaya itiyor.

3.Son günlerde pek olmasa da dini bazı konuların ulu orta televizyonlarda tartışılması, birinin ak dediğine diğerinin siyah demesi.

4.Tartışma ortamında din adına söz söyleyenlerden bazılarının kırıcı olacak şekilde kaba ve hoşa gitmeyen bir üslubu kullanması,

5.Farklı söz söyleyenlere tahammülsüzlük yapılması. Adeta linçe tabi tutuluyorlar.

6. İktidarda dindar, mütedeyyin ve İslamcı bir partinin olması olabilir. Burada sorun böyle bir partinin olması değil, bu partilerin bazı kesimlerce hoşa gitmeyen bazı tasarruf, söylem ve icraatlarının dibe ve dini anlayışa mal edilmesi. Her ne kadar kişilerin yaptıkları İslam’a mal edilmese de bu toplumda böyle bir anlayışın olduğu gerçeği inkar edilemez.

7. Bazı dindar, mütedeyyin ve İslamcı olanların söz ve eylem çelişkisi içerisinde olması. Bu çelişki toplumun her kesiminde olmakla beraber halkın algısı, bunu herkes yapsa da İslamcılar yapmamalı anlayışına sahip.

8. Bazı dindar ve mütedeyyin insanların denendikleri makam ve mevkilerin hakkını tam verememesi olabilir.

9. Bazı din görevlilerinin alenen siyaset yapması olabilir.

10. Bürokraside, makam ve mevki tevdiinde bazı okul mezunlarının tercih sebebi olması olabilir...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde