Ana içeriğe atla

Mağdur Olmak mı İstersin yoksa Mağrur mu?

Bu ülkede roller değişse de mağdurlar ve mağrurlar var. Mağduriyetlerin ve mağrurların arkasında hep siyasal güç vardır. Kısaca devleti kim ele geçiriyorsa, kendisini ve etrafını ihya ederken, rakip olarak gördüklerini mağrur etmeye yönelir. Kısaca dünün mağdurları bugün mağrur, bugünün mağrurları da yarın mağdur olabiliyor. Haliyle çift taraflı bir kutuplaşma durumu söz konusu.

Bu niçin böyledir? Bu hep böyle gelmiş böyle mi devam edecektir? Evet aynen böyle devam edecektir. Çünkü mağdurlar var gücüyle mağdur edildiklerine veryansın ederek konuşurlar. Yaptıkları bu konuşmalar da yüreğe dokunur. Çünkü içten konuşurlar. Biz böyle yapmayacağız. Zira bunun adalet anlayışımızda yeri yok derler. Bu da bir müddet sonra halkta bir karşılık bulur.

Mağduriyet yaşayanların konuşmalarına ise mağrurlar; hayır, öyle değil, böyledir, biz asla kimseyi mağdur etmeyiz şeklinde cevap vererek oluşan mağduriyeti üstlenmezler. Yine bildik uygulamalarını yapmaya devam ederler. Bulundukları statüyü de kaybetmemek için her yolu mubah görürler. Onlar gelirse tüm kazanımlarınızı elinizden alır şeklinde gerekirse korku pompalarlar. 

Hasılı ortalık mağdur ve mağrurlar arenasına döner. Aradaki başkasının dümen suyuna gitmeye meyilli olanlara düşen de hepsinin ayrı ayrı hikayesi olsa da bir kimlik elde etmek için bu iki kutbun içerisinde yer almaktır. Olmak ya da olmamak mücadelesidir bu. 

Gel zaman git zaman, vatandaş der ki senin epey mağdur edildiğin yeter. Bu kadar zulüm içerisinde piştiniz. Aynı zamanda çok samimi ve dürüstsünüz. Şimdi buyurun nöbet sizde der ve nöbeti bir taraf devrederken diğer taraf devralır. 

Çok geçmeden bir sürek avı başlar. Devri sabık uygulanmaya başlanır. Bunun adı hesap sormadır. Hesap sormada sorun yok. Sorun, öç ve intikam duygusuyla hareket etmededir. Bu duyguyla hareket edilirken kanun ve mevzuatın arkasına sığınılır ve toptancı bir davranış sergilenir. Çünkü öncekiler her işi kötü yapmıştır. Tüm işlerini ahbap ve çavuş ilişkisi içerisinde birilerini kollarken diğerlerini alanın dışına itmiştir ve taşları yerinden oynatmıştır. Şimdi tüm bunları restore etme zamanı. Bunun için de dün mağdur edilenleri bir yerlere getirmeye başlarlar. O yerleri haksız yere işgal edenlere de güle güle derler. Bundan da büyük zevk alırlar. Taraftarlarından da büyük destek alırlar. Dünün mağdurları oldu mu şimdi mağrur. 

Bu sefer dünün mağrurları ama bu haksızlık diyerek mağdurlara oynamaya başlar. Çünkü roller değişmiştir. Hasılı filler tepişir, çiğnenenler de orta yerde olanlardır. 

Bakmayın, biz gelince böyle olmayacağız diyenlere. Hepsinin gizli ajandası var. Şayet biri gelir de ben bu mağdur ve mağrurluğa bir son vereceğim dese bile bunda başarılı olamaz. Çünkü taraftarları onlar bizi mağdur etti. Biz yapmayacak mıyız? Adalet bunun neresinde diyerek isyan eder. Kutuplar da buna teşne olunca bu ülkede bu işler böyle gelmiş, böyle gider.

O yüzden mağdurların mağduriyetlerini anlamakla beraber mağduriyet anındaki denenmemişi dürüstlüklerinin gücü ele geçirince devam edeceğine dair bir ümit taşımıyorum. Ne zaman ki devlette yasama, yürütme ve yargı olması gerektiği gibi bağımsız olur, devlette bir kurum kültürü oluşur, düşüncesi ne olursa olsun, vatandaş mağdurun yanında yer alır ve mağrurluk yapmak isteyenlere prim vermezse o zaman bu ülkede ne mağrur kalır ne de mağdur. Zor olsa da imkansız değil.

İşin özeti ne mağdur olalım ne mağrur ne de buna teşne olanlara prim verelim. Mağdur ve mağrurun olmadığı yaşanabilir bir ülkede yaşayalım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde