15 Ocak 2023 Pazar

Bir Ders Programı

İngilizce öğretmeni bu öğretmen. Müdürünün özene bezene hazırladığı bu programından dertli mi dertli. "Herkes görsün. Geçen sene de böyleydi. Bıktık bu müdürden" demiş bizim cavurca öğretmeni. 50 km uzaktan geliyormuş üstelik. Öğretmenin dert yandığı kadar var mıymış? Bir bakalım.

Herkes görsün demiş. Programı görüyoruz da ustasının ismine yer vermemiş. Halbuki usta eseriyle, eser de ustasıyla anılır. Bu da sanatçıya yapılmış en büyük haksızlık.

50 km öteden geliyormuş. Mübarek, ne işin var o kadar km ötede? Bir de öğretmen olmuşsun. Bilmiyor musun, “En iyi okulun evine en yakın okul olduğunu"?  Bu kural ve züğürt tesellisi sadece öğrenciler için mi geçerli? Sormazlar mı niye okula yakın bir muhitte oturmuyorsun diye.

Gelelim ders programının mucidine. Bu programın yapılışında, bilinsin ki art niyet yok, olsa olsa kasıt vardır. Ayrıca müdürümüz yönetmeliğin kendine verdiği yetkiye dayanarak öğretmenin isteğini dikkate almış ve haftanın günlerine dengeli bir şekilde dağıtmış. Nöbet görevi öğretmenin dersinin olmadığı ya da dersinin en az olduğu gün olarak 1 saat dersinin olduğu günlerin aksine 5 saat dersinin olduğu günü seçmiş. Ne yapsaydı müdür? Yönetmeliğe aykırı hareket mi etseydi? Üstelik müdür bu sanatını icra ederken emek hırsızlığına gitmemiş, zoru seçmiş ve becerisini ortaya koymuş. Çünkü böyle bir ürün ortaya koymak da her yiğidin harcı değil. Zira istese de herkes narsist olamaz. Hele gıcık, kıl hiç olamaz. Egosunu başka türlü tatmin edemez. Ego deyip de geçmeyin. Başka türlü hayvani duygularını nasıl giderecek. O da bir insan zira. O yüzden emeğe saygı göstermek erdemliliktir. Yine müdür, diğer meslektaşlarının öğretmenler tarafından kıymeti bilinsin diye kendini ateşe atmış. Çünkü herkes bu programa bakacak. Kulağına kurşun. Bizim müdür bunun yanında yunmuş yıkanmış diyecek.

Hasılı müdürde öğretmeni koruma var. Koruma nerede derseniz? 1 saatlik dersinin olduğu güne nöbet görevi yazabilirdi. Bunun yerine 5 saat dersin olduğu güne nöbet vermiş. Öğretmen art niyetli olunca müdürün bu jestini de göremiyor. Haliyle bu öğretmen milletine iyilik de yaramıyor. Hem fena mı, bu müdürü hayatın boyunca unutmazsın. Ben de unutmam hiç. 11 saatlik dersimin 7 saatini sallanmasın diye salı güne, diğer 4 saati de haftanın geri kalan 4 gününe birer saat serpiştirmişti. Cuma gününe atılan dersim de cuma saatine tevafuk etmişti. Ben bu öğretmen gibi sosyal medyayı kullanmadım. Direk yanına çıktım. Programa ne dersin dediğimde, fıstık gibi program demişti. Fıstığı bana bir tarif et deyince, kastım yok. Seni severim, bilirsin demişti. Ben de keşke kastın olsaydı. Ben de idare ile aram yok. O yüzden programımı bozuk yaptılar derdim demiştim.

14 Ocak 2023 Cumartesi

Zalime Yardım Etmek

Buhari'de Enes tarafından peygamberimizle bir sahabe arasında geçtiği rivayet edilen bir diyaloga yer verilir. 

Peygamber: "Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et" buyurur. 

Bu sözü duyan birisi, "Mazlumsa yardım ederim. Zalimse ona nasıl yardım edeceğim" şeklinde bir soru sorar. Öyle ya mazluma yardım anlaşılır ama zalime yardım ne şekilde olacaktı? 

Peygamber, sözündeki bu kapalılığı "Onu (zalimi) zulmünden uzaklaştırırsın veya onun zulmüne engel olursun. İşte bu, ona yapacağın yardımdır" şeklinde izah eder. 

Yine Tirmizi ve Ebu Davut'ta geçen bir hadiste de peygamberimiz, "İnsanlar bir zalimi görürler de onun zulmüne engel olmazlarsa, Allah'ın onları genel bir azaba uğratması kaçınılmazdır" şeklinde bir rivayete yer verilir. 

Buraya alıntı yaptığım birinci hadis, zalime yardımın nasıl olacağını yani zalimin zulmüne mani olmak şeklinde açıklarken ikinci hadis ise İslam'da bananeciliğe, nemelazımcılığa, bana dokunmayan yılan bin yaşasın şeklinde bir anlayışa yer olmadığına, aksi takdirde yaşın yanında kurunun da yanacağı, genel bir azabın bizi beklediği açıklanmaktadır. 

Zalimin zulmüne mani olmak derken, burada izlenmesi gereken yol; "El ile düzeltmek, dil ile uyarmak ve yapılandan hoşnut olunmadığına dair kalp ile buğzetmek" şeklinde olmalıdır. El ile düzeltmek derken, kötülüğün içine dalmak anlaşılmamalıdır. Bu tür durumlarda vatandaşın yapacağı vardır, güvenlik kuvvetlerinin yapacağı vardır. 

Dil ile düzeltmeye gelince, hoşnut olmadığımız bir hususu nezaket kuralları içerisinde usulünce yapmak gerek. Bunu yaparken yeni problemlere kapı aralamamalı. Sert uyarı kavgalara sebebiyet verebilir.

Herkesin burnundan soluduğu günümüzde, belki de yapılması gereken en güzel şey, hal ve tavrımızla yapılanlardan hoşnut olmadığımızı göstermektir. Bu yol imanın en zayıf noktası olsa bile günümüzde buna çok ihtiyaç var. Mesela çok sevdiğimiz insanların yaptığı bazı tasarrufları savunmamak, alkışlamamak bile bir duruştur ve tavırdır. Bu bile zalimin zulmüne rıza göstermemek anlamına gelir ve o kimselerin kendisine çekidüzen vermesine sebebiyet verebilir. Hala anlamıyor ve gereğini yapmıyorsa, mazlumun yanında yer almak çok erdemlice olur. Olması gereken de budur.

Alim ve Cahil

1. "Dinlemeden cevap vermek, 

2. Anlamadan karşı çıkmak, 

3. Bilmediği şey hakkında hüküm vermek,

cahilin sıfatlarındandır". 

Bu cümle sanal alem ve sosyal medyada güzel sözler muvacehesinde paylaşılıyor. Sözün sahibi kimdir, tespit edemedim. Kimi Hz Ali'ye kimi de Cafer-i Sadık'a atfederek kimi de isme yer vermeden  paylaşmış.  Yazı açık ve ne demek istediği belli ise de izninizle bu yazıyı biraz açmak istiyorum. 

1.Dinlemeden cevap vermek. Sözü kişinin ağzına tıkmak ve onun ağzından almak, kişinin sözünü bitirmesine gerek duymadan araya girmek, tek kelimeyle o sözün sahibine yapılan saygısızlıktır, muhatabın ve sözüne değer vermemektir. Bir diğer husus, cümlesini bitirmeye fırsat vermemek, o kişiye senin ne söyleyeceğini biliyorum anlamında bir niyet okuyuculuğudur. Bu konuda çoğumuz sınıfta kalır. Çünkü bunu toplum olarak çok yapıyoruz. Toplumdan geçtim, vekillik görevinde bulunan siyasilerimiz, isminin önünde Prof. unvanına sahip akademisyenlerimiz, gazetecilerimiz vs. TV'lerdeki tartışma programlarında birbirlerinin sözünü kesmek suretiyle bunu bol bol yapıyorlar. Hatta birbirini dinlemeden karşılıklı konuşuyorlar. Konuşurken de seslerini yükseltiyorlar. Yani okumuş olsalar da cahilliğin en güzel örneğini veriyorlar. Haklarını yemeyelim ve genellemeyelim. Zira bu tür programlara çıkıp muhatabını güzelce ve sessizce dinleyen, hiç araya girmeyen ve söz kesmeyen konuşmacılar da var. Söz sırası geldiğinde konuşurlar. Bunlar da güzel örneklerdir. 

2. Anlamadan karşı çıkmak. Bu da iletişim esnasında sıkça karşılaştığımız ve başvurduğumuz yollardan birisidir. Burada da bir niyet okuyuculuğu ve muhataba karşı bir önyargı söz konusudur. Cahilin sıfatı olan ilk cümle olan dinlemeden cevap vermek kısmının doğal bir sonucudur. Muhatabı amasız, fakatsız dinlemedikçe, ona olan peşin hükümlülüğü terk etmedikçe cahilin sıfatlarından olan bu vasfı da maalesef işlemeye devam ediyoruz. İşin garibi, tüm bunları yaparken anlamadığımızı da kabul etmiyoruz. Hatta bazen karşı çıktığımız kişiyle o konuda aynı düşündüğümüz bile olabiliyor. Mesele anlaşıldıktan sonra geriye onca tartışma ve birbirimizi kırıp geçirdiğimiz kalıyor.

3. Bilmediği şey hakkında hüküm vermek. Bu sıfat da bize yabancı değil. Zira çoğumuz işin içindeyiz. Bilip bilmeden her konuda bana göre deyip lafa giriyoruz olur olmaz konuşuyoruz. İlmin yarısı “bilmiyorum” kıstasını hiç örnek almayız. Aslında, tüm bildiklerimiz sağdan soldan duyduğumuz bilgi kırıntılarını karşı tarafa anlatmaktan ibarettir. Bu işi uzmanlarına ve ehline bırakalım, bu konuda bilgi sahibi değilim, konuşmak için araştırma yapmam lazım demeyiz ve her konuda ahkam keseriz.

Sonuç olarak cahilin vasıflarından bu üç sıfata baktığımız zaman kendimizle ilgili bir özeleştiri yapıp “Ben kendimi alim ve bilen sanıyordum. Her konuda fikrimi söylüyorum. Demek ki bu yaptıklarım cahilin vasıflarındanmış. Alim değilsem de cahil olmamaya özen göstereceğim” diyebiliyor muyuz? Diyebiliyorsak, formülü bulduk demektir ve gereğini yapalım. Yok, ben bu halimden memnunum, zira cahillik bana yakışıyor diyorsak, bu vasfımıza hayırlı olsun demek düşer bize.