10 Ocak 2023 Salı

Dini ve Resmi Nikah (2)

Bir önceki yazımda kıyılan tüm nikahların resmi nikah hüviyetinde olduğunu, bugün adına imam, hoca ya da dini dediğimiz nikah türünün 1926 yılında çıkarılan Medeni Kanunla birlikte nikah kıyma görevinin belediyelere verilmesi üzerine acaba nikahımız oldu mu tereddüdü üzerine çıktığını başkasından alıntı yapmak suretiyle izah etmeye çalışmıştım. 

Bu yazımda da 1926 yılından beri nikah konusunda devam eden çift başlılığa işaret ederek kıyılan dini nikahın sakıncalarına ve gereksizliğine işaret etmek istiyorum. 

Öncelikle nikahın hocalısı, imamlısı ve dinisi olmaz. Nikah nikahtır. İki şahit huzurunda evlilik çağına gelmiş reşitlerin kendi gönül rızası ile evlenmek istediklerine dair icap ve kabulde ibaret beyanlarının kayda geçirilmesinden ibarettir nikah. Evlendiklerine dair imza ve hazırlanan belge her iki tarafa da sorumluluk yükleyen ve geçerliliği olan bir belgedir. Evliliği sağlama alan bir mukaveledir. Medeni hukukun nikah kıyma yetkisini belediyeye ve muhtara vermesi dolayısıyla dini nikah kıyma ihtiyacı doğuyorsa, müftülere de nikâh kıyma yetkisi verildi. İsteyen gider, nikâhını müftülere kıydırır. Ki müftünün kıydığı nikah da resmidir. Resmi nikahlarda dua yok, biz bu yüzden dini nikah kıydırıyoruz denirse, kişilerin resmi nikahın akabinde evlendiklerine dair belgeyi gösterdikten sonra dini nikah kıymalarının önünde bir engel yok. İçi rahat etmek isteyen bu yola başvurabilir. Anlatmak istediğim, tek ve vazgeçilmez olan resmi nikahtır. İster belediye başkanı ister görevlendirdiği memur ister müftü ister imam nikahı kıysın ama kıyılan bu nikahın tarafları bağlayan bir hüviyeti olsun. O yüzden dini nikahla bu toplumun yüzleşmesi gerekir. Böyle bir nikahın olmadığını başta Diyanet olmak üzere bu alanda söz sahibi olanlar ikna edici bir dil ile topluma açıklamalıdır. 

Dini ve Resmi Nikah (1)

Adına hoca, imam ya da dini denen nikah ile resmi nikah türü ile ilgili Prof. Dr. Abdurrahman Küçük'ün geçmişten günümüze nikahı anlatan makalesinden madde madde özet yapmak istiyorum:

1. Hz Muhammed'den beri uygulanan nikâh hukuki bir akit olmuştur. 

2. Osmanlı Devleti de evlenme akdini medeni bir muamele saymış, nikahın resmiyet kazanmasını sağlamıştır. İmamlara da kıydıkları nikâhı bir belge ile 8 gün içinde nüfus idaresine bildirilmesi sorumluluğu yüklenmiştir. (1881 yılında çıkarılan kanun.) 

3. 1889 tarihli Şûrayı devlet kararıyla, nikâh kıyma, hâkimin iznine bağlanmıştır. 

4. 1914’te yürürlüğe giren kanun, hâkim iznini devam ettirmiş ve evlenme evrakının düzenlenmesini kocaya bırakmıştır. Koca da düzenlediği evrakı, nikâhı kıyan imama tasdik ettirip mühürlettikten sonra, nüfus idaresine vermekle yükümlü tutulmuştur.

5. 1917 tarihli Hukuk Aile Kararnamesi (HAK), nikâhın önceden ilanı ve hâkimin veya onun görevlendirdiği bir görevli tarafından yapılması şartını getirmiştir.

6. 1926 yılında kabul edilen Medeni Kanun, evliliği, reşit iki şahit huzurunda, belediye dairesinde veya köy muhtarlığına bırakmıştır. Bu Kanun; tarafların hazır bulunmasını, reşit olmalarını, aleniyeti, memurun beyanını ve evlenme belgesi düzenlemeyi kural olarak koymuştur.

7. Nikâhın aslı; şahitler huzurunda icap ve kabulden, tarafların rızasından ibaret bir akittir.

8. Nikâhın sağlamlığı ve devamlılığı esastır. Bunun da bir belgeye veya günün şartlarına göre kurallara bağlanması gerekmektedir. Aksi takdirde nikâhın sıhhatine şüphe girmektedir. Bu bakımdan, yürürlükteki kurallara uygun ve bağlayıcı olmayan nikâh; nikâh değildir. Bu ölçüler içerisinde bir “dinî nikâh”, “dinî olmayan nikâh” yoktur. Önemli olan nikâhın, evlenmeyi belgelemesi ve tarafları garanti altına almasıdır. Bu bakımdan günümüz Türkiye’sinde kıyılan nikâhın yeterli olduğu görüşü hâkim kanaattir.

9. Bütün bunlara rağmen, Türk toplumunda,  “imam nikâhı” denilen bir nikâhın yapıldığı da bir gerçektir.

10. Kanun, medeni nikâh yapılmadan kıyılan dinî nikâhı yasaklamıştır. 

11. Bu durumda, iki nikâh ortaya çıkmaktadır. Bu bakımdan bazıları, medeni nikâh dışında, “imam nikâhı” ile evlendikleri görülmekte ve günümüzde de yaygınlaştırılmak istenmektedir.

12. İmam nikâhının ortaya çıkması, Medeni Kanun ile nikâhın belediyelere ve muhtarlara bırakılmasından sonra halk arasında, bu nikâhın sıhhati, “dinî nokta”dan tartışılmaya açılmış, bu şüpheyi gidermek için imam nikâhı kıydırılma esası benimsenmiştir. Bu nikâh, nikâhın tamam olmasının şartı sayılmıştır. Bu anlayış büyük çoğunluk tarafından kabul görmektedir. Çok fazla dinle ilgisi olmayan ailelerin bile “dinî nikâh” kıydırmak için görevli aradığı şahit olduğumuz konulardandır. Çünkü bu bir inanç konusu gibi insanların zihninde yer etmiş ve örfümüzün bir parçası hâline gelmiştir. Hâlbuki “imam nikâhı” diye bir nikâh yoktur.

13. Ben, “medeni nikâhın” günümüzde en geçerli ve bağlayıcı olması bakımından da İslam’a uygun olduğu kanaatini taşıyanlara katılıyorum. 

Sayın Küçük’ün verdiği bu bilgilerden benim anladığım, Hz Muhammed’den bu yana Osmanlı dahil, nikâhı kim koyarsa koysun, kıyılan nikahlar resmi nikah hüviyetindedir. Osmanlı döneminde imamların kıydıkları nikah da böyledir. İmam, hoca ve dini nikah adı altında resmi nikâhın yanında kıyılan nikah ise 1926 tarihinde nikah kıyma yetkisinin belediye ve muhtarlara bırakan Medeni Kanunla birlikte ortaya çıkmış ikinci bir nikâh türüdür.

Diğer yazımda hoca, imam ve dini nikah üzerinde durmaya devam edeceğim.

Keşke Her Gün Seçim Olsa!

Yağmur ve kar bereketi yönünden kış bu yıl kesat geçse de 2023 seçimleri yapılıncaya kadar bereketli ve hareketli günler geçireceğimiz gün gibi aşikar. Çünkü seçime çok olmasına rağmen bizim ülkemiz için beş kala diyebiliriz. 

Arka arkaya açıklanan müjdeler... 

Verilen vaatler... 

Yapılan icraatlar... 

Olmaz, mümkün değil denen sorunların çözülmesi... 

Şimdi bunlara bazı örnekler verelim:

Asgari ücretliye beklenenden yüksek zam verilmesi, 

Yukarı çıkış eğiliminde olan enflasyonun baz etkisi gösterip düşüşe geçmesi, 

Zincir marketlerin ürünlerinde sabit fiyat belirlemesi, 

Doğal gaz ve elektriğe her ocak ayında yapılan fiyat ayarlamasının bu yıl yapılmaması hatta bazı sektörlerin doğal gazında indirime gidilmesi,

EYT sorununun çözülmesi, 

Sağlık çalışanlarına, din görevlilerine, emniyet ve öğretmenlere 3600 kat sayısının verilmesi, 

Otoban ve köprülere yıl sonuna kadar zam yapılmaması, 

Memur, emekli ve işçiye sözleşmede belirtilen zam oranının üzerinde zam yapılması,

Siyasette çalınmayan kapıların çalınması,

Her pazartesi yeni müjdelerin açıklanması, 

Doğal gaz müjdesi ve yerli gazın çıkarılacak olması, 

Yerli otomobil TOGG'un görücüye çıkması ve seri üretime başlaması,

Ucuz kredi verilmesi, 

Toplu konut hamleleri, 

Konutların doğal gaz ısınma giderinin üçte ikisini devletin sübvanse etmesi...

Örneklerde de görüleceği üzere ülke insanının başına talih kuşu kondu. Akşam sabah bereket yağıyor. Tüm bunlar milletin başına yağmur gibi yağarken artık kimsenin sırtında yumurta küfesinin kalmadığı görülüyor. Tüm bu müjde ve yapılan icraatlar insanımız hak ettiği için mi yapılıyor yoksa ölüm kalım savaşı seçime yatırım mı? Bunun takdiri okuyucuya ait. Hak verilmişse gecikmiş de olsa adalet yerini buldu diyebiliriz. Yok, seçim yatırımı ise keşke her gün bayram olsa temennisi gibi bu ülkede keşke her gün seçim olsa diyesi geliyor insanın.