1 Ocak 2023 Pazar

Herkesle İyi Geçinmenin Yolu

Bundan sonra herkesle iyi geçirmenin yollarını buldum. Ne de olsa yarım asrı aşkın bir tecrübe var. Biraz geç oldu ama olsun, zararın neresinden dönülürse kardır.

Bundan sonra kimseye otur, kalk, şunu yap, bunu yapma, gözünün üstünde kaşın var, bir gözün kör, kulağın sağır demek yok. 

Adam, birine küfür mü ediyor, "Oh oh! Ne güzel küfrediyorsun, keşke ben de yapabilsem, yerden göğe kadar küfretmekte haklısın. Aslında az bile yapıyorsun" diyeceğim. 

Adamın görüşü bana hiç uygun değil mi? Katılmıyorum yok, saygı duyuyorum demek yok. Ne güzel görüşün var böyle, ağzına sağlık, diyeceğim. 

Adam kendini olduğundan farklı mı anlatıyor. İçimden ikiyüzlü desem de dıştan doğrusun, haklısın diyeceğim. 

Bugün görüşü farklı olsa da kardeş sen eskiden bu konuda şunu diyordun demeyeceğim. 

Adam bir şeyi birden fazla mı anlatıyor. İlk defa duymuş gibi dinleyeceğim. 

Adam birini kötülüyor mu? Onunla birlikte onu ben de kötüleyeceğim. 

Adamın görüşü saçma mı? Yüzüne gülüp arkasından konuşacağım. Hatta ne orijinal fikrin var diyeceğim.

Bir yere gelmek mi istiyorum, çalmadık kapı bırakmayacağım. Aldığım koltuğun hakkını vereceğim. Bana referans olanlara hep şükran duyacağım ve emrinde olacağım. Öyle ya kim yapar bu devirde bu iyiliği. 

Ülkede cami, Kur’an Kursu ve imam hatip okulları dikkat çekici bir şekilde fazlaca yapılıyor ve çokça açılıyor mu? Lafı hiç eğip bükmeden, içinde cemaati ve öğrencisi yok demeden, israf bu demeden, gerekirse boş kalsın, ne güzel! Yapanlara, emek sarf edenlere ve sebep olanlara teşekkürü borç bileceğim. Varsın bir kişi gelsin. Buralar Allah’ın evi, okuyanlar da Allah’ı öğreniyor. Cami, Kur’an Kursları ve imam hatip okulları bu toplumun bir itibarıdır. İhtiyaç fazlası da olsa itibardan ödün vermeyelim diyeceğim.

Baktım, kalabalıklar emir almışçasına aykırı fikir serdedenlere saldırıyor mu? Yapmayın, adamı linç etmeyin, asmadan önce son sözünü bir dinleyin demeyeceğim. Gireceğim kalabalıklar içerisine. Taşın büyüğünü ben atacağım. Öyle ya böylelerine anladığı dilden konuşmalı.

Hasılı, güç nerede ben oradayım. Mağdur yerini ve haddini bilecek. Zira bana mağdurluk değil, mağrurluk yakışır.

Yazmak

Yazmak kadar güzel bir şey yok. 

İçinden geçenleri ip gibi diziyorsun.

Yazarken de kimseyi rahatsız etmiyorsun. Ne bakışınla ne oturuşunla ne de sesinle. 

Bu durumda yapacağın tek şey cep telefon tuşlarını sessize almak kafi. 

Yanında kimsecikler yokken kendini yabancı ve bir başına hissettirmiyor. Daldırıp götürüyor seni başka bir aleme. 

İçini döküyorsun. Dünya, hayat, dert ve sıkıntılar, çözüm ve çözüm önerileri, sebep ve sonuç önerileri birbir gözünün önüne geliyor, zihninde okuyorsun, klavye marifetiyle kağıda boşaltıyorsun. Ne kağıt derdini bana boşaltıyorsun diyor ne de klavyem, basıp durma. Derdinin kahyası mıyım, yeter artık diyor. Ne acınıyor ne de sızlanıyor. Sessiz sessiz dinliyor ve tarihe şahitliğime tanıklık ediyorlar. Dost dediğin böyle olur. 

Yazıyor yazıyorsun. 

Kafandakileri yazıp bitirince saatine bir bakıyorsun. Geçmez denen vakit ne güzel geçmiş. İki günü eşit tutmadan ne de güzel bir iş çıkarmışım diyorsun ve çıkmış karşına bir eser.

Yazım ve imla hatalarını görmek için yazıya dönüp bir bakıyor ve okuyorsun. Yazıdaki tek eksiklik T9'un su koyuvermesinin dışında bir şey yok. Bana yardım edeceğim diye kastettiğim kelimenin dışında bir kelimeyi görünce bu da nereden çıktı diyorum. Mesela "bana" yazıyorum. Bir bakmışsın yardımcım "baba" ya dönüştürmüş oluyor kelimeyi. Bu baba da nereden çıktı diye kısa bir düşünüyorum. Sonra bizim yardımının işgüzarlığı ve okuması diyorum. Bazen böyle yapsa da yine de canı sağ olsun. Tam beceremese de karşılıksız yardım ediyor ve sayemde böyle hızlı yazabiliyorsun, unutma diye başa kakmıyor. Kim yapar bu devirde almadan vermeyi ve bu hasbiliği. Kağıt ve klavyeden sonra etti mi dostun sayısı üç. Haydi tuşlara durmadan basan parmak uçlarımı da dostlar hanesine dahil edelim. Tüm zararlarına rağmen tüm yazdığımı kaydeden, not defteri görevini yapan cep telefonunu da dostlar sofrasına almak lazım.

Bu kadar hasbi dost yeter şimdilik. Yeniden yazmaya geleyim.

Yazmak;

 Bir nevi okumaktır.

İnsanın kendi kendisiyle konuşup dertleşmesidir.

Hafızayı güçlendirir.

Hayata ve olaylara daha farklı perspektiften baktırır.

Kelime hazineni güçlendirir.

Düşündürür her şeyden öte.

Düşündükçe insanın ufkunu açar.

Düşünceyi yazıya geçirmek ise özgürleştirir.

İşte ben buyum diyor alıcısına ve seyredenlere. İçimin dışa yansımış hali der.

Cesarettir aynı zamanda.

Bedel ister. Mimlenmenin ve kutuplaşmanın kol gezdiği bugünlerde.

Burun kıvıranlara, yazı düşmanlarına, fikir ve düşünceye ve aykırı fikirlere tahammülü olmayanlara ben buyum dedirtir insana.

Elinle düzeltemediğini, dilinle beceremediğini kalbinle buğzdur bir nevi.

Söz uçar, yazı kalır misali tarihe şahitlik etmek ve not düşmektir.

Hasılı her şeye rağmen yazmak güzeldir. 

Başarını Neye Borçlusun?

—Üstat, sırtın yere gelmiyor maşallah. Bu başarını neye borçlusun? 

—Çelişkilerime borçluyum. 

—Üstüme iyilik sağlık. Çelişki ve başarı. Bir arada nasıl bulunur? 

—Ne dilimin kemiği var ne de omurgam. Ortama göre hareket ederim. Dün ak dediğime bugün kara, kara dediğime de ak derim. Dün birini dost, başkasını düşman bellerim. Sonra bir bakarsın, dostumu düşman, düşmanımı da dost bellerim. 

—Bunu nasıl beceriyorsun böyle? 

—Tamamen ikna işi. Çoğu insana nasip olmayan ikna kabiliyeti var bende. Bu bende olduğu müddetçe sırtım yere gelmez. Allah vergisi bendeki. Rabbim ne kadar şükretsek azdır. Yeter ki ikna et. İknanın yapamayacağı yoktur. İnanmadan söylediklerimi söyleye söyleye söylediklerime neredeyse kendim bile inanacağım. Bunun için samimi ve içten olduğunu göstermen gerek. Bu da bende fazlasıyla var. Zaten hiçbir şey yapmasam bile ağzımdan çıkacak her söze inanan sevenlerim çok. Onlar sağ olsun. Zira işimi kolaylaştırıyor. Her yer ve platformda ana babasından ziyade beni savunurlar. 

—Yıpranmıyor musun bu şekil? 

—Tüm bunları yaparken yıprandığım, zora düştüğüm oluyor elbet. Ama benimki bugünden yarına bir başarı değil ki. Uzun bir maratondayım. Zaman benim ilacım oluyor. Bir de ortam bana yardım ediyor. Tam öldüm, bittim, bir daha kalkamam derken bir bakmışsın birileri değirmenime su taşıyor. Bunu lehime çevirmede üstüme yok. Bu da bir Allah vergisi. 

—Güven bunalımı yaşamıyor musun böyle yaparak? 

—Bazılarının bana güveni azalsa da çoğunun güvenini yeniden kazanıyorum. Zaten birçoğuna benden uzak durun desem de gitmezler. Güveni azalanlar da izlediğim rota sayesinde tekrar etrafımda kenetleniyor. 

—Bu nasıl oluyor? Ne yapıyorsun? 

—Korku pompalıyorum durmadan. Korkuyu gören beterin beteri var deyip soluğu yanımda alıyor. 

—Hep böyle mi devam edeceksin?

—Niye devam etmeyeyim ki? Bu formül nasılsa prim yapmaya devam ediyor. Hal böyle iken başka şeylere niye kafamı yorayım, öyle değil mi?

—Senin için her şey ve tek kriter başarı mı?

—Evet.

—Bu uğurda her şey mubah diyorsun yani?

—Aynen öyle.

—Üstadım, tek şey söyleyeceğim: Senden korkulur. Başka da bir şey demiyorum.