25 Kasım 2022 Cuma

Maceraperest

—Oğlum, arkadaş ve dost isimlerinin yazılı olduğu ajandamı getirir misin? 

—Hayırdır baba, ne yapacaksın? 

—Lazım getir. Zira ben ne yapacağımı biliyorum. 

—Buyur ajandayı. 

—Sende dursun. Aç sayfaları. Oradaki isimleri oku. Üzerini çiz dediklerimi çiz. Hatta çarpı at. 

—Falan oğlu falan.

—Ama bu senin arkadaşlıktan da öte dostum dediğin biri. Bunu nasıl çizersin? Bir yanlışlık olmasın? 

—Bir zamanlar öyleydi. 

—Şimdi ne oldu böyle? 

—Canım öyle istiyor. Keyfimin kahyası mısın? At çarpıyı. 

—Niye?

—Öyle büyütülecek bir şey yok ama benim bir prensibim ve yol haritam var. Arkadaşlığı ben başlatırım, ben bitiririm. Onunla arkadaşlığı bitirmek istiyorum.

—Aklıma yatmadı ama sen bilirsin. Falan var listede.

—Ona da çarpı at.

—Şu?

—Ona da.

—Fazla kalmadı. Aşağı yukarı tüm yol arkadaşlarını çizdin. Şimdi ne yapayım? 

—Listeye şunları ekle.

—Bunlar mı yeni dostun? Eğer böyleyse bunlara ne kadar güvenebilirsin? Sonra bunlar yolda buldukların değil mi?

—Karışma işime. Sen anlamazsın. Sadece dediğimi yap.

*

—Evlat, şu ajandamı bir daha getir.

—Ne yapacaksın yine? Yoksa yeni ilaveler mi var?

—İlaveler daima olacak. Eski üzerine çarpı attıklarımı bir daha oku. 

—Şu?

—Ona ne zaman çarpı atmışız?

—9 yıl olmuş.

—Yeterli. Kaldır üzerindeki çarpıyı.

—Kaldırdım çarpıyı. Diğerlerinde kiminin 11 yıl, kiminin beş yıl olmuş çarpı atalı.

—Beş yıl dursun. Attığımız çarpı en azından 8-10 yıl dursun.

—Bu çarpıları niye kaldırıyoruz? Yoksa pişmanlık mı duydun?

—Ne pişmanlığı? Ben de asla pişmanlık olmaz. 

—Şimdi nereye gidiyorsun?

—Çarpısını kaldırdıklarımla görüşmeye.

—Ayaklarına mı gidiyorsun?

—Evet.

—Ne yapacaksın?

—Aradaki buzları eritmeye gidiyorum.

—Özür mü dileyeceksin?

—Ne özrü? Ne yaptım ki özür dileyeyim. Bir defa baban hata yapmaz. Yaparsa da kuldan özür dilemez.

—Anlamıyorum. Madem arayı bulacaksın, zamanında arayı niye bozdun? Sormazlar mı burada bir çelişki yok mu diye? Bu arada o arkadaşların mı değişti yoksa sen mi?

—Karşıyı bilemem ama ben asla değişmem. Dün ne idiysem, bugün de oyum.

—Tekrar soruyorum, madem bir değişme yok. Arkadaşlarının birer birer ayağına gideceksin. Yine her şey eskisi gibi olacaksa, bu işi yıllar yılı niye devam ettirdin? Onca gerginliğe değer miydi? Ya bunca yılın zararını nasıl telafi edeceksin?

—Olur gider evlat bunlar. Zarar da olur ziyan da. 

—O zaman niye?

—Niye niye diye sorup durma. Dedim ya yukarıda arkadaşlıkları ben başlatırım, ben bitiririm diye. O zaman öyle gerekti, şimdi böyle. Herkes bunu böyle bilecek. Bu arada sustun. İkna oldun değil mi?

—İkna olmadım. Tek kelimeyle pes diyorum. Zira maceraperestsiniz ve kumar oynuyorsunuz. Kumar da en tehlikeli oyundur.

Kapalı Zarfın Gizemi

—Baba, bu kapalı zarflarda ne var? Niye tutuyorsun bunları? 

—Her bir zarfta edindiğim arkadaş ve dostların isimleri var.

—Baya çok arkadaş edinmişsin. Ne yapacaksın bunları?

—Günü gelince defterlerini dürüyorum.

—Nasıl?

—Canım sıkıldığı zaman bu karışık zarflardan bir tane seçiyorum. Zarftan kim çıkarsa, onunla arayı bozuyorum. Bozmakla da kalmıyorum, o dostumu düşman belliyorum. Ona olan düşmanlığımı sürekli gündemde tutuyorum. Başkalarını da üzerlerine salıyorum. Eski dostum ne yapacağını şaşırıyor ve savunmada kalıyor. Onunla epey bir uğraştıktan sonra yeni bir tanesini seçiyorum. Ona da aynısını yapıyorum. Böyle böyle devam ediyorum.

—Niye bozuşuyorsun? Sana karşı bir kusur mu işlediler yoksa?

—Eh biraz kusurları oluyor.

—Birazcık kusurdan arkadaşlık sonlandırılır mı? İletişim kurarak gidermeye çalışsan. 

—Ben böyle istiyorum. 

—Üzülmüyor musun?

—Aksine zevk alıyorum.

—Neyin kafasını yaşıyorsun baba? Olur mu böyle şey? Böyle giderse arkadaşsız kalırsın. Zira hatasız dost arayan dostsuz kalır.

—Yerine yeni zarf koyuyorum tabi. Bunlar benim yeni dostlarım oluyor. Yani arkadaş bulmada zorlanmıyorum. Zira elimi sallasam ellisi birden sıraya giriyor.

—Yani eski dostlarının yerine yolda bulduklarınla yola devam ediyorsun.

—Aynen öyle.

—Eski dostlarınla bir daha görüşmüyor musun?

—Hemen değil. Yıllar yılları kovalıyor.

—Hemen yapsan?

—O kadar da değil. Biraz ağırdan almak gerek.

—Sonra?

—Düşman belleyip bir kenara koyduğum eski dostlarımla tekrar arkadaşlık kuruyorum.

—Onlar mı senin ayağına geliyor yoksa sen mi onların ayağına gidiyorsun?

—Yerine göre değişiyor. Bazen onlar bazen ben. Ama ağırlıklı olarak ben onların ayağına gidiyorum.

—Bu durum sana ağır gelmiyor mu?

—Niye ağır gelsin? Böyle daha renkli oluyor. Gerilimi severim. Değilse yaşayamam. Zira benim meşgalem bu. 

—Dostlarınla bozuşmaktan dolayı maddi ve manevi kayıp veya telafi edilemez zararlara uğramıyor musun?

—Zarar oluyor ama ben hiç zarar etmem. Ceremesini başkası çeker. Ben her halükârda kazanırım. Kazanamayacağım ata oynamam. 

—Hoş bir durum mu bu?

—Niye hoş olmasın? Onlar da benim gibi akıllarını kullansınlar, zarar görmesinler. Herkesi ben mi düşüneceğim?

—Kendine Müslümansın yani?

—Ne alaka? Ağzımdan ayet, hadis, dürüstlük eksik oluyor mu hiç?

—Kimseyle bozuşmadan yeni arkadaşlar edinip arkadaş sayını çoğaltsan nasıl olur?

—Olmaz oğlum öyle. 

—Niye?

—Ben macerayı, gerilimi, gündemde kalmayı pek severim. Biriyle bozuşup diğerine yanaşma şeklinde bir prensibim var. 

—Prensibim dediğin bu mu senin?

—Evet bu. Anlamadıysan söyleyeyim. Bu konuda parolam, arkadaşlığı ben başlatırım, ben bitiririm. 

—Tamam da çelişmiyor musun?

—Nerede burada çelişki?

—Hem bozuşup hem sonra bir araya gelme çelişki değil mi?

—Evlat, hayatın bir parçası bu. İnsan bugün küser, yarın barışır.

—Yani şimdi dün olmaz dediğini, asıp kestiğini, son sözü söylediğini değiştirmen çelişki olmuyor mu?

—Oğlum, uzatma artık. Benim için hayat dün dündür, bugün de bugündür. Kim ne derse desin. Millet bir şey diyecek diye kişiliğimden ödün mü vereyim.

23 Kasım 2022 Çarşamba

İftirasının İçinde Boğulmak

—Tehlikeli sularda yüzüyorsun. 

—Yüzme bilmiyorum ki tehlikesi olsun. Yüzmek için suya girmeyince tehlike de olmuyor. 

—Sulandırmayalım. Ciddiyim. 

—Ben de hiç olmadığı kadar. 

—Benden söylemesi. Dikkat et kendine. 

—Ne yapıyormuşum ki? 

—Yazılarında kişileri hedef gösteriyormuşsun. Kişiler hakkında yazıyormuşsun. 

—Zinhar iftiradır. Bir defa kişileri hedef almam. Kişilerle ilgili de yazmam. Zira kişilerle uğraşmak basit insanların işidir ve hiç işim olmaz. Yazılarımda yer ve şahıs olmaz. Kişilerin söylem ve yaptıklarını tenkit etme vardır. Tenkitler de ortaya söylenmiş sözlerdir. Yazılarımı okuyan kendinde bu özellikler yoksa hiç üzerine almayacak. Varsa, gocunacak. Çünkü ancak yarası olan gocunur. Zaten gocunulsun diye yazılıyor. Değilse, sayfa doldurmak ve çeşitlilik olsun diye değil. Bu şekil alınganlık gösterenlere de hayırdır, niye alındın yoksa bunlar sende var mı diye sormak gerekmez mi? Hasılı sözüm ortayadır. Sahibi alacak ve demek ki böyle bir görüntüm var diyecek. Bunlar ayıplı bir durum ise kendisine çeki düzen verecek. Çok hoşuna gidiyorsa, bu benim ben diyerek kendini açık edecek ve kendisiyle gurur duyacak. 

—Devlet aleyhine yazı yazdığın söyleniyor. 

—Bu da iftiradır. Ben bu devletin bayrağı altında yaşıyorum. İnsanın devleti aleyhine yazı yazması için aklını peynir ekmekle yemesi lazım. Bugün ev ve işyerlerimizde rahat edebiliyor, bir yerden bir yere güvenle gidebiliyorsak, yani kendimizi emniyette hissedebiliyorsak, devlet sayesindedir. Birçok imkanlar ve hizmetler ayağımıza geliyorsa, yine devletin sunduğu imkanlar sayesindedir. En kötü devlet devletsizlikten iyidir. Ayrıca devletin dili yoktur. Ondan kötülük sadır olmaz. Zira tüzel kişiliktir. Devlet adına suç işleyenler, üzerine aldığı emaneti bihakkın yerine getirmeyenler görevlerini yapmadıkları için eleştirilir. Hasılı kim ki devletin aleyhinde yazıyor derse, ancak iftira etmiş olur. İftira atan ancak kalbini diline yansıtır, karnından konuşmuş ve niyet okuyuculuğu yapmış olur. İyi niyetle de bağdaşmaz. Esas hedef gösterme budur. 

—Kurumların aleyhine yazmana ne demeli? 

—Devlet hakkında ne düşünüyorsam, kurumlar hakkında da aynısını düşünürüm. Kurumlar bizlere hizmet için vardır tıpkı devlet gibi. Bize hizmet için var olan kurumları kötülemek yediği kaba pislemek demektir. Kurumlar adına eleştiri varsa, o kurumları yöneten amir ve memurların işini savsaklaması dolayısıyladır. Görevini mevzuat çerçevesinde yöneten kişiler ancak takdir edilir, değilse tekdir edilir. 

—Hakkındaki isnatlara genel olarak ne dersin? 

—Tüm bu isnat ve iftiraların arkasında belli ki birileri benim yazılarıma bel bağlamış. Yazılarımı geriye dönük didik didik okuyarak bir umut bir şeyler bulmaya çalışıyor. Belli ki benimle ilgili bir kuyruk acısı var. İftirasının arkasında da bana duyduğu amansız kin ve intikam duygusu olmalı. Beni günah keçisi olarak seçmiş belli ki. Tüm bunları yaparken burnundan kıl aldırıp kendi ile yüzleşmiyor. Sonuç alırsa acısını ne kadar dindirir bilinmez ama belli ki sevinecek. Unutmasın ki niyet okuyuculuğu yapıyor, karnından konuşuyor. Efendi olmak istiyorsa bilsin ki bu yaptıkları efendiliğe yakışmıyor tıpkı dedikoduculuk yakışmadığı gibi. Bilsin ki iftira atanlar attıkları iftiraların içinde boğulurlar.