15 Kasım 2022 Salı

Bazılarının Banyo/Tuvalet Fobisi/Hobisi *

Toplumumuzda tuvalet ve banyolarda normalinden fazla oyalanma ve bu mekanlarda konuşma iyi sayılmaz. Buralarda ölçünün makul bir sürede bu ihtiyaçların giderilip çıkılmasıdır. Buna rağmen tuvalete ve banyoya girdi mi çıkmak bilmeyen insanımızın sayısı da az değil. Banyoda fazlaca kalanların çoğunda, acaba şuramda kuru yer kalmış olabilir mi şüpheciliğinin yattığını, bundan dolayı üç defa yıkanması yeterli görülen vücut organlarını bu tiplerin dönüp dönüp sabunlayıp yıkadıklarını düşünüyorum. İyice yıkanmalarına rağmen bu tiplerin banyodan çıksalar da hala içlerinde bir acaba tereddüdün olduğunu söylersem abartmış olmam. Bu tür şüpheciliğe düşenlerin psikolojik durumlarının yanında gusül veya boy abdestini anlatan bazı hocaların da payının olduğu söyleyebiliriz. Sağ olsun hocalarımız guslü öyle bir anlatıyorlar ki “İğne ucu kadar dahi kuru bir yer kalmışsa, guslünüz olmaz” diyorlar. Böyle anlatılırken vücutta kuru yer bırakmayın, adam gibi yıkanın, vücudunuzu güzelce ovun” murat edilmektedir. Doğru mu, doğru. Çünkü sabun kullanılmazsa, vücut ovulmazsa ve alelacele su dökünüp çıkılırsa vücutta iğne deliğinden de büyük kuru yerlerin kalması ihtimal dahilindedir. Ki iyice ovalandığı halde kuru yer kalamaz mı, kalır. Çünkü vücudun ön tarafı iyice ovulduğu halde özellikle yaşlıların ve kilo sorunu olanların sırtlarını iyice ovabilmeleri mümkün değil. Burada bir mazeret söz konusu. Kasıtlı olarak kuru yer bırakılmadığı zaman bu durumun gusle mani olacağını düşünmüyorum. O yüzden banyoda sürt babam sürt yapan bazı insanımızın içleri rahat olsun. Ne olur, banyoda fazlaca kalmasınlar. Özellikle ortak kullanılan ve nüfusu kalabalık kişilerin banyoda durma sürelerini gözden geçirmelerinde fayda var. Çünkü evde yaşayan diğer fertlerin de banyo ihtiyaçları söz konusu olabilir. Yok, ben üzerimdeki şüpheciliği atamıyorum ayrıca banyoda uzun süre kalmaktan zevk alıyorum diyenlere de evde tek yaşıyorsanız, bir başkasını bekletmiyorsanız, tavsiye etmem ama dilediğiniz kadar kalın hatta banyoda yatın.

Gelelim tuvalette uzun süre duranlara. Çoğunluğun ihtiyacını bir hızla giderip terk ettiği bu mekanlarda normalinden fazla duranların mazeret veya gerekçesi ne olabilir? Kimsenin ne için durduğunu bilemem ama tasası bana düştü. Ucu da bana dokunmuyor değil. İzninizle tuvaletlerde niçin uzun kaldıklarını irdelemeye çalışacağım. 

-Kabız olanlar kolay kolay ihtiyaçlarını gideremezler. 

-Kabızlık hali geçici değil, sürekli ise kuvvetle muhtemel hemoroid rahatsızlıkları da vardır. Zorlamadan kaynaklı kanama durumları da söz konusu olabilir. 

-Kimi sigara ihtiyacını tuvaletlerde gideriyor. Buralarda sigara içmekten zevk alırlar. Zevk hali de üç beş dakikada bitecek değil ya.

-Kimi tuvalet ihtiyacını giderdiği halde taharetlenmeye epey bir zaman ayırıyor. Hem su kullanıyor hem de taharet yapıyor. Acaba tam temizlenmemiş olabilir mi diye sürtünüp dururlar. Bu tipler WC’de durmaktan pek haz almazlar ama temizlik fobisidir onları tuvalette tutan. Tuvalete girerken ellerinde peçete ile girerler. Kapı kollarına çıplak elle dokunmazlar.

Tuvalette uzun süre vakit geçirenlerin sebepleri her ne ise onlara da söyleyeceğim şudur: Kendilerine ait özel bir tuvaletleri varsa WC’de diledikleri kadar kalsınlar. Birden fazla kabini olan umum tuvaletlerde de diledikleri kadar kalsınlar ama umumun kullandığı tek kabin varsa, işte burada düşünmek lazım. Daha doğrusu dışarıda bekleşenleri düşünmeleri gerekir. Millet saatlerce onları sırada beklemek zorunda değil.

Hasılı banyo ve tuvalete girdikleri zaman dışarıda kendilerini bekleyenlere dokuz doğurtan insanımıza son söz olarak şunu demek isterim. Bu yaptığınız hobi ise Allah rızası için bu keyfinizden vazgeçin. Tuvalet ve banyo fobiniz varsa, Allah rızası için bu fobinizi yenin. Bir hastalığınız varsa tedavi olun. Temizlik hastası iseniz, Allah sizi bildiği gibi yapsın. Çünkü bu hastalığın tedavisi yoktur.

*19. 11. 2022 günü Barbaros Ulu adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Yeni Okuyucum

Hiç müşterim olmasa da nicedir yazar dururum. Ben yazarım. İsteyen okur isteyen okumaz derim ama siz böyle dediğime bakmayın. Yazdıklarım okunsun hem de çok okunsun isterim. Ne kadar okunsun diye çabalasam da her konuda olduğu gibi bu konuda da başarılı olamadım. 

Birileri, durmadan yazıyor, okuyanı da yok. Vah yazık! Eline ve gözlerine yazık. Harcadığı zaman da cabası. Gazete köşelerini işgal ettiği de aşikar. Buna gazetenin sahibi iyi sabrediyor. Biri kalkıp ne olur, Allah rızası için yazma dese de bir bakmışsın elim yazmaya gidivermiş. Alışkanlık öyle kolay kolay bırakılmıyor. Zira alışmış kudurmuştan beterdir. Bakmayın okuyucu bulamadığıma. Kedi olalı bir fare tutmak umuduyla yazmaya devam edeceğim. Yazar yazarım. Baktım olmadı mı, vermeyince Mabut, ne yapsın bu kul bir başına der, gazetedeki köşemden köşeme çekilmesini de bilirim. Ama şimdilik değil. Ne der bu diye ayıplamaya kalkmayın. Ne yapıp ne edip aylar yıllar geçse de bir kişi de olsa bulup yazdıklarımı okutacağım. Bu konuda okuyucuya güveniyorum. Nasılsa şaşıp dönüp biri okuyacak. Haliyle sizleri de bu konuda mahcup edeceğim. 

*

Mahcup olmaya hazır mısınız? Zira geç oldu ama nihayet buldum bir okuyucu. Keyfime diyecek yok. Üstelik bu okuyucu üstünkörü bir okuyucu değil. Bilinçli biri. Didik didik okuyor yazılarımı. Hangi yazımın hangi cümlesinde neyi, kimi kastettiğimi yorumluyor, hakkımda hükmünü veriyor. Yazının çıktısını alıyor, yayım tarihini ve başlığını bir yere not ediyor. Hasılı bilinçli bir okuyucuyla karşı karşıyayım. Bu durumda ben sevinmeyeyim de kimler sevinsin. Başıma talih kuşu kondu dense yeridir. Zira ben de hangi yazımda neyi, kimi kastettiğimi, kimlere sataştığımı bu vesileyle ben de öğrenmiş oluyorum.

Aldığı notları ne yapıyor dersiniz? Yazdığı yerde kalmıyor tabi. Bir suç delili bulmuş biri edasıyla bir seviniyor bir seviniyor. Bütün bu suç delillerini üst üste koyuyor. Üzerine de bir yazı ekliyor ve hakkımda suç duyurusunda bulunuyor. Sorumlu vatandaşlık da bunu gerektiriyor. Suç duyurusunda bulunurken de sorumluların işini kolaylaştırıyor ve onlara yol gösteriyor: Şu tarih ve başlıklı yazıda şunun düşmanlığını yapıyor, bu yazıda bunu hedef gösteriyor, o yazıda şurayı kötülüyor, falan yazıda genelleme yapıyor diyor. Niyet okumalı bu kadar suç deliline kim ne diyebilir? Keşke her vatandaş böyle olsa, muhakkiklere pek iş düşmez. 

Böyle takip edilmemi çekemediniz tabi. Bence kıskanmayın. Siz de yazın. Sizin de olsun böyle bilinçli bir okuyucunuz.

Şimdi o, ben ve herkes akıbetin ne olacağını bekliyoruz. Bu kadar suç delili idam cezası kalkmasaydı beni ipe götürürdü. Ama idam cezası yok. Beyzadem acaba müebbete razı olur mu? Keseceğini pek sanmıyorum ama bununla yetinecek artık. Maalesef kanunlar suçluyu korumaya yönelik. Zaten bundan cesaret alarak yazıp çiziyor birileri.

Ya deliler yeterli görülmeyip bir de ceza almazsam, bu durum bilinçli okuyucumu üzecek ama üzülüp pes etmesin. Ben akıllanmayı yine yazmaya devam edeceğim nasılsa. Yeni okuyucum da yazılarımı okumaya ve notlar almaya devam etsin. Pes etmesin. Yeni misyonunu sürdürsün. Bakarsın bugün olmaz, bir başka gün muradına erer.

Kazanırken Kaybetmek

—Babacığım, bir dediğin diğerini tutmuyor. Bu ne yaman çelişki böyle? 

—Bir tane çeliştiğimi söyle. Mahcup olmaya hazırım. Zira dün ne isem, bugün de oyum. 

—Mesela, şu konuda şöyle diyordun, bugün ise böyle. Yani 180 derece tezatlık var. 

—Ben mi öyle söylemişim bu konuda? 

—Evet. 

—Allah Allah. Nerede yazıyor böyle? 

—Sanal aleme bakarsan öncesi ve sonrası söylediklerin karşına çıkar. Videoların bile var. 

—Montaj olmasın onlar. Rakiplerimin tuzağına sen de düşmüşsün. 

Başına taş düşse rakiplerinden biliyorsun. Montaj falan değil. Ki sanal alemde olmasına gerek yok. Seni sürekli takip ediyorum. Hep çelişiyorsun. 

—Sürekli gelişim ve değişim halindeyim. Hiç değişmeyeyim de yerimde mi sayayım. 

—Değişmek istemen ve kendini geliştirmen güzel

—O zaman doğru yoldayım. 

—Yeni görüşünü söylerken bu konuda eskiden şöyle düşünüyordum. Yanlışmış. Şimdi böyle düşünüyorum desen bir anlamı olur. 

—Önceki görüşümü unutmuş olamaz mıyım?

—Unutsan, derim ki insanlık hali. Zira insanoğlu nisyan ile malüldür. Ama öyle değil. 

—Ya ne öyleyse? 

—Çünkü geçmiş düşüncelerini hatırlatana kızıyorsun. Unutsan kızar mısın? 

—Kızma da insanlık hali değil mi? 

—Bu da insani bir hal ama aynı şey değil. Lütfen konuyu saptırmayalım. 

—Oğlum, unutamaz mıyım? Bak, dün akşam ne yediğimi hatırlamıyorum. 

—Kendi dediklerini yutuyorsun pardon unutuyorsun da rakiplerinin geçmiş yaptıklarını ve dediklerini hiç unutmuyorsun. Adamların 70 yıl önceki yaptıklarını söyleyip duruyorsun. 

—Mücadele için bu gerekli ama. Hem bu bende Allah vergisi.

—Görüyorum ki söz cambazı olmuşsun. Her söze bir gerekçen var. 

—Dilimin kemiği yok evlat. Hem dün dündür, bugün de bugün.

—İyi de sen bu sözü geçmişte eleştirmiyor mu idin?

—O dündü. Geçmişte kaldı. Yeni şeyler söylemek lazım de mi cancağızım.

—Son sözün bu mu?

—Bu evlat. Yeni felsefem bu. Duyguda, düşüncede ve harekette her güne yeni başlar gibi sıfırdan başlıyorum. Olaylara ve kişilere göre tavır alıyorum. O senin geçmişte tanıdığın baban öldü. Geçmiş yaptıklarımdan dolayı Allah beni affetsin.

—Niye yapıyorsun böyle?

—Kazanmak için. Unutma ki kazanmam için her yol mübahtır bana. 

—Ama sen kazanırken bir zaman savunduğun değerler ölüyor. Vara kazanmasaydın da değerlerin ölmeyeydi. Bazen kaybetmek kazanmaktır, kazanmak da kaybetmektir. Değer miydi kazanmak için değerleri hoyratça kullanmaya.