18 Ağustos 2022 Perşembe

Acınası Çocuklar *

Üniversite sonuçları açıklanır açıklanmaz, bazı anne ve babaların sosyal medya aracılığıyla bu mutluluklarını takipçileriyle paylaştıklarını, şayet sosyal medya kullanıyorsanız, görmüş olmalısınız. Hangi bölüm olursa olsun, üniversiteyi kazanan tüm çocuklarımızı tebrik ediyor ve hayırlı olsun diyorum. İnşallah bin bir emekle kazanıp okudukları bölümlerinden dolayı pişmanlık duymazlar. Ki kahir ekseriyetinin pişmanlık duyacağına adım gibi eminim. Belki de keşke bir yer kazanıp okumasaydım, okuduğuma eşekler gibi pişmanım diyecek. Neden böyle diyecek? Çünkü bitirdiği bölümle ilgili bir iş bulamayacak.

Malumunuz bu ülkede en mağdurlar ve iş bulamayanlar genç nüfus diyeceğimiz okumuş ordusudur. Biz ülke olarak hangi alanda ne kadar okumuş işgücüne ihtiyacımız var planlaması yapıp bu planlamaya göre öğrenci almadıkça, olur olmaz her yere üniversite ve tercih edilmeyen bölümler açtıkça, ben sadece okuma imkanı sağlarım, iş bulmak ve iş vermek zorunda değilim mantalitesini terk etmedikçe, saldım çayıra, Mevla’m kayıra anlayışına sahip oldukça, istihdam sahası her geçen gün daralan bu ülkede okumuş genç işsizlerin sayısı sürekli artacaktır.

Kahir ekseriyeti işsiz kalacağını bile bile üniversite okuma yolunu seçse de paylaşımlar arasında halihazırda istihdam sıkıntısı çekmeyecek bir bölümü kazananlar dikkatimi çekti ve içim cız etti. Tıpı kazananlardı bunlar. Anne babaları ve çocuklar adına üzüldüm doğrusu. Acınası çocuklar çıkıverdi ağzımdan. Bu acıma hissi öylesine söylenmiş bir söz değil. Çünkü itibarlarının sıfırlanmaya çalışıldığı, hiç olmadığı kadar ötekileştirildiği, beğenmiyorlarsa daha kapı orada denildiği, hastanede ne zaman şiddete maruz kalacağı ya da öldürüleceği psikolojisini yaşayacak olan bu şamar oğlanlarını kurbanlık koç gibi görüyorum.

Abarttığımı düşünüyorsanız, kaç yıldır ilk 20 binden öğrenci alan bu okullar 35 bine düşmüş. Bu demektir ki tıpı kazanma puanını aldığı halde tıbbı tercih etmeyenlerin sayısında epey bir artış olmuş. Böylece normal şartlarda tıp kazanamayacak çocuklar da tıp okuma imkanı elde etmiş oldular. Öyle ya, değer verilmiyorsa, en ufak bir şeyde tu kaka yapılıyorsa, emeğinin karşılığı tam verilmiyorsa, üstüne üstlük hastası tarafından şiddete maruz kalacağım endişesi yaşayacaksa niye tercih etsinler bu bölümü? İşsiz kalırım daha iyi olur diye düşünmüş olmalılar. Bu haleti ruhiye içerisinde hala hekim olmayı düşünen lise öğrencilerimiz varsa ama kazanamam endişesi taşıyorlarsa hiç üzülmesinler, bir iki seneye kadar ilk 50 binden öğrenci almaya başlarız. Sonra da diğer bölümler seviyesine indirmiş oluruz. Ki bunda çok başarılıyız. Bir zamanlar herkesin kazanmak için can attığı nice gözde meslekleri, üniversite ve bölüm sayısını ve öğrenci kontenjanını artırarak istenmeyen meslekler haline getirmedik mi? Bu başarımızı niçin tıp fakültelerinden esirgeyelim.

Hasılı, devlet ve millet olarak bu bakış açısını ve insan kaynağı plansızlığını terk etmedikçe, öyle zannediyorum, yakın bir zamanda hastanelerde bizi muayene edecek doktor, özellikle riskli bölümlerde çalışacak uzman doktor bulamayacağız. Bu sektörde artık hangi milletin çocuklarını istihdam ederiz bilmem. Mevcut doktorlarımız da hangi ülkeye hizmet ederler, bekleyip hep beraber göreceğiz.

*22/08/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

16 Ağustos 2022 Salı

Kurak ve Bitek Tarla *

Babacığım, gidişatımı nasıl görüyorsun?

Her fani gibi ölüme yaklaştığını görüyorum.

Ne alaka?

Bugüne kadar hep başkasının yaptığını eleştirerek, onları ayıplayarak ekmek yedin.

Eee, ne var bunda? Öyle değil mi?

Öyle de kaç yıllardır ne kadar ayıpladığın varsa, bugün aynısını sen yapıyorsun. Yani neyi eleştirdi isen, aynısını hatta daha fazlasını yapıyorsun.

Nereye varmak istiyorsun? Ölümümle alakası ne?

Alakası şu: Ayıpladığı başına gelmeden ölmezmiş insan. Sen de hiç olmadığı kadar ayıplanır olduğuna göre artık bir ayağın çukurda. Hepsi başına gelecek. Zira Allah’ın adaleti bu.

Ama ayıpladıklarımda haklı değil miydim?

Haklı olabilirsin ama dozajı çok artırdın. Çok abarttın. Ayrıca ayıpladığın dönemi yaşamadın. Üstelik o dönemleri yaşatanlardan hiçbiri yaşamıyor bugün. Yine eleştirdiğin kısaca ekmek yediğin dönemi bugün savunan yok. Seninki babanın suçunu oğlundan çıkarmaya benzer. Halbuki herkes yaptığından sorumlu. Baba, suçlu diye oğul da suçlu muamelesi göremez. Hukukta masumiyet karinesi var değil mi?

Failler değişmiş olabilir ama onlar bir zihniyeti temsil ediyorlar. Haliyle vuracağım.

Hakkını yemeyelim. Bu işi iyi becerdin. Zira o zihniyetle korkutarak bu piyasada çok ekmek yedin.

Ben bu işin piriyim. Kaçın kurasıyım. Becerdim ya, sen ona bak. Bu uğurda her yol mübah değil mi ayrıca. İşin ilginci, atıp tuttuğum o dönem, o zihniyeti savunanlar için kurak bir dönem olsa da benim için çok bitekti. Onlar ekti, ben biçiyorum.

Çok sevinmesen iyi olur.

Niye? Maksat başarı değil mi? Başarılım. Gerisi teferruat. Çok sevinmesen derken…

Sünnetullah gereği ayıpladıkların hep başına gelecek dedim ya.

Eee?

Bu aşamadan sonra onlar veya başkası, nice yıllar senden yani senin döneminden ekmek yiyecek. Bu ekmek yeme senin ölümünden sonra da devam edecek. Çünkü nasıl ki ayıpladığın dönem bir zihniyeti temsil ediyorsa, sen de bir zihniyeti temsil ediyorsun. Sen başkasının kurak tarlasından nice yıllar ürün aldıysan, bir başkası da oluşturduğun bu kurak tarlandan ekmek çok yiyecek. Demedi deme.

Şaka yapıyorsun.

Hiç olmadığı kadar ciddiyim ve üzgünüm. Çünkü zararın senden sonra da devam edecek.

*24/08/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır. 

Oğlum Bana İsyan Bayrağını Çekti *

—Babacığım, falana niye çok kızıyorsun? Üstelik kızmakla da kalmayıp ihanet içerisinde olduğunu söylüyorsun.

—Hain de ondan.

—Nereden hain oluyor? Senin ardından gizli-kapaklı iş mi çevirdi?

—Evet.

—Ne yaptı?

—Birlikte çalışıyorduk. Ayrıldı gitti. Gittiği yerde de benimle birlikte yaptığı işi yapmaya kalktı.

—Anlaşamadı iseniz, ayrılması ve daha önceki yaptığı işi yapması doğal değil mi? Ne yapacaktı başka? Karalar bağlayıp eve çekilip oturacak mıydı? Bu evlilik değil ki. Ki evliliklerde bile baktın geçim olmuyor. Kimsenin hoşuna gitmese de ayrılık olabiliyor. Nasıl ki evliliği bitirenler bir başkası ile yeniden yuva kurabilme hakkı elde edebiliyorsa bu da varsın, seninle birlikte iken öğrenip tecrübe kazandığı işi yapsın.

—Bilmediğin bir şey var. Olur olmaz konuşma.

—Neymiş o?

—Senin o tecrübe dediğin şeyi bana borçlu. Bugün meşhur biri ise sayemdedir. Zira onu o makamlara ben getirdim.

—Getirdiysen, ehil biri olmalı. Ya değilse getirmezsin.

—Doğrusunu söylemek gerekiyorsa, ehil biri değildi. Sayemde oldu hepsi. Kısaca varlığını, tanınırlığını, her şeyini bana borçlu. Nankörlüğü de bundan.

—Bir dakika. Sen onu ehil biri değilken mi o kadar sorumlulukları verdin?

—Evet.

—Üstüme iyilik sağlık. Sen değil miydin, emaneti ehline verin fermanını bize sık sık hatırlatan, Ömer’in adaletle ilgili uygulamalarına atıf yapan, zaman zaman Ömerler arayan? Gerçekten ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin?  Ne oldu sana böyle? Hele liyakati yokken onu oraya ben getirdim demen itirafı gaftan da öte bir şey. Buna özrü kabahatinden büyük denir. Yakışır mı bilmem ama buna “Şecaat arz ederken merdi Kıpti sirkatin söyler” de denebilir. Suçüstü yakalanmadır bu. Ayrıca “İş, ehli olmayana verildiği zaman kıyameti bekle” hadisini nereye koyacağız bu durumda?

—Oğlum, nereden bilebilirim böyle hain olacağını. Hem ben onu bulup getirmeseydim, onu kim tanırdı? Onun bu yaptığına yediği kaba pislemek denir.

—Hep diyorsun ki onu ben getirdim, değilse o bir hiç idi. Buradan gidersek, bir zamanlar sende bir hiç değil miydin? Tanınıyor muydun? Geldiğin yerlere, aldığın sorumluluklara seni biri getirmedi mi? Üstelik sen de seni bir yere getirenleri bırakarak onların işini nicedir yapmıyor musun? Çırak bile ustasından öğrendiğini ayrı dükkan açarak rızkını temine çalışır. Ustam beni nankör görür deyip çırak usta olduktan sonra da mı ustasına çalışacak? Sen yaparken iyi, başkası yaparken kötü değil mi? Bırak aynı işi yapsın. Müşterisi olmazsa kapatır tezgahı. Tamam, bir O, bir ben varım. Bir başkası nazarımda benim marabam diyorsun. Yahu şu etrafına bir bak. Kırıp döktüklerin yüzünden başım öne eğik. Kimsenin yüzüne bakamıyorum. Kimi görsem, babam buna ne yaptı psikolojisini taşır oldum. Halbuki dün başım eğikken sayende başım dimdik olmuştu. Bugün yine sayende başımı kaldıramıyorum utancımdan.

—Ben ne yaptığımı biliyorum. Sen de nankörlük yapma.

—Beni boş ver de diyelim ki insanları bir yere ehil olmadığı halde iyilik olsun diye getirdin. Sonra nankörlük yapıp çekip gittiler. Çekip giden olduysa, işine yoğunlaman gerekmiyor mu? Giden insanın ardından konuşmak, yaptığın iyiliği başa kakmak da ne oluyor? Sen ne ara böyle başa kakar oldun. Sana göre kim senden ayrılmışsa, kim seni desteklemiyorsa katıksız nankör.

—Nankörler tabi. Zira her şey sayemde oldu. Kadir kıymet bilmeyene böyle haddini bildireceksin.

—Yahu sen değil miydin, iyilik yap, denize at diyen? Sen değil miydin, zekat ve sadaka verirken bile insanların onurunu korumak için sağ elin verdiğini sol el görmeyecek diyen?

—Şu konuştuklarına bak. Nasıl oğlumsun anlayamadım. Demek ki seni iyi yetiştirememişim diyeceğim ama bende bir hata yok. Zira ben hata yapmam. Neyse, bunu da geçtim. Merak ediyorum, sen kimden yanasın?

—Oğlun da olsam, ben haktan ve doğruluktan yanayım baba. Senin bir zamanlar emaneti ehline vermek lazım, sağ elin verdiğini sol el görmeyecek, halka hizmet Hakka hizmet sözlerini düstur kabul ediyorum ama görüyorum ki dil başka söylüyor, uygulamaların başka. Hasılı, senin bir zamanlar doğru olduğuna inandığım doğrularını savunacağım ama gittiğin yoldan gitmeyeceğim. Zira ele verir talkını, kendi yutar salkımı seninkisi. Ben Ömer aramayacağım, Ömer olacağım. Ben elimde imkan olursa emaneti ehline vereceğim. Görev verdiğime de nankör demeyeceğim. Benden ayrılanın ya da ayrıldığım kimselerin aleyhine konuşmayacağım. Öküz öldükten sonra da ortaklığı bozmayacağım. Ayrı kulvarlarda rakip bile olsam, geçmiş iyi günlerin hatırına dostlarımın aleyhinde konuşmayacağım.

—Son sözün bu mu?

—Sana son sözüm, durmadan başa kakacaksan, ne olur iyilik yapma. Seni her bırakıp gidene hain diyeceksen, ne olur, kimseyle çalışma. Nasılsa sende Allah vergisi bu yetenek var. Bir başına didin dur. Başka da ne diyeyim? Son olarak bir de şunu söyleyeyim. “Allah’ı ve peygamberini seviyorsan, ya hayır konuş ya da sus. Ne olursun, Allah rızası için sus. Zira konuştukça batıyorsun. Her konuşman bir önceki savunduklarını nakzedecek şekilde çelişkilerle dolu. Durum bu iken bir de benim kitabımda geri dönmek yok demen yok mu? Deme bari. Çünkü gördüğüm kadarıyla dilinin kemiği yok. İstediği tarafa dönüyor. Bari, fikrimi değiştirdim de.

—Ama bu çelişkilerime kimse bir şey diyemiyor?

—Nasıl desinler mübarek babam. Çelişkini içinden geçirmeye kalkan, başkası duymuş olabilir mi diye sağına soluna bakıp suspus oluyor. Yani ekmeğimi keser korkusudur onları susturan. Sanki rızkı veren sensin…

*19/08/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.