11 Temmuz 2022 Pazartesi

Ben Sevinmeyeyim de Kimler Sevinsin?

Bir aydır yüksek tansiyonla uğraşırım. Bu neyin nesi, neden olur dedim. Önce kafadan bir emar çektirdim. Emarı nöroloji uzmanı gördü. Sorun yok dedi. Beyne giden damar yollarının açık olup olmadığını görmek için boyundan ultrasyon çektirdim. Damar yolları açıkmış.

Kalp duvarlarında kalınlaşma vardı. Sanırım bundan olmalı. Kalbe görünmem lazım deyip EKO, EKG çektirdim. Ayrıca kan verdim. Kardiyoloji uzmanı sonuçlara baktı. O esnada rutin tansiyon ölçümlerini gösterdim. Kalp cidarlarında dediğiniz gibi kalınlaşma var. Kan değerleriniz gayet iyi. Yağ yok, kilo yok, kolesterol yok. Kullandığınız tansiyon ilacı etkisi çok az olan bir ilaç. Biz ilacı değiştirelim. Bir ay sonra yeniden kontrole gelelim. O zaman tansiyon durumunuza bir daha bakalım dedi.

Beyinde sorun yoksa, kalpte sorun yoksa o zaman bu tansiyonun büyüğü niçin 13-15'lerde, küçüğü ise niçin 9-10 arasında dolaşıyor? Gözlerim eskisi gibi net görmediğine göre o zaman sorun gözde olmalı. Çünkü göz tansiyonu olabilirmiş. Aynı zamanda yüksek tansiyona bağlı olarak gözün arkasında kanama olma riski de varmış. 

Oyalanmadan göz doktoruna çıktık. Önündeki aletle gözlerimi muayene etti. Duvara harfler yansıtarak okumamı istedi. Bir ikisi hariç harfleri okuyamadım. Zira bulanık gördüm. Ardından başka camlar takıp yeniden okuttu. Tüm harfleri bir çırpıda okudum. Çünkü hepsi çok netti. Göz numaran düşmüş dedi doktor. Nasıl dedim. İlk okuduğun daha doğrusu okuyamadığın gözlük halen kullandığın gözlük, eksi 2,75 numara, sonraki okuduğun gözlük ise - 2 numara dedi. Bir iki tetkik daha verdi. Birinci kata inerek istediği testleri yaptırdık. Testlerde bir sorun yokmuş. Sağ ve sol gözüme bir damla damlattı. Yarım saat sonra tekrar muayene edeceğim. İster burada oturabilir, ister dolaşıp gelebilirsiniz. Yalnız birazdan göz kapakların iyice büyüyecek. Bugün akşama kadar bulanık göreceksin. Haberin olsun dedi. Damlayı döktükten sonra az vakit geçti ki etrafı bulanık görmeye başladım. Özellikle dışarı çıkınca güneşten dolayı daha da etkilendim. 

Yarım saat sonra doktora geri geldik. Bir iki aletle her iki gözümü muayene etti. Sağa bak, sola bak, ışığa bak, bana bak gibi komutlar verdi. Ne göz tansiyonu bulabildi ne de bir kanama tespit edebildi. Değişen göz numaran için çerçeve yazayım. Yazmadan önce bir nolu tetkik odasına giderek göz numaranızı ölçsünler dedi. Ölçümde göz numaram eksi 1,5 çıktı. Bu demektir ki uzak için kullandığım gözlüğüm 2,75'den 1,5'a düşmüş. Doktor, ben yine de -2,00 yazacağım dedi. 

Eve geçip biraz dinlendikten sonra ikindi gibi dışarı çıktım. Baktım ki gözüme damlatılan ilacın etkisi geçmiş. Çarşıya geçtim. Yeni tansiyon ilacımı aldım. Sonra gözlükçüye geçtim. Camları değiştiriverin dedim. 

Bir buçuk saat kadar bir esnafın yanında oyalandıktan sonra gözlüğümü aldım. Gözlükçüye, bu gözlüğü uzak için kullanıyorum. Yakın için gözlük kullanmıyorum. Otururken, bir şey okurken telefona bakacağımda bu gözlüğü başıma doğru kaldırıyorum. Saçlar eskisi gibi büyük olmayınca çerçeve gözümde durmuyor. Hafif eğilince düşüyor. Başımdan düşmeyecek şekilde şunu bir sıkıştırıver dedim. Olmaz öyle dedi gözlükçü. İp takacağız buna dedi. Getir kızım oradan bir ip dedi. Taktı ve şimdi tak diye uzattı. Kullanmayınca önüne doğru indireceksin dedi. Olur mu böyle dedim. Herkese böyle ip takıyoruz dedi.

Ödemeyi yaptıktan sonra dışarı çıktım. Yeni cam numaramla birlikte bambaşka bir dünya vardı dışarıda. Uzağı ve her şeyi daha net görmeye başladım. Oh be, dünya varmış. Sorun ne beyin damarlarında ne beyne giden damarlarda ne de kalpte idi. Kalp duvarları hafif kalınlaşmış. Kalın duvar daha sağlam olur. Göz tansiyonu ve göz kanaması da olmadığına göre sorun, yıllardır uzağı bana net gösteren 2,75'lik camlarmış. Şimdiki taktığım 2,00 numara ise bir zamanların 2,75 numarasının gördüğü işlevi yerine getiriyor. 

Ertesi günü yeni tansiyon ilacımdan kullandım. Tansiyonumu ölçtürdüm. 14/8 çıktı. İyi, küçük normale dönmüş dedim. Bir sonrası, bugün normale dönerim dedim, tekrar ölçtürdüm. 14/9 çıktı. Üçüncü günü 12/8'i görünce bir daha tansiyonumu ölçtürmedim. Gider miyim bir daha. Zira aylardır bu ölçüyü bekliyordum. 

Hasılı keyfime diyecek yok. İçim içime sığmıyor. Nasıl sevinmem. Nöroloji ve kalp uzmanları bir sorun görmemiş. Tansiyonum normale dönmüş. Göz numaram düşmüş. Etrafı cam gibi görüyorum. İp takılması dolayısıyla gözlüğümü sağa sola bırakıp, sonra arama derdi de sona erdi. Oda oda gözlük aramıyorum artık. Gözlüğümü başımdan düşürerek yeni cam taktırma ve yok yere masraf etme sorunum da kalmadı. Gözlüğü çıkarmam mı gerekiyor. Asılıp önüme indiriyorum. Gözlük beni rahatsız etmeden benimle beraber oturuyor, benimle beraber yürüyor, benimle beraber kalkıyor. O benden memnun, ben ondan. Umum yerlerde abdest alacağımda, el-yüz yıkayacağımda gözlüğü nereye koyacağım derdim de kalmadı. Gözümden bir asılıyorum. Bir bakmışsın ki sünmüş ve bağrımda. Hanıma göre ipin görüntüsü beni ihtiyar gösteriyormuş, vız gelir bana. Öyle değil miyim zaten. 

İp deyip de geçmeyin. Gördünüz bir ip nelere kadir. Benim birçok sorunumu çözdü. Bu ipin mucidi anneler olsa gerek. 

Şimdilerde her öğrencinin kalem ve silgisini koyacağı kalemliği var. Eskiden kalemlik var mıydı? Varsa da kaç kişinin vardı? Çoğu çocuk okulda silgisini kaybederdi. Baba çocuğuna durmadan silgi alırdı. Sonunda anneler silginin ortasından iğne ile ip geçirerek ipli silgiyi çocuklarının boyunlarına astılar. Silgili ip uzunca idi. Çocuk hiç boynundan çıkarmadan silgiyi kullanabiliyor, o şekilde evine geliyordu. Şimdilerde var mı silgiyi böyle kullanan? Sanmıyorum. Öyle zannediyorum, gözlükçülerin gözlüğe ip takmadaki ilham kaynakları bir zamanların silgiyle ip geçirip silgiyi boyunda taşıtan anneler olmalı. 

Göz numarasının düşmesine gelince, bu konuda birkaç kelam etmek isterim. Göz numaramın düştüğünü söyleyince, şaşırdım ama cehaletim ortaya çıkmasın diye olur mu böyle şey ya da böyle düşer miymiş demedim. Camımı değiştiren gözlükçüye sordum. O da ender görülür dedi. İnternetten bir araştırma yaptım. Düşer diyen bir bilgiye rastlamadım. Aynı kalır hatta yükselir bilgisine ulaştım. Geriye, gözlükçüden aldığım ender görülür bilgisi kaldı. Normal mi bu? Size göre normal olmayabilir ama bana göre normal. Zira ben nevi şahsına münhasır biri olduğum için bu ender görülen göz numara düşmesi de haliyle bana isabet etti. Gözlüklü iseniz, benim de gözlük numaram düşse diyorsanız, bunun yolu belli. Benim gibi cins biri olacaksınız. 

Hasılı, cins-mins Allah beni sevindirdi şu ahir ömrümde. Allah sizleri de sevindirsin.

8 Temmuz 2022 Cuma

Yalanın Kardeşi *

Toplumda bir anket yapılsa, onlara en sevmediğiniz nedir dense, herhalde ilk sırada yalanı sevmem çıkar. Çıkan bu sonuç, doğru bir tespit olur. Öyle ya kim sever yalanı. Zaten din de büyük günahlardan sayar yalanı. Her ne kadar yalanı sevmem dense de zor durumda kaldığımız zamanlarda yalana başvurduğumuz olur. Savaşta düşmanı yanıltmak için can ve mal tehlikesine karşı, iki kişi arasını ve karı koca arasını düzeltmek için hastaya moral vermek için yalana başvurmaya cevaz verilir.

Buradan anlaşılıyor ki yalana izin verilen alanlar sınırlıdır. Çünkü yalan her şeyden önce güven ve itibar kaybına sebebiyet verir, kişiyi güvenilmezler sınıfına sokar. Toplumda yalanı meslek haline getirenler için “onun Allah bir dediğinden başkasına inanmam” bile denir.

Yalanın her türlüsü kötü olsa da bazı yalanlar vardır ki sonuçları kimseyi mağdur etmez. Bu tür yalana atmasyon diyebiliriz. Bazı yalanlar vardır ki sonuçlarından birileri olumsuz etkilenir. Bu yalan türünde iftira boyutu vardır ki kul hakkı oluşur. Tehlikelidir. O yüzden başkasını mağdur etmeye dayalı bu tür yalanlardan uzak durmak lazım. Bazı yalan türünde ise doğru ile yanlışın karışmışlığı vardır. Neresi doğru neresi yanlış bilinmez. Bazı yalanlar vardır ki konunun ya da olayın bir kısmını söyleyip bir kısmını söylememek şeklindedir. Buna sureti haktan görünme de diyebiliriz. Toplumu kandırmaya ve algı oluşturmaya dayalı bu yalan türünde, gerçeğin bir kısmını söyleme, bir kısmını söylememe üzerine kurulu olduğu için bu tür yalana, yalanın kardeşi diyorum. Çünkü bu tür yalanla sadece birkaç kişiyi değil, toplumun tamamını kandırma durumu söz konusudur. Örnekle bu yalan türünü somutlaştırmak istiyorum:

Malumunuz bu ülkenin cari açık sorunu var. Çünkü ithalat ve ihracat dengesini bir türlü tutturamıyoruz. Ülkenin ekonomik yönden zaman zaman krizlere duçar olması da bundandır. Örneğe gelirsek, yetkililer her ay bir önceki ayın ihracat rakamlarını açıklarlar: “Geçen ay ihracat rekoru kırdık derler. Tamam, önceki aylara göre ihracat rekoru kırdığımız doğrudur. İthalatta durumumuz nedir? İşte bu kısmı muamma. Maalesef ithalat rakamları söylenmiyor. İthalat söylenmese de bilinen o ki ihracatla beraber ithalatın da rekor kırdığıdır. Çünkü ihracatımızın yüzde 80’i ihraç ürünlerine dayalı ithalata dayanmaktadır. Bu demektir ki ihracat rekorları kırıyorsak, ithalat rekorları da kırmamız gerekiyor.

Sadede gelirsek, ihracatı söyleyip ithalat rakamlarını vermemek, doğrunun bir kısmını söyleyip bir kısmını söylememektir. Gerçekleri örtmektir. Halbuki bu işin doğru olanı, ithalat ve ihracatı birlikte vermektir. Dürüstlük de bunu gerektirir. 

*01/08/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

7 Temmuz 2022 Perşembe

Sağlıkta Güvenlik Zafiyeti

Konya Şehir Hastanesi Kardiyoloji bölümünden uzman bir hekim bir hastanede güvenlik görevlisi olarak çalışan bir psikopat tarafından görevinin başında iken şehit edildi. Doktoru öldüren katil aynı tabanca ile intihar etti. İddia edilen sebep ise annesinin ölümünden doktoru sorumlu tutması yazılıp çiziliyor.

İnfiale sebebiyet veren bu olayın ardından hastaneye akın eden yetkililerden ve devletin üst kademesinden “menfur olayı lanetliyoruz, kınıyoruz” gibi açıklamalar yapıldı. Tabipler Birliği sağlık çalışanlarının iki gün işe gitmemesi yönünde grev kararı aldı.

Şimdilerde Konya’da olan bu olay Türkiye’de ne ilk, böyle giderse ne de son olacaktır. Bakmayın siz yetkililerin “şiddet yasasını çıkardık, sağlıkçılara uzanan eller kırılacak…” dediklerine. Bizde şiddete meyilli bu toplum yapısı, bir caydırıcılığı olmayan ucube “Adli kontrol yasası”, beş yılın altındaki cezalar için cezaevine girilmemesi, ceza indirimi ve erteleme oldukça sağlıkçıları öbür dünyaya göndermeye daha çok devam ederiz.

Niçin meselelerimizi konuşarak çözmeyiz biz? Çünkü buna kelime hazinemiz yetmez. En önemlisi de şiddete meyilliyiz biz. Çoğumuz hayatın herhangi bir safhasında, özellikle küçük yaşlarda anne-babasından, büyüklerinden şiddete maruz kalır. Şimdilerde gittikçe azalsa da okullarda şiddet görenimizin sayısı da az değildir. Bir zamanlar askerlik de böyleydi. Çünkü bizde şiddet gücü yeten tarafından güçsüzlere uygulanır. Üzerinde şiddet uygulanan ya da bir şiddeti gören kimse de fırsatını bulduğu ilk anda şiddete başvurur. Çünkü üzerinde uygulanan şiddet bilinçaltına işler.

Kanunlarımız suçluları koruyacak şekilde düzenlenmiş. Toplum yapımız da bu. Ne yapalım bu durumda? Bu toplum için feda olsun sağlıkçılar mı diyeceğiz? Aslında çok şey yapmamıza gerek yok. Alacağımız bazı tedbirler şiddeti ve cinayeti en aza indirger. Tamam, kendini öldürecek ve hayatını karartacak şekilde gözü kararmış, psikopat türünden insanlarımız var. Kafasına koyan gider evinde, parkta ve bahçede de bulur sağlıkçıyı. Bunlar için hiçbir şey fayda vermez. En azından görev mahallinde şiddet ve cinayetlerin önüne geçilebilir. Mesela neler yapılabilir?

Bir defa hastaneleri yolgeçen hanı olmaktan kurtarmak lazım. Hastaneye giriş yapacak kişiler sıkı bir aramadan geçirilmeli. Bunun için güvenlik tedbirlerini azami seviyeye çıkarmalı. Hastane girişlerinde X-Ray cihazları konmalı. İçeri giren herkes bu cihazlardan geçmeli. Cebinde silahı, tabancası, bıçak gibi yaralayıcı aletlerle geçmeye çalışanlar içeri alınmamalı. Girmeye kalkan olursa derdest edilip güvenlik güçlerine teslim edilmeli. Hastane girişlerindeki güvenlik görevlisi çalıştırma yerine polisin görev yapacağı şekilde bir düzenleme yapılmalı. Çünkü özel güvenlik görevlileri polis kadar etkili değil.

Görev mahallinde veya görevi dışında bir sağlık çalışanına göreviyle ilgili bir tehdit eden, şiddet uygulamaya kalkan, yaralayan kimseler adli kontrol şartından, CMUK’tan, ceza ertelemesinden kesinlikle yararlandırılmamalı. Cezası bir gün bile olsa cezaevine girip cezasını çekmeli.

Bu tipler kamuda çalışıyorsa kamu ile ilişiği kesilmeli, kamuya girişine engel olmalı.

Devletin sunduğu sağlık hizmetlerinden kendisi yararlanmayacak şekilde düzenleme yapılmalı.

Güvenlik tedbirlerini ve caydırıcı unsur örneklerini çoğaltabiliriz. Her ne yapılacaksa bu alanda acele harekete geçilmeli. Değilse; riskli ve cerrahi bölümleri tercih edecek, hastayla yüz yüze olan branşlarda hastalarımıza ilk müdahaleyi yapacak ve ameliyata girecek doktor bulamayız.

Son sözüm de hasta ve hasta yakınlarına olsun. Şu bilinmeli ki yüzdesi düşük de olsa en basit ameliyatın bile riski vardır. Riskli ameliyatlarda risk yüzdesi daha yüksektir. Riski göze almayan, sonucuna katlanamayacak, hıncını sağlıkçıdan alacak, kinini sağlıkçıya kusacak olanlar ne muayene için gitsinler ne tedavi olsunlar ne de ameliyat olsunlar. Oturup evinde kendi kendilerini tedavi etsinler.