12 Mayıs 2022 Perşembe

Cevher, Arayanlar İçindir *

2005 ya da 2006 yılında Malatya Öğretmenevinde Din Öğretimi Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen beş günlük bir seminere katıldım. Seminerin konusu sanırım, Din öğretiminde yeni yaklaşımlar idi.

Sabahtan öğleye kadar devam eden seminerin konuşmacıları ilahiyat çevresinden doçent ve profesör seviyesinde akademisyenlerdi. Bazı konuşmacılar sunumlarıyla bize "İyi ki bu seminerdeyim" dedirtirken önünde Doç. unvanı olan birinin ne demek istediğini anlayamadık. Ne vermek istediği mesajı ne de dilini. Bizi uyuttu ve sıktı. Teneffüsü iple çektik. 

Arada, birkaç arkadaşla çaylarımızı yudumlarken bu konuşmacıyı masaya yatırdık. "Böyle öğretim görevlisi olur mu, torpilli geldiği her halinden belli, nasıl doçent olmuş. Saatlerimizi heba etti…" türünden eleştirdik. Birimiz cümlesini bitirdi, diğerimiz devam etti. Pek de hoşumuza gitti bu ortam. Hepimiz de aynı görüşteydik. Aklın yolu birdi ne de olsa.

Tüm bu konuşmalarımızı dinleyen biri vardı aramızda. Bizi sessizce dinledi. Bir eleştiri getirmediği gibi bizi tasdiklemedi de.

Herkes eteğindeki taşı döktükten sonra bizi sessizce dinleyen fakülteden sınıf arkadaşım aldı sözü: "Arkadaşlar, buna şöyle bakabiliriz: Hocamızda da bizim almamız gereken bir cevher olmalı ama biz o cevheri ortaya çıkaramadık. Öyle zannediyorum, o da böyle bir sunum murat etmemiştir, dedi.

Bu söz karşısında hepimiz dut yemiş bülbüle döndük. Hocayı eleştirmeyi bıraktık. Zira olaya farklı bakan biri vardı aramızda. İyi ki varmış. Muhabbeti bozsa da bize farklı bir bakış açısı getirdi ve kendisini takdir ettim.  

Arkadaşın bu bakış açısı, bu anekdottan sonra benim kulağıma küpe oldu. İnsanları değerlendirirken olumlu, olumsuz yönlerini birlikte değerlendirmeye başladım. Müşterisiz meta zayidir sözünü bir kere daha hatırladım. Öyle ya, hangi bir insan, gittiği yerde faydalı olmayayım diye çaba sarf eder. Herkes, konuşmamla insanlara faydalı olabileyim ister. Burada konuşanın konuştuğu kadar dinleyici profili de önemli. Konuşmacı iyi olsa da dinleyici alıcıları açıp can kulağıyla dinlemezse, konuşulan berhava olur gider ve konuşmacı meramını güzel bir şekilde anlatamaz. Marifet iltifata tabidir sözü de bunun için söylenmiş olmalı.

O yüzden her bir insanın alınabilecek ve faydalanabilecek yönü, eksisi ve artısı olur. Önemli olan ondaki o cevheri ortaya çıkarabilmektir. Hiçbir şey bulamazsak bile en azından kendimiz konuşmacı olduğumuz zaman o kişinin yaptığı eksiklikleri yapmamak üzere kendimize çekidüzen verebiliriz.

*23. 11. 2022 günü Barbaros Ulu adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Erkeklerin Kadınlarla İmtihanı *

Tansu Çiller başbakan olduğu zaman Türkiye’de bir ilk gerçekleşir. Çünkü ilk Türk başbakanı oldu. Bunun üzerine bir köşe yazarı köşesine şöyle bir fıkra taşıdı:

Haccın karayolu ile yapıldığı eski zamanlarda, köyün cami hocası hacca gitmeye karar verir. Muhtarın başkanlığında hoca yolcu edilir. Hocayı uğurladıktan sonra haccın uzun süreceği aklına gelen muhtar adamına, “Koş, hocaya sor. Yerine kimi vekil bırakıyor?”

Adam koşarak hocaya yetişir. Hoca ile ulak arasında şu konuşma geçer?

—Hocam, siz haçta iken kimi vekil bırakıyorsunuz? Siz yokken namazları kim kıldıracak?

—Ehil biri varsa o kıldırsın. Şayet yoksa bir ümmî (okur yazar olmayan) namaz kıldırabilir. Adam muhtara gider, muhtar ona sorar:

—Ne dedi Hoca?

—Bir ümmî namaz kıldırabilir, dedi.

Düşünme sırası muhtara geçer. Çünkü köyde iki tane Ümmü var. Biri 70’lik yatalak Ümmü Nine, diğeri de hocanın genç ve güzel kızı Ümmü. 70’lik Ümmü Nine namaz kıldıramayacağına göre hoca olsa olsa kızı Ümmü’yü vekil bırakmak istedi sonucunu çıkarır.

Hocanın kızı istemese de “Babanın vasiyeti var” diyerek genç kızı zorla imamlığa geçirirler.

Günler, aylar geçer. Nihayet hoca hacdan gelir.

Hal-hatır ve hoş-beşten sonra hoca ile muhtara sorar:

—Söyle bakalım, ben gittim gideli imamınız kim oldu? Namazları kim kıldırdı?”

—Hocam, Buyurduğunuz gibi kızınız Ümmü kıldırdı namazları”.  

Böyle bir cevabı hiç beklemeyen hoca şaşırır ve küplere biner:

—Ne ne ne? Bir daha söyle bakalım.

—Kızınız kıldırdı hocam.

—Bre Gafiller! Ne yaptınız siz? Hiç kadından imam olabilir mi? Kadın nasıl namaz kıldırabilir?

—Hocam, kadından imam olmayacağını kızınız mihraba geçtikten sonra anladık anlamaya ama iş işten geçti. Çünkü kızınız namaz kıldırmaya başlayınca cemaat o kadar arttı ki bu durum karşısında ben de bir şey diyemedim.

Bu fıkradan kıssadan hisse çıkarmak istemiyorum. Hisse çıkarmak sizin işiniz. Fıkrayı ne tarafa çekerseniz çekin, hangi alanda kullanırsanız, kullanın. İsterseniz, hiçbir çıkarımda bulunmayıp gülün geçin. Gülerken de yaşı başı ne olursa olsun, erkeklerin kadınlarla imtihanını göz ardı etmeyin derim.

*14/11/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Deve Ülkem *

—Şu cennet vatan ülkemizi bir cümle ile anlatsan, nasıl anlatırsın?

—Ülkemiz nereden cennet oluyor?

—Değil mi?

—Cennet dediğimiz yeri daha görmedik. Görmek nasip olur mu bilmiyorum. Çünkü oraya hak edenler girecek ve duyduğumuza göre iyi bir yer olduğuna inanıyoruz. Yani orada dert yok, sıkıntı yok, sıkıntı yok ve istediğin her şey orada olacak. Hiçbir çaba sarf etmeden elde edilebilecek. Yaşadığımız bu ülke cennet ise hiçbir sıkıntı yaşamamamız lazım. Böyle mi?

—Değil.

—O zaman bu ülke ve sıkıntının olduğu hiçbir yer cennet değildir. Olsa olsa bizi cennete veya cehenneme götürecek imtihan yeri diyebiliriz. Çünkü bu dünyada yaptıklarımızın veya yapamadıklarımızın karşılığının alınacağı yerdir öbür alem.

—O zaman birçok ülke insanına nasip olmayan imkanlarımız var diyelim. En azından işlerimizi düzgün yapıyoruz. Kimseye muhtaçlığımız yok. Üstelik Müslümanız. Allah cennete bizi koymayacak da kimi koyacak? Elin ABD'lisini, İngiliz, Fransız, Alman'ını mı koyacak? 

—Mesela?

—İyi yönleri yok mu bu ülkenin?

—Söyle de bilelim.

—…

—Gördüğüm kadarıyla söyleyemedin. Gidişatına bakarak bu ülkeye deve dense yeridir. 

—Deve derken? 

—Hani deveye boynun niye eğri demişler de deve, nerem doğru ki demiş ya. 

—O kadar da değil. 

—Mesela ekonomimiz mi düzgün? Kayıkçı kavgası gibi olan siyasetimiz, iktidar ve muhalefetimiz mi düzgün? Ehliyet ve liyakate göre alım mı yapıyoruz? Adalette dünyanın ilk sıralarında mıyız? Diplomasimiz mi düzgün? Eğitim ve öğretimimizin durumu ne alemde? Gençlerin geleceği var mı? Gerçekten düzgün işleyen bir yönümüz var mı? İnsanımızda huzur var mı? Söyle de bilelim. Hasılı, hangi alana bakarsak, elimizde kalır. Tüm bunlar, işimizi düzgün yapmadığımızın bir göstergesi değil mi? Bu görüntümüzle mi cennete gideceğiz?

—…

*15/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.