8 Mayıs 2022 Pazar

Proje Okullarını Nasıl Bilirsiniz? *

Proje okul denince sizin aklınıza neler gelir bilmem. Proje okulu müntesipleri kızacak ama benim aklıma şunlar geliyor:

Gözde ve başarılı okulların proje okul kapsamına alındığı ve hazıra konulduğu, başarısıyla ön plana çıkmamış okulların tercih edilmediği,

Öğrencilerinin merkezi sınavla alındığı,

Yönetici ve öğretmenlerinin bir kritere bağlı olmaksızın (duyurusuz ve puansız) diğer okullardan kâh geçici kâh kadrosuyla bakanlık atamasıyla seçildiği, diğer okulların bu öğretmen ve idareciye ihtiyacının olup olmadığına bakılmadığı, "aldım seni" denmesinin yeterli olduğu,

Eski bir bakanın deyimiyle bu okullara "nitelikli", mefhumu muhalifinden gidersek, diğer okullara "niteliksiz" denebileceği,

Bu okullara öz, diğerlerine ise üvey evlat muamelesi yapıldığı; bir kişiye dokuz pul, dokuz kişiye bir pul misali, devletin tüm imkanlarının bu okullara seferber edildiği, 

Adı üzerinde proje okulu ama bugüne kadar proje namına ne ürettiklerinin ve ortaya ne koyduklarının bilinmediği,

Proje okul furyasının belli bir sayıda bırakılmadığı, nerede duracağını bakanlığın bile bilemediği, 

Öğretmen ve idareci atamalarında buralara tayin istemenin kapalı olduğu,

Bu okullarda görevlendirilen öğretmen ve yöneticilerin toplamda 4+4 yıl görev yapabildiği,

Proje okul kapsamına alındıktan sonra o okulda halen çalışmakta olan öğretmen ve idareci ile çalışmak istenmiyorsa, onlara kendinize okul bulun, biz sizi düşünmüyoruz denerek dış kapının gösterildiği,

Bu okullar sayesinde sevindirilenlerden fazla sevindirilmeyenlerin olduğu,

Proje okulda çalışan öğretmen ve idarecilerin ürettikleri projelerin neler olduğu bilinmese de havasının başka olduğu,

Şimdilik sınırlı sayıda açılan bu okul türlerinin bir gün elimizde patlayacağı belki de bundan vazgeçileceği belki de liseleri Anadolu statüsüne dönüştürmede olduğu gibi tüm okulların proje okul kapsamına alınacağı vs.

aklıma geliyor. 

*01/06/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Devletin İç Sorunu *

Liseli gençler arasında çoğunlukla kız yüzünden kavga eksik olmaz. Kavgalar da genellikle okul koridoru ya da bahçesinde yapılır. Yani insan kalabalığın olduğu yerde yapılır. Bağırış ve çağırışı görünce koşarsın. Onları birbirine vurmaya çalışırken görürsün. Kavga etmesinler diye araya birileri girince uzaktan birbirlerine el, kol, yumruk sallarlar. Ağızları da boş durmaz. Her türlü küfür ve hakaret ağızlarından çıkar. Arkadaşları onları aralamaya çalıştıkça cesaretleri tavan yapar. Ele avuca sığmazlar. Sanırsın ki bırakıversen birbirlerini paralayacaklar.

Derste ve okulda olmayan ama maharetini başka türlü gösteren, tüm yeteneği sorun olan bu tip liseli gençlerle geçmişte müşerref olurdum. Bu tipleri odama aldıktan sonra onlara şu meyanda konuşmalar yapmışımdır: Gençler, hanginiz haklı ve haksız üzerinde durmayacağım. Zaten faydası da yok. Meseleniz nazarımda çok da önemli değil. Keşke meselenizi iki medeni insan gibi çözebilseydiniz. Çünkü bu dil bunun için var. Benim için birinci derecede suçlunuz, kavgada ilk yumruğu sallayandır. Beni üzen sizin gibi korkusuz korkakların, kavga için niçin okulu seçtiği. Çünkü tüm derdiniz, horozlanmak ve kayıkçı kavgası yapmak. Beklentiniz, nasılsa birileri aralayacak. Gördüğünüz gibi arkadaşlarınız ve öğretmenleriniz araya girince kozlarınızı paylaşamadınız ve işiniz yarım kaldı. Yazık değil mi size! Erkek adam, başladığı işi yarım bırakmaz. Keşke okulu seçeceğinize kimsenin olmadığı bir ormanlık alanı seçseydiniz, daha iyi olurdu. Bundan sonra böyle yapın. Orada kimse sizi aralamaz, bir güzel kozlarınızı paylaşır ve sonuç alırsınız. Birbirinizi öldürdünüz mü? Bilin ki tüh demem. Su testisi su yolunda kırıldı derim. Böyle kavga edeceğiniz zaman bana da haber verin. Gelir seyrederim. Asla durun çocuklar demem. Çünkü ben kavgayı severim. Cenazemiz orta yerde kalırdı diye de düşünmeyin. Tüm cenaze işlemlerini ben yapar, cenaze namazınızı da kılarım. Benim size rehberliğim bu yönde. Haydi göreyim sizi derdim.

Sonra mı? Bu ve benzeri kavgalar bıçak gibi kesilirdi. Sanırım çocuklar, foyamız ortaya çıktı diye düşünürlerdi ya da biz bir çatlakla karşı karşıyayız. Bir daha kavga edersek, neler işiteceğimizi ve başımıza neler geleceğini kestiremeyiz diye düşünüyor olmalılar. Size garip gelse de benim yöntemim böyle idi. Derslerde gözleri olmasa da bu tür konuşma ile ne kastettiğimi anlayacak kapasiteleri vardı bu tip öğrencilerimin.

Kanları deli olan, akılları bir karış havada olan, daha çocukluktan kurtulamamış ve sorumluluk almamış bu gençlerin atışması ve kavgası hoş değil ama yaşları itibariyle bu yaptıkları masum görülebilir. Ya Soylu-Özdağ kavgasına ne demeli? Biri devletin iç güvenliğinden sorumlu, emrinde devletin istihbaratı, jandarması ve polisi olan biri. Diğeri ise Prof. unvanı ile üniversitelerde çalışmış, devletin bazı kademelerinde sorumluluk almış, vekillik yapmış, şimdilerde kurduğu Zafer Partisinin başkanı. Her ikisi de gençler gibi 17-18'inde değil, olgunluk çağı dediğimiz kırk yaşını çoktan geçmiş kişiler. Nedense bu kavgalarını liseli gençlerin kavgasına benzettim. Biri ırkçılığı ve iç barışı bozacak şekilde güya siyaset yapıyor, gündem oluşturmaya çalışıyor. Diğeri ise bir özel kanala çıkarak bir kişiye, bir devlet adamına ve iç işleri bakanına yakışmayacak sözler söylüyor ve hakaretler yağdırıyor. Diğeri gel kozumuzu paylaşalım diye yanında bir grup ve basınla birlikte Bakanlığın önüne geliyor. İn aşağı Süleyman diye bağırıyor. Kurulan barikatı aşmaya çalışıyor. Merak ediyorum, karşı karşıya gelseler, birbirlerine ne yapabilirlerdi? Haydin vurun birbirinizi dense öyle zannediyorum, ikisi de sakinleşir, yollarına giderdi. Ama ortamı gerecek şekilde ikisini de bu şekil horozlandıran koruma, polis, basın ve taraftarlarıdır. Nasılsa bunlar çıkması muhtemel bir kavgayı önleyecekler. Ne şiş yanacak ne de kebap. Erkekliklerine de halel gelmeyecek. Hasılı bu ikisinin de yaptığı korkusuz korkaklıktır. Görüntü maalesef sözün bittiği yerdir.

Bu nahoş ve yakışmayan görüntüye insanımız ve taraflar nasıl bakıyor? Herkes taraftarının yanında ve arkasındayız açıklaması yapıyor. İşin vahim tarafı da burası. Bana göre kavgalarında haklı bile olsalar, yol-yordam ve usul bilmeyenlerin ve güzel bir üslup takınmayanların yanında olunmaz. Önce edebini takın, sonra konuşalım denmeli.

Diyelim ki Ümit Özdağ, kurduğu yeni partimin bu şekil reklamını yapıyor ve bunun için tehlikeli sularda yüzmeyi göze alıyor. Devletin İçişleri Bakanlığı teslim edilmiş kişiye ne oluyor? Yakışıyor mu bu takındığı tavır?

Kimse kusura bakmasın, her iki de daha rüştünü ispatlamamış, liseli gençler görüntüsü veriyor ve sokak ağzıyla konuşuyorlar. Bu durumda devleti yönetmeye talip bir partinin genel başkanlığı Sayın Özdağ'a ve Bakanlık ise Sayın Soylu'ya çok lükstür. Daha da başka sözüm yoktur. 

*11/05/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

6 Mayıs 2022 Cuma

Başkasını Hedef Gösterme Hastalığımız (1) *

Bir lisede çalışırken bir 11.sınıfta hırsızlık olayları peyda oldu. Babası market çalıştıran, ekonomik durumu iyi olan ve okula bol harçlıkla gelen bir kız öğrenci, bir gün “Hocam, çantamda şu kadar param vardı, alınmış” şikayetiyle geldi. Şüphelendiğin biri var mı dedim. Yok dedi. O zaman kimin aldığını nereden bileceğiz? Sonra paranın çantanda ne işi var. Niye cebinde taşımıyorsun? Üstelik bu kadar paranın sende ne işi var? Bir daha çantanda defter, kitap dışında önemli bir şey bırakma” dedim. Düşürürüm diye cebimde taşımıyorum dedi. Bundan sonra fazla para getirme. Getireceksen de sabah gelince bana verir, ihtiyacın olduğu zaman benden alırsın dedim. Tamam, dedi öğrencimiz. Sınıfına geçti.

Tamam dedi ise de kızımız diğer günlerde de harçlığın ötesinde para ile gelmeye devam etti. Birkaç defa daha çantasından yine parası çalındı. Sınıfına gidip “Gençler, bugüne kadar diğer sınıflarda bir hırsızlık vuku bulmadı. Nedense hep sizin sınıfta oluyor hırsızlık. Hepiniz pırıl pırılsınız. Tüm bu olup bitenlerden hırsızın bu sınıftan olduğu anlaşılıyor. Şu andan itibaren nazarımda sınıfınız potansiyel suçlu. Ama şahit ve kişinin kendi itirafı olmadan hiçbirinizi suçlamıyorum. Eğer sınıfınızın lekelenmesini istemiyorsanız, ne olur hırsıza da iyilik yapın bundan sonra çantanızda para bırakmayın” dedim. Birkaç öğrenci, bizden kimse almaz, sınıfa dışarıdan kimin geldiğine kameralardan bakabilirsiniz hocam dediler. Çocuklar, sınıfımızdan kimse almaz diyorsunuz ama başkasının çantası karıştırılmıyor. Nedense hırsız eliyle koymuş gibi her defasında paranın hangi çantada olduğunu biliyor. Ummadık taş baş yarabilir ve hırsız en yakınınızdan çıkabilir. Size hırsızlığın ne kadar kötü olduğunu herhalde anlatmama gerek yok dedim ve ayrıldım.

Defalarca hırsızlık vakası olan bu sınıfın aynı zamanda dersine giriyorum. Bu sınıftan bir öğrenci zaman zaman odama gelir, kameralara bakalım, şöyle yapalım, böyle yapalım, şundan şüpheleniyoruz dedi durdu. Oğlum, sen git işine dedim. Bir gün sınıfa girdiğimde, aynı öğrenci sınıfın en cılız bir öğrencisini duvara yaslamış, sıkıştırıyor. “Bu paraları sen alıyorsun, sınıfın hırsızı sensin, itiraf et” gibi şeyler söylerken gördüm. Öğrenciye, oğlum, nerden biliyorsun onun aldığını? Gözünle gördün mü? Arkadaşına iftira atma. Suç bastırırcasına arkadaşlarının önüne bu arkadaşını atıyorsun. Kim bilir, belki de sen çalıyorsun dedim.

Bir gün parası çalınan kız öğrenciyi çağırdım. Kızım, al şu elli lirayı. Başkası görecek şekilde parayı çantana koy. Ara ara yokla. Para alındığı zaman yanıma gel. Çünkü paranın seri numarasını aldım dedim. Birkaç gün hırsıza böyle tuzak kurduk ama hırsız bizden daha akıllı çıktı ve faka basmadı.

Günler böyle devam ederken, mangalda kül bırakmamasına dürüstlük görüntüsü veren, hırsızı bulmak için cansiperane mücadele eden, okula servisle gelmesine rağmen okula gelmeyip kendinden büyüklerle kahvehaneye gidip okey oynayan, fırsat buldukça İstiklal Marşı törenlerinden kaçan, okul binasının arkasına geçerek sigara içen, dersleri pek de iç açıcı olmayan bu öğrencinin anne ve babası, çocuklarının durumunu öğrenmek için okula geldi. Ne kadar harçlık verdiklerini sordum. Söyledikleri rakam kahvehaneye gidecek, oyun oynayacak ve içtiği sigaranın parasını karşılayacak kadar değildi. Sözü sınıftaki hırsızlık vakasına getirdim. Akabinde çocuğunuzun okul ve çevre değiştirmesinde fayda olabileceğini, belki bu şekilde kendisini toparlayabileceğini, değilse sınıfta kalabileceğini söyledim. Aile, çocuklarının okulu sevdiğini, arkadaşlarından ayrılmak istemediğini belirtince, çok emin değilim ama çocuğunuzun sınıfında bir hırsız var. Büyük bir ihtimalle bu hırsızın çocuğunuz olabileceğini, şayet öyle olursa okuldan uzaklaştırılacağını, bu durumun sicilini lekeleyebileceğini ifade ettim. Bunun üzerine aile çocuğunu nakil yoluyla okuldan aldı.

Aileyi aylar sonra Konya’da gördüm. Çocuklarını sordum. Biraz toparladı dediler. Çocuk adına sevindim. Bir sevincim daha oldu. O öğrenci nakil gittikten sonra o sınıfta ve okulumda bir daha hırsızlık vakası olmadı.

Bu anekdotumla ilgili kıssadan hisse sadedinde değerlendirmeyi diğer yazımda yapmak isterim.

*13/05/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.