29 Nisan 2022 Cuma

Bazı Hoşnutsuzluklara Kısa Kısa *

Sosyal medyada şu paylaşımı yapmıştım: "Devlet, evlerin kullandığı doğal gazın yüzde 78'ini sübvanse ediyormuş. Devletin kasasında fazla parası var da mı böyle bir destek veriyor? Şayet böyle ise bu uygulamaya devam etsin. Hatta gazı vatandaşa bedava versin. Şayet böyle değilse, devlet daha da borçlanıyor demektir. Devletin bu yaptığı eşitlikçi anlayıştır. Devlet nedense bu eşitlikçi anlayıştan hiç vazgeçmiyor. Aynı şeyi ücretsiz ders kitabında da yapıyor. Zengine de fakire de ücretsiz veriyor. Bilelim ki eşitlikçi anlayışta herkese eşit davranma vardır ama bu anlayışta adalet yoktur. Bu konularda adalet herkesin imkan, bütçe ve gelirine göre davranmaktır. 

Devlet böyle yapacağına, insanların gelir durumuna göre sübvanse yapsa daha iyi olmaz mı? Geliri iyi olandan gazın fiyatını tam alır, geliri düşük olan kimselere sübvanse eder. Böyle yapması adaletin bir gereğidir".

Bu paylaşımı okuyan bir takipçim şu yorumu yazmış: "Hocam bir de şu Diyanet İşlerini yaz. Hac mevsimi geldi. Şimdi milletin sırtına bir dünya görevliyi, üstüne üstlük harcırah vererek hacca götürüyor. Vatandaş zar zor bir şekilde parasını biriktiriyor. Bu görevliler onların sırtından bedava hac yapacak hem de Türkiye'deki maaşı çalışırken bir de yurtdışı harcırahı alacak. Böyle bir şey olur mu? Esasen bu işe gönüllülük esasına göre atama yapılması lazım. İslam dini para ile yaşanmaz ve yaşatılmaz. Mevki ve makam için İslam'ı merdiven basamakları olarak gören din görevlileri olduğu müddetçe ümmetin yüzünün yerden kalkması mümkün değil. Sırf bu harcırah için yurtdışına giden Diyanet, Maarif Vakfı ve TİKA'da görev alan insanlar var. Sanma ki vatan için dava için. Hepsi bir an önce zengin olmak için devleti sömürüyor. Bu işlere neden işsiz olan memleket evlatları seçilmiyor? Hem daha az ücrete çalışacak işsiz gençler gitse, işsizlik oranı düşmez mi? Bir kişi kaç yerden maaş alıyor? Kamuda huzur hakkı alan yöneticilere hakkımı helal etmiyorum. Bırakın da işsiz gençler görev alsın. Kimseye işinden başka bir görev verilmesin". 

Kendisine şu açıklamayı yazdım: O kadar konuya değinmişsin ki hepsi de üzerinde durulması gereken önemli hususlar. Bu konularda yazalım yazmaya da bir çözüm bulunacağını sanmıyorum. Bunun için hem devletin hem de vatandaşın mantalitesinin değişmesi lazım. İster hac, umre ister öğretmen, polis ve askerin vs. yurtdışına görevlendirilmesinde yolluk, yevmiye ve harcırah mutlaka masaya yatırılmalı. Masaya yatıralım ama bunların hiçbiri gönüllülük esasına göre de yürütülemez. Çünkü gönüllülük, Allah rızası ve fahri olarak yapılan işlerde hizmetler sağlıklı yürümez. Zaten görev yapacak kimseyi de bulamazsın. Çünkü bizim en büyük sorunumuz parayla imtihanımızdır. Bunu aşmanın yolu, her meslek grubunun yönetmeliğine, “meslek hayatı boyunca zorunlu olarak yurtdışı görevi yapar. Devlet yol, barınma ve iaşe dışında ayrıca ödeme yapmaz” şeklinde bir madde konabilir. Böyle bir madde olduğunu bilen kişi mesleğini seçerken bunu da kabul etmiş olur. 

Diyanetin hac ve umreye görevli götürmesinin dışında masrafları artıran, bir yıl boyunca kiraladığı otellerin kirasını vermesi, sağlık ve kurban kesme hizmeti vermesi, uçak fiyatının sair zamanlara göre yüksek olması vs. Çünkü hac ve umre zamanı Türkiye'den yolcu götüren uçaklar Suudi Arabistan'dan genellikle boş dönüyor. Bu da bilet fiyatlarını, haliyle maliyetleri artırıyor.

Buralarda işsiz insanlara iş verilmesi düşünülebilir. Ama bu insanlar, sahasında yeterli donanıma sahip olabilecek mi? Ayrıca bu yolun da maliyetleri düşüreceğine ihtimal vermiyorum. Çünkü bunlara da maaş, yolluk ve yevmiye vermek zorunda.

Kamuda birden fazla yerden maaş alınmasına gelince bunu ben de tasvip etmiyorum. Özellikle yönetim kurulu üyeliklerini arpalık olarak görmemek lazım. Bunu da birden fazla görev verilen kişi, maaşı en yüksek olan yerin maaşını alır. Başka da ödeme yapılmaz denebilir.

Huzur hakkı adı altında ödenen para veya belediye öncülüğündeki kooperatiflerden daire verme konusu ise tam bir facia. Bu, yasal olsa bile etik değildir".

Bu konulara eleştiri getiren takipçimin bu konuda yalnız olduğunu düşünmüyorum. Halkın kahir ekseriyetinde bu konulara dair eleştiriler var. Umarım yetkililer bu konuları ve sorunları gündemlerine alır ve herkesi memnun edecek bir hal yolunu ortaya koyarlar.

*30/05/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Oruç Mesaisi *

"Ramazan geldi, geliyor, oh be şükür! Nasıl tutacağız? Ben açlığa dayanırım ama susuzluğa dayanamam. Hele sigara içmeyince kafam duruyor. Ramazanda kendimi işe veremiyorum. İlaç kullanıyorum. Sınavlarım var. Derse kendimi veremem. Oruç bir şey değil de uykumu alamıyorum..." gibi sözleri çevrenizden duyarsınız. Böyle sözleri duysak da ramazan geldi ve bitti. Bayram arifesindeyiz. Bir daha ki ramazana Allah kerim.

Tüm bu sözlerden anladığım, sabahtan akşama açlık ve susuz kalma ibadeti dediğimiz ramazanda bir psikolojinin yattığını, oruç tutanlarda bir tedirginliğin olduğunu söyleyebiliriz. Kafasından bu psikoloji ve tedirginliği atanın ve tutma iradesi gösterenin orucunu rahat bir şekilde tuttuğunu söyleyebiliriz.

Toplumun ne kadarı oruç tutuyor, bilmiyorum. Daha doğrusu çok da merak etmiyorum. Ama görünen o ki oruç tutan ve tutmayanların oranı baya yüksek. Belli bir kesimin oruç tutmadığı halde dışarıda yiyip içmeyerek ve oruçlu göründüğü de bir aşikar.

Bilelim ki kim, ne derse desin, oruç zor bir ibadettir. Beyninde orucumu tutacağım diyenler ilk başlarda pazartesi sendromu gibi oruç tutsalar da zamanla vücutları oruç tutmaya alışıyor. Oruç tutanların orucunu Allah kabul etsin. Tutmayanların da tutmalarını gönül istiyor.

Son yıllarda hastalık, iş, duyarsızlık vb gerekçelerle oruç tutmayanların sayısında gözle görülür bir artış olsa da bu ülkede ramazanın geldiği belli olur. İnsanımız, çoluk çocuğumuz oruç tuttuğu gibi sokak ve caddelerimiz de oruç hüviyetine giriyor. Çünkü orucun bireysel nefis terbiyesi kadar toplumsal yönü de vardır. Aynı zamanda uyku düzenimiz, yemek yeme saatlerimiz ve yemek menümüz bile değişiyor. Yani sair zamanlardaki rutin hayatın dışında bir hayat yaşanıyor ramazanlarda.

Burada değinmek istediğim husus, orucun verdiği ve getirdiği psikolojiye binaen oruç tutmak isteyenleri psikolojik yönden rahatlatmak için ramazan aylarında bir kolaylığın sağlanmasıdır. Burada kamu düzenini bir ibadete göre ayarlamak laikliğe aykırı itirazları gelebilir. Toplumsal bir olgu olan ramazanda gerekli kolaylığı sağlamak inanın laikliğe bir halel getirmez.

Sözü fazla uzatmadan bu konuda neler yapılabilir, bunun üzerine bazı önerilerde bulunmak istiyorum:

*Mesailer ramazana mahsus biraz azaltılabilir. Mesela 6 saat düşünülebilir.

*Mesai, imsak vaktinin başlamasından bir saat sonra başlatılabilir. Eskiler bunu bilir. İnsanımızın köylerde yaşadığı, tarımla uğraştığı zamanlarda oruç hasat zamanına denk geldiğinde, anne babalarımız sahurdan sonra mesaiye başlar, öğleye kadar çalışırlar, öğleden sonra istirahate çekilirlerdi. Böylece iş aksamadığı gibi sahurdan sonra yatılmayacağı için midemiz zorlanmaz, uyku düzenimiz de bozulmaz.

*Okullarda ders saati fazla olan derslerden azaltma yoluna gidilerek daha az ders görme yoluna gidilebilir. 40 dakika olan ders saati otuz dakika şeklinde işlenebilir.

*Merkezi sınavlar ramazanda yapılmaz. Oruç öncesi veya sonrası yapılacak şekilde planlama yapılabilir. Bu da hayat memat sınava girecek öğrencileri rahatlatabilir. En azından bu önemli sınavda oruç tutayım mı, tutmayayım mı ikilemi yaşanmaz. Sınavı kötü giden öğrenci oruca bahane bulmaz.

Ramazan ayına mahsus önerileri çoğaltabiliriz. Yeter ki oruç tutanlara kolaylık düşünülsün. Burada oruç tutmayanların mesaisi ne olacak denebilir. Oruç tutsun veya tutmasın, herkes belirlenen mesaiden faydalanır. Bu konunun yani oruç mesaisinin Türkiye gündemine gelmesini, bunun artısının ve eksisinin ne olabileceğinin tartışılması gerektiğini düşünüyorum.

Bayrama bir kala yazımı bitirdiğimiz ramazana ayırdım. 2-3 ve 4 Mayısta idrak edeceğimiz Ramazan Bayramınızı tebrik eder. Bayramların insanımıza huzur ve selamet getirmesini temenni ediyorum.

*30/04/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

28 Nisan 2022 Perşembe

Kamu Sırtından Olmayan Bir İftar *

ABK Holding Yönetim Kurulu Başkanı, İdeal Yurtları’nın ve Anadolu’da Bugün gazetesinin sahibi Ahmet Baydar’ın 27 Nisan Kadir gecesi akşamı gazete ve holdingin yeni binasında düzenlemiş olduğu iftar yemeğine davet edildim. Bu davete icabet etmeliyim deyip davetiyenin altında Lütfen Cevap Veriniz (LCV) iletişim telefonuna ismimi yazdırmak istedim. Ben daha aramadan görevli tarafından "Kaç kişi katılacaksınız" telefonu aldım. Bir kişi dedim. İftar programına lise sınıf arkadaşlarının da davet edildiğini öğrenince güzergahıma uygun dört arkadaşla iletişime geçerek iftara beraber gitmek üzere kavilleştik.

Davetin yapılacağı Yazır Mahallesindeki gazete binasının önüne geldiğimizde, girişte Ahmet Baydar ve ekibinin sıcak ilgi ve alakası ile karşılandık. Görevlilerin yönlendirmesiyle alt kata inerek adımıza ayrılmış masamıza oturduk. Farklı kesim ve sektörlerden katılım sağlayan 150 kişi ile birlikte sessizce akşam ezanının okunmasını beklemeye koyulduk.

Ortam, sesiz ve sakindi. Hazırlanan menü mükemmeldi. Yemekler nefisti.

Masada hurmasından zeytinine, tatlısından çay ve diğer içeceklere varıncaya kadar her şey vardı.

Farklı kesim ve sektörlerden iftara katılanlardan birbirlerini tanımayanlar tanışma imkanı bulurken, birbirini tanıyanlar da uzunca süredir görüşemediklerinin hasretini kimseyi rahatsız etmeden gidermiş oldu.

Yemeğin ardından akşam namazını kılacaklar binadaki mescide giderek namazlarını kıldılar.

Vedalaşmak için kalkanlara daha önceden hazırlanmış -diş kirası diyebileceğimiz- hediyeler görevliler tarafından takdim edildi.

Çıkışta gazetenin sahibi ve ekibi uğurlamak için yine bina önündeydi. Yorgunluk ve telaşa rağmen girişteki sıcakkanlılık ve güler yüzden bir şey kaybedilmemişti.

Hasılı, her şeyiyle iyi düşünülmüş ve planlanmış mükemmel bir iftar programı oldu. Bu iftar programının her aşamasında görev yapmış holding ve gazete çalışanlarına, ekibine, bu nazik davetiyle bize mübarek kadir gecesinde bir ziyafet sunan Ahmet Baydar’a teşekkürü bir borç bilirim. Kesesine bereket. Allah kabul etsin. Helalinden bol bol versin.

Şimdi geleyim sadede. Hepiniz şu ya da bu şekilde farklı yer ve ortamlarda benzeri iftarlara katılmış olabilirsiniz. Bundan dolayı da tamam bir iftara katılmışsın, anladık, bu kadar da uzatmaya gerek yok diyebilirsiniz. Hakkınız var ama alacağınız yok. Yalnız bu vesileyle önemsediğim iki hususa değinmek için bu iftarı yazı konusu edindim. İlki, bu tür davetlerde çoğu davetiyelerin altında LCV, yanında ise iletişim numarası yazar. Bu demektir ki “Sizi ben bu organizasyona, etkinliğe, düğüne, iftara vb. davet ediyorum. Düzenleyeceğimiz bu programa katılıp katılmayacağınızı, katılacaksanız kaç kişi ile katılacağınızı bildirin. Bunun için lütfen bize dönüş yapın” demektir. Aslında bu tür organizasyonlarda bir aksamanın meydana gelmemesi, organizatörün ve sahibinin sıkıntı yaşamaması ve işini daha güzel yapabilmesi için geri dönüş güzel ve göz ardı edilmemesi gereken bir ayrıntıdır. Yemekli her davetiyenin altına mutlaka yazmak ve dönüş de yapmak lazım. Çünkü özellikle yemekli toplantılarda, gelir dersin gelmez, gelmez dersin gelir, bir kişi gelir dersin, üç kişi gelir gibi durumlar söz konusu olabiliyor.

LCV benim için önemli ama ikinci değineceğim husus daha önemlidir. Genelde böyle büyük iftarları kamu adına birileri düzenler. Yani kamuya ait kurum ve kuruluşun başında olan kişi iftar verir ama masraflar devlet tarafından karşılanır. Bu, kamu sırtından ağalık demektir. Bu konuyu geçmişte epey yazı konusu edindim ama maalesef bu yara her ramazanda devam ediyor. Çünkü kamu sırtından ağalık yapmaya birileri devam ediyor. İşin garibi halkın kahir ekseriyetinde bu tür iftarlara tepki gösterecek duyarlılık da kalmadı. Ya özümsendi ya bu tür iftarı yapan bizden biri ise caiz gözüyle bakılıyor ya da yapılan görmezden geliniyor.

ABK Holding adına verilen bu iftarın tüm masrafı Ahmet Baydar’a ait. Yani kendi öz sermayesinden. İşin özü Ahmet Bey, kendi kazancından ağalık ve ikram yapmıştır. Ki olması gereken de bu. Bundandır ki işten gelerek davete icabet ettim ve gönül huzuru içinde afiyetle yedim. Bravo ve tebrikler Baydar. Allah sana bereketiyle fazlından versin inşallah. Allah’tan kendi parasıyla kalabalıklara iftar veren, bunun için kamu imkanlarını peşkeş çekmeyen kişilerin sayısını artırmasını isterim. Vatandaşlardan da özellikle mangalda kül bırakmayan, Müslümanlığı kimseye vermeyen dindar ve mütedeyyin insanlara da kaybettikleri duyarlılığı yeniden kazanmalarını nasip etsin.

*29/04/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.