"Ramazan
geldi, geliyor, oh be şükür! Nasıl tutacağız? Ben açlığa dayanırım ama
susuzluğa dayanamam. Hele sigara içmeyince kafam duruyor. Ramazanda kendimi işe
veremiyorum. İlaç kullanıyorum. Sınavlarım var. Derse kendimi veremem. Oruç bir
şey değil de uykumu alamıyorum..." gibi sözleri çevrenizden duyarsınız.
Böyle sözleri duysak da ramazan geldi ve bitti. Bayram arifesindeyiz. Bir daha
ki ramazana Allah kerim.
Tüm
bu sözlerden anladığım, sabahtan akşama açlık ve susuz kalma ibadeti dediğimiz
ramazanda bir psikolojinin yattığını, oruç tutanlarda bir tedirginliğin
olduğunu söyleyebiliriz. Kafasından bu psikoloji ve tedirginliği atanın ve
tutma iradesi gösterenin orucunu rahat bir şekilde tuttuğunu söyleyebiliriz.
Toplumun
ne kadarı oruç tutuyor, bilmiyorum. Daha doğrusu çok da merak etmiyorum. Ama
görünen o ki oruç tutan ve tutmayanların oranı baya yüksek. Belli bir kesimin
oruç tutmadığı halde dışarıda yiyip içmeyerek ve oruçlu göründüğü de bir
aşikar.
Bilelim
ki kim, ne derse desin, oruç zor bir ibadettir. Beyninde orucumu tutacağım
diyenler ilk başlarda pazartesi sendromu gibi oruç tutsalar da zamanla
vücutları oruç tutmaya alışıyor. Oruç tutanların orucunu Allah kabul etsin.
Tutmayanların da tutmalarını gönül istiyor.
Son
yıllarda hastalık, iş, duyarsızlık vb gerekçelerle oruç tutmayanların sayısında
gözle görülür bir artış olsa da bu ülkede ramazanın geldiği belli olur. İnsanımız,
çoluk çocuğumuz oruç tuttuğu gibi sokak ve caddelerimiz de oruç hüviyetine
giriyor. Çünkü orucun bireysel nefis terbiyesi kadar toplumsal yönü de vardır.
Aynı zamanda uyku düzenimiz, yemek yeme saatlerimiz ve yemek menümüz bile
değişiyor. Yani sair zamanlardaki rutin hayatın dışında bir hayat yaşanıyor
ramazanlarda.
Burada
değinmek istediğim husus, orucun verdiği ve getirdiği psikolojiye binaen oruç
tutmak isteyenleri psikolojik yönden rahatlatmak için ramazan aylarında bir
kolaylığın sağlanmasıdır. Burada kamu düzenini bir ibadete göre ayarlamak
laikliğe aykırı itirazları gelebilir. Toplumsal bir olgu olan ramazanda gerekli
kolaylığı sağlamak inanın laikliğe bir halel getirmez.
Sözü
fazla uzatmadan bu konuda neler yapılabilir, bunun üzerine bazı önerilerde
bulunmak istiyorum:
*Mesailer
ramazana mahsus biraz azaltılabilir. Mesela 6 saat düşünülebilir.
*Mesai,
imsak vaktinin başlamasından bir saat sonra başlatılabilir. Eskiler bunu bilir.
İnsanımızın köylerde yaşadığı, tarımla uğraştığı zamanlarda oruç hasat zamanına
denk geldiğinde, anne babalarımız sahurdan sonra mesaiye başlar, öğleye kadar
çalışırlar, öğleden sonra istirahate çekilirlerdi. Böylece iş aksamadığı gibi
sahurdan sonra yatılmayacağı için midemiz zorlanmaz, uyku düzenimiz de bozulmaz.
*Okullarda
ders saati fazla olan derslerden azaltma yoluna gidilerek daha az ders görme
yoluna gidilebilir. 40 dakika olan ders saati otuz dakika şeklinde işlenebilir.
*Merkezi
sınavlar ramazanda yapılmaz. Oruç öncesi veya sonrası yapılacak şekilde
planlama yapılabilir. Bu da hayat memat sınava girecek öğrencileri
rahatlatabilir. En azından bu önemli sınavda oruç tutayım mı, tutmayayım mı
ikilemi yaşanmaz. Sınavı kötü giden öğrenci oruca bahane bulmaz.
Ramazan
ayına mahsus önerileri çoğaltabiliriz. Yeter ki oruç tutanlara kolaylık
düşünülsün. Burada oruç tutmayanların mesaisi ne olacak denebilir. Oruç tutsun
veya tutmasın, herkes belirlenen mesaiden faydalanır. Bu konunun yani oruç
mesaisinin Türkiye gündemine gelmesini, bunun artısının ve eksisinin ne
olabileceğinin tartışılması gerektiğini düşünüyorum.
Bayrama
bir kala yazımı bitirdiğimiz ramazana ayırdım. 2-3 ve 4 Mayısta idrak
edeceğimiz Ramazan Bayramınızı tebrik eder. Bayramların insanımıza huzur ve
selamet getirmesini temenni ediyorum.
*30/04/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder