24 Nisan 2022 Pazar

Şubat Soğuğu Bana Acıdı

Yorgun argın işten geldim. Gözüme doğal gaz faturası ilişti. Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Oyalanmadan miktarına baktım. 710 lira okudum. Yanlış görmüş olabilirim diye bir daha baktım. Bedelden emin olunca içimi bir sevinç kapladı. Çünkü beklediğimden ve geçen aydan düşüktü.

Bir düşüncedir aldı beni. Acaba neden düşük geldi?

1. Bu ay acaba tasarruf etmiş olabilir miyiz dedim. Mümkün değil. Zira itibarımdan ne ödün veririm ne de tasarruf ederim.

2. Cemre bereketi olabilir mi dedim. Değil. Çünkü cemreler de bereketli geçen kıştan yana tavır aldı.

3. Acaba devlet yüzde 18 olan KDV'yi bana söylemeden sıfırlayarak sürpriz yapmış olabilir mi dedim. İhbarnameye yeniden baktım. Gazı bedava veririm ama yüzde 18'den vazgeçmem dercesine KDV oranı yine 18'di.

4. Kombi bana acıyıp insafa geldi de yavaş mı döndü bu ay dedim. Değildi. Zira insanda kalmayan insaf kombide niye olsundu.

5. Tüm bunlar değilse o zaman ne derken aklıma, acaba Enerya ayı doldurmadan bu ay erken okumuş olabilir mi dedim. Enerya da bunu yapmazdı. Çünkü Enerya da Allah Allah diyor ve fatura okumayı dört gözle bekliyor.

6. Sonunda jeton düştü. Bu ay şubat ayı idi. Malumunuz şubat diğer aylara nazaran az çekerdi ve şansıma bu şubat da 28 çekmişti. Hasılı bana merhamet eden ve insafa gelen şubat ayıymış.

Sonuç olarak doğal gazın bu ay beklediğimden düşük gelmesi, şubat ayından kaynaklı olduğunu sonunda buldum. Ama bu buluş, yorgunluğumun üzerine beni yordu. Ama tüm yorgunluk böyle olsun ve keşke her ay şubat gibi az çeksin ki biz de bu ekonomik dar boğazda az çekelim.

23 Nisan 2022 Cumartesi

Benim de Elektriğim Kesilmişti *

Üç aydır elektrik faturasını ödemediği için CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun evinin elektriği kesilmiş. Parası yoktu da mı ödemedi, vakit mi bulamadı? Belli ki parası da var, zamanı da. Elektriğe yapılan zamları gerekçe göstererek ödemeyeceğini açıklamıştı. Elektrik dağıtım şirketi de bu kişi bir siyasi lider, basının diline düşeriz dememiş, diğer vatandaşlara uygulanan prosedür ne ise aynısını Sayın Kılıçdaroğlu’na da uygulamış.

Bu iş nereye varır? Elektrik dağıtım şirketi prosedürü uyguladık. Bu kadarı yeter deyip elektriği açar mı? Kılıçdaroğlu gerekli tepkimi gösterdim. Bunu tüm Türkiye duydu. Artık borcumu ödeyip elektriği açtırayım ya da geri adım atmayıp karanlıkta oturmaya devam edeyim der mi? Bunu zaman gösterecek. Ama bu meselenin çözümü Kemal Bey’in elinde. Ya gidip borcunu ödeyecek. Ardından açma-kapama bedelini yatıracak ya da karanlıkta oturmaya devam edecek. Çünkü ocak ayında yapılan elektrik zammının bu aşamadan sonra geri alınmayacağı ortada. Zaten kimse de böyle bir şey beklemiyor. Milletin şu aşamada tek istediği, turpun büyüğünün heybeden çıkmaması. Basından duyduğumuzda göre Genel Başkan bir hafta karanlıkta oturup ardından biriken faturaları ödeyecekmiş.

Elektrik borcunu ödememenin sonucunda başa ne geldiğini bilirim. Bildiğim bu konuda Kılıçdaroğlu ne ilk ne de son. 91 yılında benim de başıma gelmişti. Kılıçdaroğlu ile aramdaki fark, benimki zamlara tepki gösterme sadedinde değildi. Sayacım okunmadığı için kesilmişti benim elektriğim. Öyle tepki falan benim neyime.

Şöyle ki: 91 yılında öğretmenlik yeterlilik sınavına giren son nesildik ve yedeklerde idim. Vekil öğretmenliğe müracaat ettim. Vekil öğretmen olabilmek için mülakata alındım. Komisyonda şube müdürü olarak orta üçüncü sınıfta matematik dersime giren hocam da vardı. Sayesinde, Konya’ya 70 km uzaklıktaki Obruk havzasındaki Kemerli Kolça mezrası İlkokuluna müdür yetkili vekil öğretmen olarak görevlendirildim. Bu nasıl bir unvan diyenler için okulun müdürü de sensin, 1.sınıftan 5.sınıfa kadar öğrencileri okutacak olan öğretmen de sensin, hizmetlisi de. Yani her şeyisin.

Uzak demedim, iş beğenmezlik yapmadım. İş iştir dedim ve mezraya nasıl gidilir, bir araştırma yaptım. Obruk bölgesindeki mezraları dolaşarak getirdiği yolcuları geri götürmek için Eski Garaja getiren otobüs öğleden sonra Konya’dan kalkıyormuş.

Eylül ayının 26’ında Kemerli Kolça’ya gittim. O gün kendi kendimi göreve başlattım. Başlama yazısını Karatay İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne götürdüm.

Gidiş geliş imkanı olmadığı için mecburen okulun bahçesindeki lojmanda kalıyorum.

Bir gün öğle ya da ikindi namazı için camiye gitmiştim. Çıkışta MEDAŞ’ın elektriğimi kesmeye gittiği söylendi. Koşa koşa geldim. Altlarında bir araçla Konya’dan elektriğimi kesmeye gelen iki kişiye; ne hayır, niye kesiyorsunuz? Üstelik lojmana yeni taşındım, borcum olmamalı dedim. “Borcunuz yok ama lojman kapalı olduğu için üç aydır sayaç okunmamış ve bundan dolayı elektriğinizi kesmek zorundayız” dediler. Kendilerine, elektriğimi keserseniz, Konya’ya gidinceye kadar elektriği açtıramam. Siz en iyisi elektriği kesmeyin. Keserseniz karanlıkta kalırım. Hafta sonu şehre gider, son endeksi alıp borcumu yatırırım. Yok, illa kesmeniz gerekiyorsa kesmiş gibi yapın. Çünkü bir de açmak için bu araçla 70 km.lik yolu tekrar tepeceksiniz. Devletin yakıtına yazık değil mi dedim. Gelir açarız, emir böyle dediler ve elektriğimi kestiler.

Üç dört gün boyunca kah lamba kah mum ışığında hafta sonunu getirdim. Hafta sonu şehre gidip haftanın ilk günü MEDAŞ’a uğradım. Son endeksi verdim. Borcumu hesapladılar. Ardından açma-kapama parasını da eklediler ve toplam borcumu ödedim. Aynı gün görevliler gelerek elektriğimi açtılar.

Hasılı bu devirde elimiz, ayağımız ve her şeyimiz olan elektrik yokluğunda karanlıkta oturmanın ne mene şey olduğunu ve zorluğunu bilirim. Bu yüzden Kılıçdaroğlu’nu eşekten düşen biri olarak çok iyi anlıyorum. Beni düşündüren, Kılıçdaroğlu dışında ödeme imkanı olmadığı için elektriği kesilmiş ve karanlıkta oturan bu ülkede ne kadar fakir ve fukaranın olduğudur. Temennim olmaması ve kimsenin özellikle imkanı olmadığı için ödeyemediğinden dolayı elektriğinin kesilmemesidir. Çünkü bir evde elektrik yoksa o evde hayat durur. Allah bu hayat pahalılığında kimseyi, kimseye muhtaç etmesin.

*25/04/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

20 Nisan 2022 Çarşamba

Hz Ömer ve Mum *

Tarihte yaşanmış mıdır yoksa adaletiyle nam salmış Hz Ömer'in ne kadar adil olduğunu göstermek için uydurulmuş bir hikaye midir, bilmiyorum. 

Bildiğim bir gerçek var. Dindar, mütedeyyin, İslamcı, İslamcı geçinenlerin ve İslam'dan ekmek yiyenlerin geçmişte sıkça duyduğu ve anlattığı, şimdilerde anlatılmayan ve çoğumuzca riayet edilmeyen, hepimizin bildiği bir anekdota yer vereceğim. 

Bu hikaye kamu malını yönetenlerin kamu malını nasıl görmeleri gerektiğine dair güzel bir örnektir:

Hz Ömer mumunu yakmış, gece karanlığında makamında çalışıyor. 

Sahabeden bir veya birkaç kişi kendini ziyarete gelir. Selâm verirler. 

Beklerler ki Halife selamlarını alsın, kendileriyle ilgilensin. 

Heyhat ki heyhat. Hazretin Allah'ın selamını alması geciktikçe gecikir.

Nihayet Hz Ömer işini bitirir. 

Yanan mumun yanına bir başka mum daha yakar ve önceki mumu söndürür. 

Misafirlerinin beklediği selamı alır ve kendilerine ilgi gösterir. 

Olup bitene bir anlam veremeyen ama sebebini de öğrenmek isteyen sahabe sorar: Biz selamı vereli ne oldu. Nihayet şimdi aldın. Bu yaktığın mum ve söndürdüğün mum da neyin nesi? 

Halife, söndürdüğüm mum beytülmale aitti. Onunla devlet işini yürütüyordum. Siz geldiğinizde işimi bitirmek üzereydim. Siz ziyarete geldiniz. Sizinle ilgilenmek için kamuya ait mumu söndürerek şahsi mumumu yaktım. Ardından selamınızı aldım. Tüm mesele bundan ibarettir, cevabını verir. 

Bu anekdotu duyup da etkilenmeyen Müslüman yoktur. Bu anekdotla kamu malının şahsi emeller için kullanılamayacağı işlenmeye çalışılırdı. 

Nedense küçüklüğümde sıkça duyduğumuz ve anlattığımız bu anekdot nicedir kullanılmamak üzere rafa kaldırıldı. Bugün anlatılan da bizi etkilemiyor ve bu güzelim hikaye bir nostalji olarak tarihteki yerini aldı. Çünkü bizim için kamu malı "Yağma Hasan'ın böreği", "Devlet malı deniz, yemeyen domuz" mesabesindedir. Ye ye yetmiyor maşallah. 

Şu aşamada bu hikaye, duyarlıları tarafından uygulanmayacaksa, devlet malı hoyratça kullanmaya devam edilecekse, biz bu olup bitenlere sesimizi çıkarmayacaksak, bundan dolayı artık vicdanımız sızlamıyorsa, hatta başka kötü örnekleri vererek savunur duruma gelmişsek; ya bu anekdotun aslı yoktur, uydurulmuştur ya da kusura bakmasın ama Hz Ömer de pek pintiymiş diyelim ve işimize bakalım ki deniz de bizim olsun, kumu da. 

Yiyelim, içelim, yedirelim, içirelim. Şanımız yürüsün ve vicdanımız da rahat etsin. 

Hem böylece dini ve dini anekdotları emellerimize alet etmeyerek Anayasa güvencesi altındaki laikliği de korumuş oluruz. 

En azından din ve dini değerler elimizden kurtulmuş olur. 

*23/04/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.