Ana içeriğe atla

Benim de Elektriğim Kesilmişti *

Üç aydır elektrik faturasını ödemediği için CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun evinin elektriği kesilmiş. Parası yoktu da mı ödemedi, vakit mi bulamadı? Belli ki parası da var, zamanı da. Elektriğe yapılan zamları gerekçe göstererek ödemeyeceğini açıklamıştı. Elektrik dağıtım şirketi de bu kişi bir siyasi lider, basının diline düşeriz dememiş, diğer vatandaşlara uygulanan prosedür ne ise aynısını Sayın Kılıçdaroğlu’na da uygulamış.

Bu iş nereye varır? Elektrik dağıtım şirketi prosedürü uyguladık. Bu kadarı yeter deyip elektriği açar mı? Kılıçdaroğlu gerekli tepkimi gösterdim. Bunu tüm Türkiye duydu. Artık borcumu ödeyip elektriği açtırayım ya da geri adım atmayıp karanlıkta oturmaya devam edeyim der mi? Bunu zaman gösterecek. Ama bu meselenin çözümü Kemal Bey’in elinde. Ya gidip borcunu ödeyecek. Ardından açma-kapama bedelini yatıracak ya da karanlıkta oturmaya devam edecek. Çünkü ocak ayında yapılan elektrik zammının bu aşamadan sonra geri alınmayacağı ortada. Zaten kimse de böyle bir şey beklemiyor. Milletin şu aşamada tek istediği, turpun büyüğünün heybeden çıkmaması. Basından duyduğumuzda göre Genel Başkan bir hafta karanlıkta oturup ardından biriken faturaları ödeyecekmiş.

Elektrik borcunu ödememenin sonucunda başa ne geldiğini bilirim. Bildiğim bu konuda Kılıçdaroğlu ne ilk ne de son. 91 yılında benim de başıma gelmişti. Kılıçdaroğlu ile aramdaki fark, benimki zamlara tepki gösterme sadedinde değildi. Sayacım okunmadığı için kesilmişti benim elektriğim. Öyle tepki falan benim neyime.

Şöyle ki: 91 yılında öğretmenlik yeterlilik sınavına giren son nesildik ve yedeklerde idim. Vekil öğretmenliğe müracaat ettim. Vekil öğretmen olabilmek için mülakata alındım. Komisyonda şube müdürü olarak orta üçüncü sınıfta matematik dersime giren hocam da vardı. Sayesinde, Konya’ya 70 km uzaklıktaki Obruk havzasındaki Kemerli Kolça mezrası İlkokuluna müdür yetkili vekil öğretmen olarak görevlendirildim. Bu nasıl bir unvan diyenler için okulun müdürü de sensin, 1.sınıftan 5.sınıfa kadar öğrencileri okutacak olan öğretmen de sensin, hizmetlisi de. Yani her şeyisin.

Uzak demedim, iş beğenmezlik yapmadım. İş iştir dedim ve mezraya nasıl gidilir, bir araştırma yaptım. Obruk bölgesindeki mezraları dolaşarak getirdiği yolcuları geri götürmek için Eski Garaja getiren otobüs öğleden sonra Konya’dan kalkıyormuş.

Eylül ayının 26’ında Kemerli Kolça’ya gittim. O gün kendi kendimi göreve başlattım. Başlama yazısını Karatay İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne götürdüm.

Gidiş geliş imkanı olmadığı için mecburen okulun bahçesindeki lojmanda kalıyorum.

Bir gün öğle ya da ikindi namazı için camiye gitmiştim. Çıkışta MEDAŞ’ın elektriğimi kesmeye gittiği söylendi. Koşa koşa geldim. Altlarında bir araçla Konya’dan elektriğimi kesmeye gelen iki kişiye; ne hayır, niye kesiyorsunuz? Üstelik lojmana yeni taşındım, borcum olmamalı dedim. “Borcunuz yok ama lojman kapalı olduğu için üç aydır sayaç okunmamış ve bundan dolayı elektriğinizi kesmek zorundayız” dediler. Kendilerine, elektriğimi keserseniz, Konya’ya gidinceye kadar elektriği açtıramam. Siz en iyisi elektriği kesmeyin. Keserseniz karanlıkta kalırım. Hafta sonu şehre gider, son endeksi alıp borcumu yatırırım. Yok, illa kesmeniz gerekiyorsa kesmiş gibi yapın. Çünkü bir de açmak için bu araçla 70 km.lik yolu tekrar tepeceksiniz. Devletin yakıtına yazık değil mi dedim. Gelir açarız, emir böyle dediler ve elektriğimi kestiler.

Üç dört gün boyunca kah lamba kah mum ışığında hafta sonunu getirdim. Hafta sonu şehre gidip haftanın ilk günü MEDAŞ’a uğradım. Son endeksi verdim. Borcumu hesapladılar. Ardından açma-kapama parasını da eklediler ve toplam borcumu ödedim. Aynı gün görevliler gelerek elektriğimi açtılar.

Hasılı bu devirde elimiz, ayağımız ve her şeyimiz olan elektrik yokluğunda karanlıkta oturmanın ne mene şey olduğunu ve zorluğunu bilirim. Bu yüzden Kılıçdaroğlu’nu eşekten düşen biri olarak çok iyi anlıyorum. Beni düşündüren, Kılıçdaroğlu dışında ödeme imkanı olmadığı için elektriği kesilmiş ve karanlıkta oturan bu ülkede ne kadar fakir ve fukaranın olduğudur. Temennim olmaması ve kimsenin özellikle imkanı olmadığı için ödeyemediğinden dolayı elektriğinin kesilmemesidir. Çünkü bir evde elektrik yoksa o evde hayat durur. Allah bu hayat pahalılığında kimseyi, kimseye muhtaç etmesin.

*25/04/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde