25 Şubat 2022 Cuma

Şu Tiplere Ne Dersiniz? *

İnsanoğlu beşerdir ve şaşar. Hata ve yanlışlar yapar; kanar, kandırır. Artı yönlerinin yanında zaafları vardır. Acemilik çeker, sonra tecrübelenir. Çocukça düşündüğü gibi kanının deli olduğu zamanlar da olur ama zamanla olgunlaşır. Bir konuda, bir zaman bir fikri savunurken bir zaman sonra fikrini değiştirebilir veya vazgeçebilir. Hatta önceki fikriyle çelişkiye de düşebilir. İşi rast gittiği gibi ters gittiği de olur. Hep sevinmez, üzülür de. Başkasını kınar, kınadığı başına gelir. Tercih ve seçimlerinde isabet ettiği gibi bazen de isabet edemez. Yapıp yapmadıklarından dolayı zaman zaman pişmanlık da duyar. Tüm bunlar ve daha fazlası, her insanın hayatında şu ya da bu şekilde olmuştur, olmaya devam edecektir.

Hayatın doğal akışı içerisinde hayatın bir cilvesi olarak her insanı bir şekilde yoklayan bu gerçeklere rağmen bazı insanlardan şunları duyabiliyoruz:

"Ben hayatımda hiç hata yapmadım". (Onu sen gel benim külahıma anlat.)

"Bugüne kadar pişmanlık duyacağım bir geçmişim yoktur". (Ne mükemmel insan(!))

"Dün ne idiysem, bugün de aynıyım. Yarın da aynı olmaya devam edeceğim". (Mübarek! Tam bir kereste. Kereste eğilir, bu eğilmez.)

"Benim fikrim ve görüşlerim hiç değişmedi. Çizgimde bir milim sapma yok. Geçmişte ne idiysem bugün de oyum”. (Vah zavallı! Böyle kafaya hangi fikir girebilir. Demek ki hiç eksiği yok.)

"Bugün geçmişime dönsem, yine aynı yaptıklarımı yaparım". (Farklı bir şey yapıp niye kendini zorlasın.)

"Hayatımda çelişkiye düştüğüm yoktur". (Yavaş at da civcivler de yesin.)

Böyle diyen insanlar gerçekten sorunsuz bir hayat ve dikeni olmayan bir gül bahçesinde mi yaşıyorlar yoksa derdi olup da paylaşmayı zül mü addediyorlar? Ki bu tiplere geçmişe dair soru soran da yok. Niçin böyle bir şeyler söylemeye kendilerini mecbur hissediyorlar? Yoksa mükemmelliklerine halel gelir diye bir endişeleri mi var? Eğer böyle bir şey yoksa ya hayatı tanımıyorlar ya dünü unutup günübirlik yaşıyorlar ya da böyle olmasını temenni ediyor ve böyle görünmek istiyorlar. Sebep her ne ise bana garip geliyor böyle cevaplar. Çünkü insan olup da hayatının değişik evrelerinde yaptıklarından veya yapamadıklarından dolayı pişmanlık duymasın.

Bazıları burnundan kıl aldırmacasına geçmişine dair hiç hatasının ve çelişkisinin olmadığını ifade etse de insanın hayatında gelgitleri vardır. Bu da her insanın başına gelebilir. Bunda bir sıkıntı yok. Çünkü hiçbir insan mükemmel değildir. Kişiyi mükemmelliğe doğru götüren geçmiş hatalarından ders çıkararak tecrübe edinmesidir.

Sözlerimi uzatmadan, 180 derecelik dönüşle bir çelişki yaşayanlara dair bir şeyler söylemek istiyorum. İnsanın hata ve yanlış yaptığının farkına vardıktan sonra hatasından vazgeçmesi bir erdemdir. Bu erdemi daha erdemli kılan da kişinin “Ben geçmişte bu konuda şöyle düşünüyordum. Bu düşüncemin yanlış olduğunu gördüm. Bundan vazgeçiyorum. Bundan sonra şöyle bir çizgi izleyeceğim” şeklinde söylemesidir. Böyle diyene kim ne diyebilir ki. Yanlışını görüp vazgeçti denir. Burada esas ayıbı yapan geçmiş çelişkisini söylemeden yeni fikri eskiden beri savunduğunu söyleyen kimse yapmaktadır.

*16/03/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

24 Şubat 2022 Perşembe

Sapla Samanı Karıştırmak

—Delikanlı, bana yardım eder misin?

—Buyur amca, yapılacak ne vardı? Taşınacak bir şeyin mi var yoksa para mı istiyorsun?

—Yok evladım, ne parası. Bunu da nereden çıkardın?

—Ne bileyim, yolda giderken bir saniyeni alabilir miyim diyen ne kadar kişi gördümse hepsi dilenci değilim deseler de para istiyor. Sizi de öyle sandım. Ne istiyorsun benden?

—Hiçbir şey istemiyorum. Para ihtiyacım da yok.

—O zaman ne istiyorsun?

—Vaktin varsa beni biraz dinlemeni istiyorum. Derdime ortak arıyorum. Zira dertliyim.

—Oğlun, kızın, gelininle mi derdin var?

—Yok evlat. Her evde olduğu kadar bu konularda benim de derdim olur. Bunlar da önemli değil. Benim derdim ülkem.

—Neyini dert edindin ülkenin?

—90 küsur yaşına geldim. Ülkem ne badireler atlattı. Hepsini gördüm. Bugünkü olup bitenler kadar karamsar olmadım.

—Ne demek istiyorsun?

—Bu gidişatın sonu ne olacak böyle? Kimi gördüm ise yarınını göremiyor. Fiyatlar almış başını gidiyor. Hep zam zam zam. Ne zaman markete gitsem, daha önce aldığım ürünü aynı fiyata alamıyorum.

—Paran mı yetmiyor amca?

—Yok evlat. Param yetmeye yetiyor. Zira ayağımı yorganıma göre uzatmasını bilirim. Ayrıca param da var. Şükür ki kimseye de ihtiyacım yok. Allah kimseyi namerde muhtaç etmesin.

—O zaman ne?

—Dün aldığım ürüne bugün katmerli para vermek zoruma gidiyor. Ne değişti gerçekten? Paramızı pul etmenin önüne geçecek bu ülkenin hiç mi B planı olmaz. Ben ne olacak böyle diye düşünüyorum. Bizi yönetenlerin, gördüğüm kadarıyla, böyle bir derdi bile yok. Bu ülke, bu millet bunu hak etmedi diye düşünüyorum.

—Enflasyonlu hayat böyle olur.

—Tamam, enflasyonlu hayat böyle olur ama bugünden yarına geçeceğe benzemiyor. Hala bu ortam tozpembe gösterilmeye çalışılıyor. Başımıza gelen bu belayı haklı göstermek için de durmadan pul olan paramızı başka ülkelerin parasıyla kıyaslamak suretiyle bu aldığımız şu ülkede daha pahalı, biz yine iyiyiz mesajı verilmeye çalışılıyor. Bunu yaparken ülkelerin parasının alım gücünü göz ardı ediyorlar. Olan oldu artık. Bu menfi hayatı yaşıyoruz. Bari başka ülkeleri örnek vermeyip sussalar. Zira sapla samanı karıştırıyorlar.

Develere Sahip Çıkma Zamanı

Abdulmuttalip'i bilirsiniz. Peygamberimizin dedesidir. Ebrehe, Kabe'yi yıkmaya geldiğinde, saldırıya geçmeden önce adamları tarafından Mekkelilere ait civarda ne kadar mal, mülk ve hayvan varsa el koydurur. El konulan develer arasında Abdulmuttalip'in de 100 devesi var.

Develerine el konan Abdulmuttalip, Ebrehe'nin huzuruna çıkarak develerinin geri verilmesini ister. Ebrehe, ben de sandım ki Kabe'yi yıkma diye ricaya geldin. Sen ise develerinin peşindesin, der. Abdulmalip, ben develerin sahibiyim. Develerimi istiyorum. Develerimi korumak zorundayım. Kabe'nin sahibi ise evini koruyacaktır, cevabını verir.

Bu anekdotu dindar, mütedeyyin camiada bilmeyenimiz yoktur. Bunu herkes harika cevap şeklinde anlatır durur. Bugüne kadar Kabe yıkılmakla yüz yüze iken Abdulmuttalip'i develerinin derdine düşmüş, mal düşkünü diye kimsenin eleştirdiğini, ayıpladığını görmedim. Aksine ondan bu sözünden dolayı övgüyle bahsederler. Ben de bu sözünden dolayı Abdulmuttalip'i takdir ederim. Çünkü develerinin derdindedir. Ki o develer tüm Haşim oğullarına aittir. Kabilenin geçimi, rızkı, ekmek kapısı ve sermayesidir. Bir insanın kendi derdiyle dertlenmesi kadar doğal bir şey olamaz. Ki ateş düştüğü yeri yakar.

Günümüze gelirsek, ekonomik sıkıntı ve belirsizlik dolayısıyla köşe olanlar olduğu gibi milyonlarca insan ekonomik sıkıntı çekiyor. Çocuğunu everecek. Düğün eşyası ateş bahası. Altın uçmuş. Nasıl mihr yapacak vs. Hiç çekmiyorum diyen peşi sıra gelen zamlardan etkileniyor. Kimi döviz ve altın borcu almış, borcu katlanmış bir durumda iken bunlardan biri gidişattan dert yansa senin derdin de bu mu? Oyun var efendim oyun... Nankörlük yapma vb. sözleri duyması kaçınılmazdır.  Yahu Abdulmuttalip gibi kendi derdinin peşine düşmesinde ve dertlenmesinde ne sakınca var, anlamıyorum. Vatandaş kendi derdine düşecek. Bu dertleri de giderecek olan devlettir. Vatandaş devletin gözüyle bakmaz. Devlet de vatandaşın gözüyle bakmaz. Kulvar farklı. Koyun can derdinde iken et derdinde olan kasap gibi olmayalım. Bırakalım her şeyden nem kapmayı. Sosyal medyadan ülke yönetmeyi ve bunu savunmayı. Herkes develerine sahip çıksın. Devlet de ekonomiyi düzelterek devletliğini göstersin.

Hasılı, öyle bol keseden atmanın, döviz ve altın istersen şu kadar, enflasyon bu kadar olsun şeklinde hava atmanın, ekmeğinin kaygısında olan insanları ayıplamanın hiç zamanı değil. Zaman herkesin devesine sahip çıkma zamanıdır. Çünkü “Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası/Dostunun yüz karası, düşmanının maskarası” beyti boşuna söylenmemiş.