2 Kasım 2021 Salı

Belirli Gün ve Milli Bayramlarımız *

Katılımcıları, “öğrenci, öğretmen, okul yöneticileri, daire amirleri, kaymakam/vali, belediye başkanı, garnizon komutanı, parti başkanları, muhtarlar, şehit yakınları, gaziler, çocuğu şiir okuyacak veya dereceye girip ödül alacak birkaç veli... vs.”; içeriği, “"Saygı duruşu, İstiklal Marşı, günün anlam ve önemine binaen yapılan konuşma, bol bol şiirler, slayt gösterimi, oratoryo, dereceye girenlere ödül ve kapanış.”

Katılımcısını ve içeriğini verdiğim bu liste neyin nesi diye sormayacağınızı adım gibi biliyorum. Zira hepiniz bilirsiniz ki bu bir milli bayram programıdır. Çünkü bildim bileli milli bayramlar bu içerik ve bu katılımcılarla kutlanır.

Burada "Efendim bu bayramlar bizim bayramlarımızdır. Bugünlerde çok önemli şeyler olmuştur. Bize armağan edilmiştir. Çok görkemli kutlamalıyız" gibi sözler yazarak hamaset yapmayacağım. Kimse de yazdıklarımdan, bunun milli bayramlarla derdi var niyet okuyuculuğu yapmasın. İnkar etmiyorum. Bu bayramlar tıpkı dini bayramlar gibi bizim bayramlarımızdır. Bu bayramlarla ilgili bir sorunum da yok. Bayram bayramdır ama nedense içerisinde halkın olmadığı bayramlardır bu bayramlar. Halk ve diğer devlet memurları nerede burada? Yok. Çoğu, bu bayramlarda upuzun yatıyor ya da ver elini deyip tatile çıkıyor. Sen, ben, bizim oğlana kalıyor bu bayramlar. Yükünü de ağırlıklı olarak milli eğitimler ve okullar çekiyor. İçerisinde halk yoksa halkın katılmadığı bu bayramlara bayram denir mi?

Zorunlu katılımın olduğu bu bayramlar da bir formaliteyi yerine getirmekten öte bir anlam taşımıyor. Katılanlar içeriğini de merak etmiyor. Bu yüzden sıkıcı mı sıkıcı. Zira önceki yılların tıpkısının benzeri. Bir o kadar da stresli, özellikle programı hazırlayan ve sunan milli eğitimler nezdinde. Çünkü baştan sona bir bayram havası veren ve günün anlam ve önemine binaen yapılan bir bayram değil. Adeta kurallar bütünüdür. Protokolde kimin nereye oturacağı, kimin nerede duracağı, hediyeleri kimin vereceği bile bellidir. Programı hazırlayıp sunan okul bir hata yapmayalım, protokole katılanların hışmına uğramayalım diye diye hop oturur hop kalkar. Protokolden birini, konuşmasını yapmak üzere kürsüye mi çağıracak ya da çelengini mi koyduracak. Askeri nizam çerçevesinde cümlesini arz ederim ile bitirmek zorunda. Çoğu zaman eleştirilmekle beraber yapılan ve sarf edilen onca emek için bir kuru teşekkür bile çok görülür. Çünkü marabaya ve emir erine teşekkür edilmez. Zira okulların görevi, protokolü ve amirlerini memnun etmektir. O yüzden okul ve milli eğitimler, her tören ve bayram programından sonra derin bir oh çeker. Şükür kazasız belasız bu bayramı da atlattık diye. Ardından sevinçleri uzun sürmez. Bir sonraki bayram programını düşünmeye başlarlar.

Burada okul müdürleri için de bir parantez açmak isterim. İrapta mahalleri olmayan bu garibanların, protokolde yeri yok ama bunlar her bayramın ve çelenk törenlerinin gediklileridir. Öğrencileri olsun veya olmasın, bunlar bayramlara ve çelenk törenlerine kalabalık etsin diye çağrılır. Bayramlarda kaymakam ve daire amirleri otursun diye hazırlanan seyyar oturma yerinde boş koltuk kalırsa, bir başkası gelince yerini vermek üzere o koltuklara otururlar.

Tekrar bayramlara gelelim. Bilmem kaçıncı yılını kutladığımız, daha da kutlayacağımız bu bayramları halkın ve yetkililerin bir masaya yatırmasında fayda var. Bayramların mevzuatta yeri ve belli kuralları olsun ama bunu abartmamak lazım. Çünkü mevzuatla bayram kutlanmaz. Kutlanırsa da dostlar alışverişte görsün ve yasak savma babından olur. Bu bayramlara bir işlerlik ve farklılık kazandırmak gerek. Ama nasıl? Bunun üzerine kafa yorulması lazım. Bayrama heyecan katmak için içerik değiştirilebilir. Tıpkı dini bayramlar gibi halkın katılımı sağlanabilir. Bu bayramlar birçoklarının nezdinde tatil ise bu tatilden herkes faydalansın. Öyle belli kurum, kuruluş ve kişilerin üzerine yüklenerek bayram kutlanmaz. Kutlansa da bayram havası vermez.

Burada bir parantez de kutlanan milli bayramlar ve belirli gün ve haftalara açayım. Bir bayram veya belirli gün illa gününde mi kutlanmalı? Bu bayram veya belirli gün hafta içinde uygun bir gün ve saatte kutlanamaz mı? Adı üzerinde gün ve bu gün mutlaka gününde kutlanmalı diye düşünebilirsiniz. Buna eyvallah ama bayram ve günlerin zorunlu katılımcıları herkes tatil yaparken bu günlerde niçin programa katılmak zorunda kalsın? Yeri geliyor bu gün veya bayramlar hafta sonu tatiline denk geliyor. İki saatliğine bile olsa bayrama katılanın tüm günü gidiyor. Bu kişilerin tatil veya ailesine zaman ayırma hakkı yok mu? Pekala, tatile denk gelen bayram ve günler için mevzuata, “Bu bayram veya günler, hafta sonu tatiline denk geldiği zaman kutlama ve çelenk töreni ilk iş günü yapılır” şeklinde bir madde eklenebilir. Hele bazı günler için yapılan çelenk törenlerini anlamakta zorlanıyorum. Bildiğiniz gibi her yıl 19 Eylülde çelenk töreni yapılan Gaziler Günü bu sene pazar gününe denk geldi. Daire amirleri pazar pazar çelenk töreni için geldiler. Pekala bu çelenk töreni ilk iş günü yapılabilirdi.

Sözün özü, bayram ve belirli günler konusunda almamız gereken çok mesafe var ve bir ayar verilmesi lazım. Bunu birilerinin yapması lazım ama kim?

*05/11/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

 

1 Kasım 2021 Pazartesi

Kallavi Zammış!

2 Ekimde 71 kuruş, 21 Ekimde 22 kuruş gelen otogaz zammının ardından bu geceden (2 Kasım) geçerli 48 kuruş daha zam gelecekmiş. Okuduğum internet gazetesi bu haberi kallavi zam diye duyurmuş. Kuruşla gelen zammın neresi kallavi oluyor? Bu gazetecileri de anlamış değilim. Halbuki gelen bu kuruşa küçük, mini zam demeleri gerekiyordu. Felaket tellalları ne olacak. Ülkenin en büyük sorunu pireyi deve yapan bu gazeteciler. Amma ne yapacaksın. Elimizdeki basın bu. Gazeteciler, siz önce kallavi zam ne demektir onu öğrenin, ondan sonra gazeteciliğe soyunun. Bir defa kallavi zam Osmanlı tokadı gibi bir şey. Bir de bu tür küçük zamları niye haber diye verirler bilmem. Haber dediğin sıradışı olmalı. Vakayı adiyeden olan, otomatiğe bağlanmış ve gün aşırı gelen şeylerin haber değeri olamaz. Basın ne yazarsa, zammı ne şekilde duyurursa duyursun, ben bir zamma bakarım bir de zammı duyurana. Kuruşu görünce fena değil, bunun bir de beteri lira var diyorum ve oh be deyip rahatlıyorum. Zammı duyuranları zaten ciddiye almıyorum. Allah onları bildiği gibi yapsın. 

Bana gelince, yağmur gibi gelen bu zamlardan memnun olduğumu söyleyebilirim. Hatta hiç felaket tellallığı yapmadan ve karamsarlığa düşmeden bu "iyi günler"in tadını çıkarmak istiyorum. Çünkü;

*Azar azar gelen zamlar, kişideki bağımlılığı artırır. Vücut her türlü tehlikeye karşı daha dayanıklı olur. İnsana ölmedim, hala ayaktayım dedirtir. Ölmüş eşek kurttan mı korkar atasözünü hatırlatır. 

*Beni benden fazla düşünen devletim benim alım gücümü biliyor ki bu zamları yansıtıyor. Var demek ki bende para. Ne yapsın yani. Bedava mı versin, zarar mı etsin yakıttan.  Hem o değil mi ki beni enflasyona ezdirmeyen zamları veren. Bana zam verirken iyi, yakıta zam yaparken kötü. Nerede görülmüş almadan vermek. Bilelim ki almadan vermek bir Allah'a mahsus. Benden kepçe ile alacak ki bana kaşıkla zam verebilsin. 

*Bu arada Enerji ve Tabiat Bakanı, zammı yansıtmıyor, gelen zamları ÖTV'den karşılıyoruz diyor. Buna rağmen çığlığı basıyoruz. Bir de yansıtsa görürüz o zaman dünyamızı. 

*Zam gelsin ki devletim ayakta dursun. Devlet giderse zamsız hayat çekilir mi? Unutmayalım, bu ülkede huzurlu yaşamanın ve atılan her bir merminin bir bedeli var. Bedel ödenmeden ülkenin kıymeti bilinmez. 

*Fiyatların yerinde sayması durağanlığa işarettir. İnsanı uyuşturur. İnsan konu sıkıntısı çeker. Canı sıkılır. Her zaman petrolün yanından geçerken aynı fiyat insanı bezdirir ve uyuşturur. Fiyatlar değişecek ki petrolün önünden geçerken yeni fiyat farklılığını insan hissedecek. Fiyatı görünce feleğini şaşıracak. Uykusunu kaçıracak. Vay anasına, yine mi zam dedirtecek ve ağzına geleni kendi kendine saydıracak. Yani kendi kendine konuşacak. Bu da uyuşukluğu giderdiği gibi buz gibi havada insanı ısıtacak ve insan üşüdüğünü bile bilemeyecek. 

Şayet gelen zamlara ısınamadınız ve zamlar sizi ısıtmadı ise istasyondaki etiket ile AB etiketini karşılaştırın. Göreceksiniz ki AB'dekilere göre biz yakıtı bedavaya alıyoruz. Ya hükümet, ben yakıt fiyatlarını AB standartlarına çıkaracağım derse, o zaman ne yaparız? Bunu bir düşünün ya da TL ile değil, Euro ile yakıt alacaksınız dense, işte o zaman ayıklarız pirincin taşını. 

Durum bu iken benim gibi bazı kötü niyetliler hala gelen bu kuruş zamlarını ağzına dolayıp gününüzde iyi bir gün mü göreceğiz. Zamdan başka bir sermayeniz kalmadı mı? Ben bu zamları hazmedemiyorum şeklinde kem küm  ederse, kimse bu tipleri illa araca binin, araç kullanın diye zorlamıyor. Kişi isterse aracını yollara vuracağına kendini yollara verebilir. İstediği yere yürüyerek gider gelir. Üstelik bir maliyeti de olmaz. 

Hasılı, uzatmayayım, işe yani zamlara iyi niyetle yaklaşmak lazım, vesselam. Zira değer mi akıl sağlığımızı bozmaya...

Yeşil Sermayenin Hazin Sonu *

Yimpaş, İttifak, Kombassan doksanlı yılların kar ve zarar ortaklığına dayalı çok ortaklı öncü holdinglerdendi. Bu holdinglerin piyasadan iyi para çektiğini gören niceleri, üç beş kişi bir araya gelerek aynı usulle çalışan holdingler kurdular. Kısa zamanda holding sayısı sadece Konya bölgesinde 50 sayısına ulaştı. O günün basınının ve devlete hakim olan güçlerin yeşil sermaye adını verdiği bu holdingler kısa zamanda adından söz ettirdi. Arka arkaya sermaye artırımlarına gidildi. Holdinglerin en büyük sermayedarları da ağırlığı Avrupalı gurbetçiler olmak üzere Anadolu'nun mütedeyyin insanları oldu. Daha işin başında döviz ve altın bazında yüzde 20-30 kar verilmesi ve ortakların hep kar etmesi sebebiyle bu holdinglere paralar su gibi aktı. Kendi holdinglerine para çekmek için bilmem ne ile mücadele edeceğiz denerek din bolca kullanıldı. Holdingler, gelen parayı yatırıma dönüştürmeden yeni giriş yapan sıcak parayı ortaklarına kar payı olarak dağıttı ve bir saadet zinciri oluşturdu.

Holdinglerin kısa zamanda büyümesi, gücüne güç katması, Türkiye sermayesini elinde bulunduranları ve sermayeye yön verenleri korkuttu. Doğru ve yanlış bilgilerle holdinglerin üzerine gidildi. Battı-batıyor derken bu holdinglere sermaye girişi yani sıcak para kesildi. Sermayedarlar paralarını çekmek istedi. Yeni para girişi olmayınca adını zikrettiğim üç holdingin dışındakiler battı. Bu üçü de parasını isteyen ortaklarına para vermedi/veremedi ya da sınırlandırdı. Haliyle üyeler mağdur oldu. Öyle zannediyorum, hala parasını alamayan ortaklar var. Kar-zarar ortaklığına bağlı holdinglerin parlayan yıldızı da bu şekilde sönmüş oldu.

Çok ortaklı ve kar-zarara bağlı holdingler niçin bu akıbete uğradı ve kötü bir iz bıraktı?

*Holdingler, temellerini mevzuata uygun yani işlerini sağlam yapmadı. Gelen sıcak parayı yatırıma dönüştürmeden yüksek kar payı olarak dağıtma yoluna gitti. Kar-zarar hesabı yapmadan gördüğü işe atladı. Batak firmalara yüksek meblağlar ödedi, karlı yatırıma imza atmadı. Bünyesinde çalıştıracağı personel için bir kıstas koymadı. Holdingde parası olanın önerdiği kişiler işe alındı. Eleman alımında ahbap çavuş ilişkisine gidildi. Kalifiye eleman alma yoluna gidilmedi. Dün işe giren kişi ertesi günü en basitinden kasiyer koltuğuna oturtuldu.

*Holdinglerin temelleri sağlam olmamasına rağmen devlet sesini çıkarmadı. Siz biraz büyüyüp palazlanın, ben sizin kökünüzü kuruturum siyaseti güttü. Bu durum, öğrencisi kopya çektiği halde biraz daha yazsın, az sonra canını yakarım diyen öğretmenin durumuna benzer. Devlet holdingleri yasal zemine oturtmadı. Sıkı bir denetimden geçirmedi.

*Holdinglerin döviz ve altın bazında yüksek kar verdiğini gören insanımızın çoğunluğu, bu musluğun suyu nereden demeden gidip parasını bu holdinglere yatırdı. Yatırırken de kar etmeyi kafasına koyarak işin zarar kısmını unuttu. Holdingler para veremeyince de holding yetkililerine veryansın etti.

Hasılı, çok ortaklı ve kar zarar ortaklığına dayalı holdingler birçok mağduriyeti arkalarında bırakarak iflas etti. Parasını yatıranlar üzerine bir bardak soğuk su içmiş oldular. Holdingler belleklerde iyi bir imaj bırakmadı. Halkın kendilerine olan güvenini yok etti. Bildiğim kadarıyla ilk öncü holdinglerden Kombassan, İttifak ve Yimpaş’tan ilk ikisi holding faaliyetlerine hala devam ediyor. Yimpaş’ın son durumunu bilmiyorum. Kombassan sanırım genel merkezini İstanbul’a taşıdı. İttifak el değiştirmiş olabilir.

Kimsenin içini bilemem ama bugün kar ve zarar ortaklığına dayalı özelliği kalmasa da hala bu üçünün varlığına devam etmesi, bunların kuruluş aşamasındaki samimiyetlerini gösterir. Bunlara bakarak piyasaya giren diğer holdinglerin bugün esemesi okunmuyor. Bu üç holding keşke zamanında işi sıkı tutsaydı, çok açılmayıp ayaklarını yere sağlam bassaydı, ticaretin tüm kurallarını uygulayarak gıdım gıdım ilerleseydi, bu şekil bir ortaklık belki bugün Türkiye’ye güzel bir örnek olabilirdi. Ama olmadı.

Bu konuda yazılıp çizilecek ve söylenecek çok söz var ama sözü fazla uzatmadan son cümlelerimi de Haşim Bayram’a ayırmak istiyorum. Çünkü Kombassan denince Haşim Bayram, Haşim Bayram denince de Kombassan akla gelirdi. Hem kurucusu hem de onunla özdeşleşmişti. Öğretmen kökenli Bayram’ı Konya ve havalisinde tanımayan yok. Açtığı dershanede anlattığı kimya derslerini öğrencileri anlata anlata bitiremez. Ondan hep hayırla yad ederler. Ama kötü Kombassan tecrübesi ile Haşim Bayram karizmayı çizdirdi. Şimdi diyorum ki keşke Haşim Bayram ticarete atılacağına, öğretmen olarak kalıp öğrenci yetiştirmeye devam etseydi… Günahıyla sevabıyla Haşim Bayram vefat etti. Allah rahmet eylesin.

*03/11/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.