28 Eylül 2021 Salı

Dini Yaşamak mı, Dinle Yaşamak mı? *

İman tariflerinden bir tanesi de "Dil ile ikrar, kalp ile tasdik, uzuvlarla amel" şeklindedir. Tanıma baktığımız zaman burada imanın üç yönü ortaya çıkmaktadır. Dil ile ikrar, kişinin inandığını dili ile söylemesidir. İmanın bu kısmı, kişinin insanlar nezdinde Müslüman muamelesi görmesi içindir. Kalp ile iman ise kişinin Allah katında Müslüman kabul edilmesi için gereklidir. Uzuvlarla amel bazı mezheplerce imanın özünden kabul edilmese de imanın bu kısmı, dil ile ikrar ve kalp ile tasdikin dışa vurumudur.

İnanan insanlar için inandığını dil ile ifade etmesi, kalbini bilmesek de kişinin kalben inanıyorum demesi en kolayıdır. Esas zor olanı ise uzuvlarla amel edilmesidir. Ne demek uzuvlarla amel? Dil ve kalp ile ifade edilen inancın pratiğe dönüştürülmesidir. İnanan bir insanın samimiyeti de burada ortaya çıkar. Bu, bir küpün içindekinin dışına sızması gibidir.

Kişi inancında yani inanıp inanmama da özgür olduğu gibi dininin gereklerini yerine getirip getirmeme de özgürdür. Dileyen yerine getirir, dileyen yerine getirmez. Fakat kelimeyi şehadet veya kelimeyi tevhit ile ifade edilen imanın makbul bir iman olması için dil, kalp ve eylem birliğinin olması gerekir. Çünkü samimiyet ve içtenliğin göstergesi ameldir. Amel yoksa o kişinin imanının zayıf olduğuna hamledilir. Bu konuda Müslümanların durumu nedir diye baktığımızda, çoğunluğun sınıfta kaldığını söyleyebiliriz. Çünkü söz var fakat eylem yok. Böyle imanı Akif, sinede yük olarak kabul eder. Müslümanların en büyük sınavı bugün budur. Çoğunluk böyle olmakla beraber bunlara inancın gereklerini niye yerine getirmiyorsun dendiğinde, genelde “Dini vecibelerimi, dünya meşgalesi ve tembellikten yerine getiremiyorum. Maalesef en büyük eksikliğim bu” şeklinde cevap verildiğine şahit oluyoruz. Böyle diyene de bir şey diyemiyorsun. Çünkü eksikliğini biliyor.

Bunların dışında yani tembellikten dolayı dini vecibelerini yerine getirmeyenlerin dışında bir başka kesim daha var ki bunların sınavı daha büyüktür. Kim bunlar derseniz? Dilinden ayet ve hadisi düşürmeyen, referansını hep dinden alan, örneklerini hep İslam tarihinden veren, hep dinle yaşayan ve dini de kimseye vermeyen tiplerdir. Bunların imtihanı da söz ve eylem çelişkisi şeklinde kendini gösterir. Bu kesim için Saf süresi 2. ve 3. ayetinde geçen “Ey iman edenler, niçin yapmadığınızı söylersiniz. Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında çok çirkin bir davranıştır.” ayetlerini örnek olarak verebiliriz. İslam’a en büyük zararı verenler de bunlardır. Dine biraz ilgi duyanlar bu tiplerin söylem ve eylem çelişkisini görünce “Böyle Müslüman olacağıma olmayayım, daha iyi” diyebiliyor. Bu tipleri nasıl tanırız? Bunlar dinin ne kadar değeri varsa hoyratça kullanırlar. Öyle güzel konuşurlar ki sanırsın, dünyanın en iyi ve en dürüst insanıdır bunlar: Adaletten bahsederler ama adil değildirler. Ehliyet ve liyakatten dem vururlar ama sadakati liyakatin önüne geçirirler. Doğruluktan bahsederler ama doğru değildirler. Söz verirler, sözlerinde durmazlar. Şefkat ve merhamet derler ama acımasızlıkta nice zalimlere taş çıkartırlar. Yapıp ettiklerini, olduğundan farklı göstermeyi çok iyi bilirler. Başkasıyla mücadele ederken din hep yanlarındadır. Önce dini öne sürerler. Her kim yaptıklarını eleştirmeye kalkarsa; “Bakın, dinin bir emrine karşı çıkıyorlar. Bunlar din düşmanı. Aman ha…Fırsat bunların eline bir geçerse, ne yapacaklarını varın siz düşünün” diyerek aba altından sopa gösterirler. Hedef göstererek ayakta kalmayı becerirler…

Bana tembellik ve birtakım zaafları yüzünden dinin gereklerini yerine getiremeyen insanlar mı yoksa söylemleri hep din olan ama eylemleri söylemleriyle çelişen insanlar mı daha tehlikeli deseniz; hiç tereddütsüz, dini hoyratça emellerine alet edenler daha tehlikeli derim. Birinci kesimin zaafları kendisini bağlar. Zararı da kendilerinedir. Sorumluluklarını yerine getirememenin cezasını çekeceklerdir. Ama söz ve eylem çelişkisi içinde olanların vebali daha büyüktür. Çünkü burada dini kullanma vardır, insanları kandırma vardır. Böylelerinin çelişkilerini gördüğü halde eleştirmekten imtina eden ve görmezden gelen hatta bu tipleri ölümüne savunmaya kalkan insanların da vebali büyüktür.

Hasılı, söz ve eylem çelişkisi yönünden toplum olarak çok temiz değiliz. Toplumun her kesiminde böylelerine rastlamak mümkün. Ama toplumun affetmediği ve beyninin bir kenarına not ettiği kesim, dininin gereklerini yerine getirenden ziyade dinle yaşayan kesimdir. Çünkü bu tiplerin dini emellerine alet ettiği düşünülüyor.

* 01/10/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

23 Eylül 2021 Perşembe

Mesai ve Ders Saatleri *

Küresel ısınmanın kendisini iyiden iyiye hissettirmeye başladığı son yıllarda, her ne kadar yaz ve kış şeklinde iki mevsimi yaşasak da ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış şeklinde sıraladığımız dört mevsimimiz var. Genelde ilkbahar hoşumuza gitse de her mevsim sırayla gelir ve mevsimlerin bu şekilde dönmesinin sayısız faydaları vardır. Bu faydaları sayacak değilim. Yalnız şu kadarını söyleyeyim: Çoğu zaman planlamamızı havanın soğuk ve sıcak oluşuna ve giyim kuşamımızı da mevsim ve hava şartlarına göre yaparız. Aynı zamanda işlerimizi yaparken havanın aydınlanmasını ve kararmasını da dikkate alırız. Çünkü kış mevsiminde geceler uzun, gündüzler de bir o kadar kısa. Bundan dolayıdır ki enerjiden tasarruf sağlamak amacıyla, diğer ülkelerde olduğu gibi bu ülkede de uzun yıllar, saatler kışın geriye, ilkbaharla birlikte ileriye alınmıştır. Ülkemiz birkaç yıldır saatleri ileri ve geri alma işini bırakarak saati ileri saate sabitledi. Bu sabitleme ile birlikte yeni saate alışma, eski saati terk etme zorluğu da sona ermiş oldu.

Burada ileri ve geri saatin fayda ve zararını, ileri saate sabitlenmenin gerekliliği veya gereksizliği üzerinde durmayacağım. Değinmek istediğim iki husus var. Bunlardan biri, mesai saatleri, diğeri de ortaokul ve liselerin haftalık ders saatleri. Her ne hikmetse gündüzün uzun günlerinde de kısa günlerinde de 8 saat mesai var. Aynı şekilde haftalık ders saatleri de gündüzü kısa ve uzun günlerde de aynı. Burada ya ne olacaktı, elbette aynı olacak. Şayet aynı olmasa kargaşa meydana gelebilir, diyebilirsiniz. Burada az mesai yapılsın ve dersler daha az görülsün demek istemiyorum. İstediğim, nasıl ki birçok planlamamızı havanın kararmasına ve aydınlanmasına göre yapıyorsak, hem mesaileri hem de öğrencilerin haftalık gördüğü ders saatlerini, gündüzlerin kısa ve uzunluğuna göre ayarlayabiliriz. Bu ayarlama özellikle ikili öğretim yapan ortaokul ve liseler için çok elzemdir. Çünkü ortaokulların 35-36, liselerin 40 saat ders yükleri var haftalık. Ortaokullar günde en az 7, liseler ise 8 saat ders görmek zorundalar. Bu durumdaki okulların öğretmen ve öğrencileri, daha güneş doğmadan, zifiri karanlıkta okulun yolunu tutmak zorundalar. Öğle derse başlayan okulların öğretmen ve öğrencileri de yatsı ezanlarında hala okulda ders görmek zorunda kalıyorlar.

Ortaokul ve lise ders yüklerinin gerekli ve gereksiz derslerle artırıldığı, bu ders yükünün çocuklara ağır geldiği, hala normal öğretime geçememiş Türkiye şartlarına uygun olmadığı ve haftalık ders saatlerinin mutlaka azaltılması gerektiği düşüncemi şimdilik bir tarafa bırakıyorum. Mevcut ağır ders yükü ve mesailer için günlerin kısa olduğu kış günlerinde ne yapılabilir? Günlük işlenen 7-8 dersleri, 6-7 saat işleyecek şekilde planlama yapılabilir. İşlenmeyen bu dersler ise gündüzlerin uzamaya başladığı günlere ilave edilebilir. Yani okullar bu uzun günlerde 7-8 saat işlemeleri gereken dersleri 8-9 saat olarak işleyerek kışın işlenmeyen dersleri bu şekilde telafi edebilirler. Aynı şekilde 8 saat olan mesai, kış şartlarında 7, uzun günlerde ise 9 saat olacak şekilde planlanabilir.

Yetkililerimiz bu önerilerimi dikkate alır mı, almaz mı bilmiyorum ama üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Çünkü öğretmeni, öğrencisi ve diğer kamu çalışanları okul ve işyerlerine yakın yerlerde oturmuyor. Birçok öğrenci, servisle şehrin öbür ucundan okula geliyor. Bu öğrenciler servise binmek için karanlıkta yola düşmek zorunda kalıyorlar. Bu durum ise çok pedagojik olmasa gerek. Öğrenci ve diğer çalışanların psikolojisine uygun olan, güneşin doğmasından sonra okul ve işe gitmeleri, akşam ise güneş batmadan evlerinin yolunu tutmalarıdır. İnşallah ülkemiz böyle günleri de görür.

* 24/09/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

19 Eylül 2021 Pazar

Gözünü Sevdiğimin 2023’ü *

—Babacığım, beni evlendirsene.

—Tamam, evlendirelim. 

—Sağ ol babam. O zaman hazırlıklara başlayayım mı ben? 

—Tamam dedimse, o kadar değil. 

—Ne zaman ya? 

—2023'de. 

—...? 

*

—Bana bir araba lazım baba. Yardımcı olur musun? 

—Elbette evlat. 

—Sen çok yaşa baba. Gidip gelirken zor oluyor. Müjdeyi arkadaşlarıma haber vereyim. 

—Acele etme. Bekle biraz. 

—Bekleyeyim de ne zamana kadar? 

—2023'e kadar. 

—…?

*

—Biraz birikmişim var. Ev alacağım ama param yetmiyor. Biraz destek olur musun? 

—Olmaz olur muyum evlat. Ben senin babanım. Sana destek olmayacağım da kime olacağım. 

—Ver elini öpeyim baba. Oyalanmayayım o halde. Hemen bir emlakçıya gideyim. 

—O kadar da değil. Acele etme hemen. 

—Ya ne yapayım? 

—Bekle biraz. 

—Mesela? 

—2023'ü. 

*

—Babacığım, kızmazsan bir şey sorabilir miyim? 

—Kızmak ne mümkün. Buyur, istediğini sor. 

—Değişik zamanlarda bir büyüğüm olarak senden beni evlendirmeni, araba almanı, alacağım eve destek çıkmanı istedim. Hep 2023 dedin. 2023'e daha var iki yıl. Ben o zamana kadar evsiz barksız ve arabasız ne yapacağım. Halbuki hepsi acil. Haydi hepsini geçtim. Yaşım ilerliyor. Evlenmem lazım. Demir bile tavında dövülür. Tutturdun bir 2023 diye. 2023'e kadar kim öle kim kala. Ne istersem 2023 diyorsun. İnan, baba acıktım, yemek yiyelim diyemiyorum. Bekle 2023'ü diyeceksin diye. Gerçekten ne var bu 2023'de? Beni oyalıyor musun yoksa 2023'de bir gömü mü bulacaksın ya da bir yerden miras falan mı gelecek? 

—Söz verdim kızmayacağım diye ama kırıldım evlat. Bugüne kadar yemedim, içmedim. Sizler için saçlarımı süpürge ettim. Hala da sizin için çırpınıyorum. Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Şurada ne kaldı 2023'e? Biraz daha sabır. 

—Sabır da nereye kadar? Akranlarımın çocukları neredeyse askere gidecek. Ben hala bekar oğlu bekarım. Hala kiradayım, hala toplu taşımaya biniyorum. 

—Sabreden derviş muradına ermiş diye boşuna söylememişler. Çatlasan da patlasan da hedef ve hayallerimden ödün veremem. 2023 demişsem, o tarihi bekleyeceksin. Üstelik en yakın hedefim bu. Başka hedeflerim de var. Dua et, o tarihleri vermedim. 

—Neymiş o tarihler? 

—Bende ne hedef biter ne de tarih evlat. Mesela 2053 hedefim var, 2071 hedefim var, 2099 hedefim var. Var oğlu var. Başka babalarda böyle bir hedef bile yok. Babanla gurur duymalısın. 

—Çok sağ ol baba. Eksik olma. Olmazsa 2 sene daha sabredeyim. Şurada ne kaldı gerçekten. Maazallah hedefini bir ötelersen mesela, 2053 dersen, yandım demektir.  Bekleyeceğim beklemeye. Hoş, zaten başka seçeneğim de yok. Sahi 2023'ün sihri ne baba? Sakın 2023'de söylerim deme. Bunu bari şimdi söyle. 

—2023'de emekli olacağım evlat. Alacağım emekli ikramiyesini senin ve ailemin diğer fertlerinin ihtiyaçlarına harcayacağım. 

—...? 

—Oğlum oğlum! Ne oldu sana? Bir şeyler söylesene. Dut yemiş bülbüle döndün. 

—Bey bey, üzerine varma oğlanın. Bırak oğlanı kendi haline. Böyle kaynağı ve peşin parayı görünce ne yapsın oğlan. Bu müjde karşısında nutku tutuldu. 

*

Hasılı, günler, aylar geçti. Oğlumun yüzü gülmüyor. Halbuki verdiğim müjdelerle sevineceğini sanmıştım. Aynı evde iki yabancıyız nicedir. Bir sustu, pir sustu. Benden bir şey de istemiyor artık. Niye istesin ki. Oğlum mutlu olacak diye hedeflerimden ödün veremezdim ya. Bana evlat mı, hedef mi deseler, hedef derim. Çünkü insan prensipleriyle yaşar. Üstelik başım da çok rahat. Oğlumun bir şey istemeyeceği bu rahatlık 2023'e kadar sürecek. Sonrası ne olur bilmem. Emekli maaşım oğlumun isteklerine yeterse ne ala. Yetmezse, ne olacağını ben bile kestiremiyorum. Oğlan ağlasın, ben ağlayayım. İkimizin ağlaması yetmezse hep biz mi ağlayacağız? Biraz da anaları ağlasın. Oğlan da "Ağlarsa anam ağlar, başkası yalan ağlar" deyip dursun. 

* 22/09/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.