13 Eylül 2021 Pazartesi

Okul Türlerine İdeolojik Yaklaşım *

Eğitim ve öğretimimiz bu milletin ve devletin milli bir meselesidir. O yüzden maarifimizin başında milli ifadesi yer alır. Devlet ve millet, maarifimizin iyi olmasını ister. Bunun için her gelen hükümet eğitim ve öğretime el atar. Kimi radikal kararlar alır kimi de vaziyeti idare eder. Ama hiçbir hükümet eğitim ve öğretime ve okullara bugüne kadar bigane kalmadı. Sürekli sistem değişikliğine gidilir ve merkezi sınav sistemleriyle oynanır. Her hükümet zamanında olmasa da çoğu zaman yeni okul türleri açılarak eğitim ve öğretimde çıta yükseltilmek istenir ve okullara, bazı okul türlerine, eğitim ve öğretime ideolojik yaklaşır. Hepsinin bilinçaltında ve icraatlarında ideal gençlik yetiştirme anlayışı vardır. 

Maarifimizin başında millilik var ama nedense milli bir eğitim politikamız yok. Her gelen hükümetin millilik anlayışı da farklıdır. Bunu da  kendilerinin açtıkları veya bir projeye dönüştürdükleri okullara yaptıkları muameleden, söylem ve icraatlarından, Talim Terbiyeye yön vermelerinden, ders kitaplarında yaptıkları ilave ve çıkarmalardan, öğretim programları ve müfredat değişikliklerinden, koydukları seçmeli derslerden, belli kilit noktalara yaptıkları atamalardan anlayabiliyoruz.

Köy Enstitüleri ve öğretmen liseleri ve İHL'ler bir ihtiyaçtan ortaya çıkmış, milletin ihtiyacını gidermiş, toplumun her kesiminde olmasa da belli bir kesiminde karşılığı olan okullardır. Bu okullara milli ve bize özgü yaklaşılmaktan ve daha ileriye taşımaktan ziyade hükümetler, ideolojik yaklaşmışlar, belli bir misyon yüklemişler, buraları arka bahçeleri ve oy deposu olarak görmüşler. Bundan dolayıdır ki bu iki okul türü diğer okul türleri arasında farklı bir yere konmuş ve her devirde tartışılır olmuştur. Kimi kapatma, kapatamıyorsa biçip budamayı ve önüne engeller çıkarmak, kimi de bu okul türlerinin sayısını çoğaltmak için çaba göstermiştir. Nitekim belli bir zihniyetin kalesi ve oy deposu kabul edilen Köy Enstitüleri kapatılarak mevcut okullar öğretmen okullarına dönüştürülmüş. İHL'ler de her gelen iktidarın sınandığı okullar olmuştur. Öyle zaman gelmiştir ki bu okullar kapatılmaktan beter edilmiş, kolu kanadı kırılmıştır. Öyle zamanlar da gelmiştir ki bu okullar, kaliteyi düşürme ve kaliteyi yakalayamama riskine rağmen mantar gibi çoğaltılmıştır. Bu okulları kapatmaya çalışanlar da sayılarını çoğalmaya çalışanlar da aslında olaya hep ideolojik yaklaşmışlardır. Her iki zihniyet de bu ideolojik yaklaşımdan faydalanma yoluna gitmiştir. Aslında eğitimde açmazımız ve en büyük sorunumuz okul türleri arasında ayrım yapmak, onlara öz evlat veya üvey evlat muamelesi yapmak ve bu okulları kendi hallerine bırakmamaktır.

Köy Enstitüleri ve sonradan dönüştürülen öğretmen liseleri kapatıldı. Üzerinde durmaya gerek yok. İHL'ler de 2012 yılından itibaren İHO'larla birlikte çoğaltıldıkça çoğaltıldı. Okul sayısında doyuma ulaşılınca, son yıllarda adına ister nitelikli ister sınavlı ister başarılı ister gözde ister gelecek vadeden okullar densin, bu okullar proje okul kapsamına alındı ve şimdi bu okullar revaçta. Proje adına bu okulların ne ürettiği bilinmese de farklı okul türlerinde son yıllarda proje okulu olma ve açma yarışı var. Sanırım bütün umutlar bu proje okullarına bağlandı. Bugün bu okullara öz okul, diğerlerine üvey okul şeklinde bir bakışın olduğu sezilmektedir.

Proje okulları olsun olmaya. Çok da karşı değilim. İçime sinmeyen, proje okullarının sayısının artırılması, hep başarılı okulların bu kapsama alınması ve bu okulların her öğretmen ve idareciye açık olmaması. Madem proje okulları olacak. Niçin kenarda ve köşede başarısını bir türlü ispatlayamamış okul türleri proje okul kapsamına alınmaz? Bir gün adı sanı duyulmamış bir okul proje okul kapsamına alınır da seçerek alınan öğretmen ve idarecinin elinde bu okullar, başarılı okullar seviyesine yükselirse, bilin ki o idareci ve öğretmenlerin ellerinden öpeceğim. Hep başarılı okullar bu kapsama alındığına göre çok emek sarf etmeden başarılı olma ve hazıra konma anlayışının olduğu gözlerden kaçmamaktadır. Diyelim ki bundan amaç, bu başarılı okulların mevcut başarısını korumak ve daha iyiye götürmek murat ediliyor. Buna da tamam diyelim. O zaman bu başarılı okullarda her öğretmen ve idareci niçin görev yapmasın? Niçin karpuz seçer gibi idareci ve öğretmen seçiyoruz? Amaç, başarılı okullara, başarılı öğretmen ve idareci isteniyorsa; bunun yolu, bir zamanlar Anadolu liselerine öğretmen seçimi gibi istekliler arasında yazılı sınav yapmaktır. Sınavda başarılı olan öğretmen ve yöneticiler, bu okullarda belli bir süre görev yapmak için tercihte bulunsun. Belli bir yılın sonrasında bu proje öğretmenleri yeniden sınava tabi tutulsun. Burada, böyle bir sınavla bu okullara her zihniyetten öğretmen gelir, maazallah denirse; proje okul yöneticileri, çalışacakları öğretmenlerde sınav kriteri arasın. Herhalde bu yol, ideolojik yaklaşmanın ve öğretmenler arasında ayrım yapmanın önüne geçer.

Hasılı, hangi okul türü olursa olsun, okul türleri ve okullar bu milletin okullarıdır. Hepsinin misyonu ayrıdır. Bunları ellerimizle özene bezene büyütmemiz ve bunların başarılarıyla övünmemiz lazım. Bunun yolu da bu okulların uzun soluklu olması ve kurumsallaşmaları için okul türlerine ve okullara ideolojik yaklaşmamaktır. Hangi okul türü olursa olsun, onları, misyonları ve amaçlarıyla diğer okullar gibi kendi haline bırakmaktır. Birini öne çıkarmayalım, diğerini de geriye itmeyelim. Birine öz, diğerine üvey evlat muamelesi yapmayalım. Unutmayalım ki kardeşler arasındaki çoğu huzursuzluğun temelinde, anne ve babanın çocukları arasında yaptıkları ayrım yatar. Eğitim ve öğretimimizde milliliği esas alacaksak ve ilerleme kat edeceksek, okulları normal akışına bırakalım. Göreceksiniz, bir arpa boyu yol almayan maarifimiz harekete geçmek için yerinden kıpırdayacaktır. 

* 20/09/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

12 Eylül 2021 Pazar

"Şeddeli Yavrum" ve Yenmiş Elma

Bugünkü 2 saat 11 dakikalık Yaka-Köyceğiz-Akyokuş-Beyşehir Yolu ve Takkeli Dağ güzergahımın dönüşünde, Akyokuş mevkiine geldiğimde, Beyşehir'e doğru tırmanan bir araçtan, al biraz da sen faydalan dercesine atılan, yenmiş bir elmayla müşerref oldum.

Fırlatılıp atılan bu elma, kafamı sıyırıp geçti. Yol kenarındaki bariyerlere çarptıktan sonra yola doğru yuvarlanıp geldi.

Geçip gittikten sonra nasibim neymiş diye geri dönüp baktım. Sarı rengi görünce bir an için Mısır mı diye düşündüm. Mısır değildi. Ayılar armudu sever. Olsa olsa armuttur dedim. Altın olamazdı. Çünkü ayıların altınla işi olmazdı. İyice yaklaşınca resimde de gördüğünüz gibi elmaymış meğer.

İyice yemeden ve sıyırmadan attığına göre bu elmayı atan domuz olamazdı. Çünkü domuz sıyırıp atmaz, hepsini sünnetlerdi. Atan olsa olsa itibardan israf olmaz diyen, yemi fazla olan, yedikçe azan, azdıkça çevresine zarar verecek bir kıvama gelen insan müsveddesi  bir insan azmanı olmalı. İyi aile terbiyesi almış bu insanımızın paylaşımcı yönünü de burada değinmek isterim. Al biraz da sen kemir dercesine atmasından anlıyorum bunu. Belki de kendisi arabayla giderken herkesin arabayla geçip gittiği bu yoldan yürüyen tek kişi olarak beni görünce "Yazık, şu adama! Fakirlikten arabaya binemiyor ve hızlı hızlı yürüyor. Ne kadardır yürüyor, kim bilir. Deli gibi de acıkmıştır. Şu yediğimi ona atayım da yesin" demiş de olabilir. Merhametine ve acıma duygusuna da hayran kaldım. Belki de meyvenin pahalı olduğu günümüzde, bu elmayı atayım da çekirdeğinden yol kenarında elma yetişebilir, gelip geçen yiyebilir diye de düşünmüş olabilir. Bu da onun çevreci olduğuna işarettir. Bu yenmiş ve iyice sıyrılmamış elmadan kurt-kuş da faydalanabilir. İnşallah arabalar ezmez, belediyenin temizlik elemanları da gelip bunu çöp zannederek bu elmayı oradan kaldırmaya kalkmaz. Eğer böyle olursa, bu insanımız geri dönerken eserini attığı yerde göremezse, yaptığı bunca iyiliğe nankörlük yapılmış olur.

Hasılı, bir an için bu elmayı atan insanımıza kızsam da sakin kafayla düşündüğümde, yaptığı bu -ç-işin faydaları saymakla bitmez. Öyle demeyin, attığı taş da olabilirdi. Bereket taş değildi. Arabasında olan bu idi. Başka ne yapabilirdi ki. Bu arada keratanın avcılığı da benden pek iyi not aldı. Başımı sıyırıp geçmesi hareket halinde iken atmasından. Değilse tam isabet. 

Rahmetli Hasan Kıvrak'ın deyimiyle bu "Şeddeli yavrum", bana babamı hatırlattı. Babam "Orta yerde çok dolaşma yoksa ayağına tavuk pisliği bulaşır" derdi. Düşünsenize arabada yapıp ettiğini atsaydı... Yapar mı yapar. Daha neler demeyin. Yediği, içtiği, yapıp ettiği arabada elinde mi kalsaydı bu muhteremin? Atacak ki eli boş olacak, arabası da temiz olacak. Elma dediğiniz nedir ki sonra? Çevreyi mi kirletecek sanki? Ayrıca bugün yenmişini atan, yarın yenmemişini atar. Bugün, bugünün en ucuz meyvesini atan; yarın, incir veya kivi atabilir. Düşünebiliyor musunuz? En iyisi ben bu yolu boş bırakmayayım.

Seçmene Dikkat! *

Seçimler zamanında yapılırsa 2023'e doğru yavaş yavaş ilerliyoruz. Türkiye'de seçimlere aylar ve yıllar kala seçim atmosferine erken girildiği göz önüne alınırsa, şurada 2023 seçimlerine fazla bir zaman kalmadı diye düşünebiliriz. 

Yeni hükümet modeliyle, 2000 öncesi koalisyon dönemleri geride kalsa da şu an ki siyasi görünüm, parçalanmışlık ve umutsuzluk 2000 öncesini andırıyor. Aslında bu tür belirsizlikler ekonomik krizlerin tipik bir özelliğidir. Ne zaman bu ülkede ekonomik bir kriz olsa, hayat pahalılığı artsa, vatandaş ne yapalım, ne edelim diye düşünmeye başlar. Bu tür durumlarda, seçmenin bir kısmı tarafını belli edip mevcudu korumaya çalışır. Bir kısmı da bu durum yönetilebilir değil deyip karşı kutupta yer alarak rengini belli eder. İki kutup ya da cephede yer alan bu iki seçmen türü, iktidar olmak ya da iktidarı yerinden etmek için yeterli değil. Esas seçim sonuçlarını etkileyen, hükümetleri yerinden eden, başkasını iktidara taşıyan ise ortada dönüp dolaşan, bir o yöne bir bu yöne yönelen seçmen kitlesidir. Bu belirsiz seçmen kitlesi de az değildir. Ciddi araştırmalar yapılmasa da yapılsa bile kamuoyu ile paylaşılmayan araştırmalardan haberimiz olmasa da adı konmamış, mutfaklara ateş salan bu ekonomik krizde, güvenilir bir liman arayan renk vermeyen seçmen sayısında ciddi bir artışın olduğunu düşünüyorum. Bu seçmen kitlesi, mevcuttan umudunu kesmiş, alternatifleri de umut dağıtmayan, kutuplaşmış ya da kutuplaştırılmış siyasi yelpazeyi şimdilik sadece izliyor. Partiler sesi çok çıkan tarafgirlerden ziyade bu ortadaki kesime kulak verir, onların taleplerine cevap verir ve umut dağıtırsa, ortadaki seçmen kitlesi umut gördüğü tarafa yönelecektir.

İktidarı devam ettirmek veya iktidar olmak isteyenlerin kulak vereceği bir kesim de ilk defa oy verecek, adına "Z" denilen nesildir. Bugüne kadar ne iktidarın ne de muhalefetin bu nesli çözebildiğini sanmıyorum. Hoş, bu nesil, ne sır veriyor ne de ser. Bu neslin oranı da seçim sonuçlarını derinden etkileyecek kadar yüksek. Ülke siyasetine yön vereceklerin, bu neslin dilini anlamak, onların taleplerini öğrenmek, taleplerine kulak vermek, sorunlarına özellikle genç işsiz sorununa çözüm bulmak için çok kafa yorması gerekir.

Seçimlerde ciddi olarak düşülmesi gereken bir üçüncü kesim daha var. Bunlar da sandığa gitmeyecek kesimdir. Sandığa gitmeyen bu ülkede ilk defa olmayacak. Hangi seçim olursa olsun, yüzde 5 ile 10 arasında değişen bir vatandaş kitlesi seçimleri protesto ederek sandığa gitmiyor. 2023 seçimlerinde bu protesto oylarında artış olacağını düşünüyorum. Çünkü daha önce oy vermiş, bu seçimde sandığa gitmeyeceğini sessiz dinlendiren yabana atılmayacak bir kesim daha geliyor. Bunlar, iktidardan umudunu kesmiş, muhalefeti alternatif görmeyen kesimdir. Gönülleri mevcut iktidardan yana olmakla beraber iktidarın yıpranmadan da öte iyice savrulduğunu düşünüyor. Ki bu kesim bugüne kadar muhalefet cephesine hep soğuk bakmış ve oy vermemiş kesimdir. İktidar ve iktidar taraftarlarının, ”Neleri eksik? Biz geçmişe oranla bu ülkeye çok şey yaptık. Nankörlük yapmasınlar” demeyi bir tarafa bırakmasında fayda var. Çünkü mesele sadece karın doyurmaktan ibaret değil: Söz verilmiş, yerine getirilmemiş sözler var. Bundan sonraya dair ne yapılacaksa ne müjde veriliyorsa, sürekli 2023'e ötelenen vaat ve müjdeler var. Atama, yükselme ve alımlardaki tercih, işsizlik, geçim sıkıntısı, işini kaybetmiş, damga yemiş ve sakıncalı piyade kabul edilen kişilerin çokluğu vs. durumlar çözüm bekliyor. Şimdiki hali ve geleceği tozpembe göstermeye, kararsızların ve sandığı protesto edeceklerin karnı tok görünüyor. 

Hasılı, bu seçimi kotarmak isteyenlerin; halkı kutuplaştırmadan, üsluplarına dikkat ederek; kararsızları, yeni protesto oy verecekleri, "Z neslini" ve işini şu ya da bu şekilde kaybetmiş ya da kaybettirilmiş kesimi kazanacak ve her geçen gün beli büken hayat pahalılığına çözüm üretmeleri gerekiyor. Bunlar halının altına süpürülür, orta yerde güllük gülistanlık bir hayat var tablosu çizilirse 2023 sandığında kim kalır, sandıktan kim çıkar, bekleyip göreceğiz. 

* 18/09/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.