9 Haziran 2021 Çarşamba

Peker ve Ben *

Bana dönüp dönüp "Her konuda yazdın, Peker hakkında niye yazmıyorsun?" diyorlar. Tamam, yazayım da ne yazayım? Çünkü tanımıyorum kendisini. Haydi yazdım diyelim. Nasıl yazarım? Çünkü hakkında yazmak büyük cesaret ister.

Tanımıyorum. Çünkü bugüne kadar kendisiyle hiç teşriki mesaim olmadı. Ben yerin üstünde yaşıyorum, o ise -denildiğine göre- yeraltı dünyasının insanıymış. Hoş, yeraltı dünyasının insanı deseler de böyleleri yeraltında değil, yer üstünde yaşıyormuş ama olsun. Yer üstündekileri daha doğru dürüst tanıyamadım ki yeraltındakileri tanıyayım. Yeraltı ile ilgili bildiğim tek şey, “Bu dünyanın üstü varsa bir de altı var” sözüdür. Bu da öbür dünya için söylenir.

Kendisiyle ortak bir yemek yemişliğimiz yok. O kadar kahve dağıtmış. Hiç kahvesi nasip olmadı ki kırk yıl hatırını güdeyim.  Düğün yapmış, davetliler arasında yoktum. Zira çağrılmadım. Bir fotoğraf karemiz bile yok. Ne yolculuk yaptım ne komşuluk ne de alışveriş. Ne iş yapar bilmem ama anlattıklarından anladığıma göre zengin mi zengin. Bu değirmenin suyu nereden bilmiyorum ama deli para kazanmış. Anladığım kadarıyla bitek değirmenlere yelken açmış. Üstelik eli de açık. Çevresine vermiş de vermiş. Bu arada yatırımlarını da iyi yerlere yapmış. Haydan geleni huya harcamış. Kazandığı paranın bir kısmını her seçim öncesi ayni ve nakdi olarak dağıtmış ama bana bir kuruşu nasip olmadı. Zira 2015 yılında bir grup arkadaşla tatil için gittiğimiz Bodrum’da kaldığımız otelin parasını da kendimiz ödedik. Biraz da şu gariban faydalansın demedi. Yani bana zırnık koklatmadı. Böyle zenginliği ne yapayım ben.

Kendisini hiç mi tanımıyorum? Tanımıyorum diyeceğim ama bir sonraki videosunda “Nasıl tanımazsın, videomu da mı izlemedin, HTS kayıtlarına bakın” diyebilir. Ondan sonra aldım mı başıma belayı. En iyisi, o beni videosuna misafir edinmeden ben itiraf edeyim:  Tüm tanışıklığım, izlediğim son üç videosundan ibaret. Bir de yandan tanışıklığımız var. Daha doğrusu adamlarıyla. Bunu da söylemeliyim. Çünkü “Adamlarım seni tanıyor” diyebilir. Videolardan önce ismini ilk defa 15 Temmuz gecelerinden bir gece Celalettin Rumi Meydanında demokrasi nöbeti tutarken duydum. Biz meydanda beklerken önümüzden organize bir grup geçti. Yanımdakine kim bunlar dediğimde, “Peker'in adamları” dedi. Şimdi ben o adamları görsem tanımam, onlar da beni tanımazlar. Hasılı tüm tanışıklığım bu kadar.

Diyelim ki tanıdım. Hakkında yazı yazmak cesaret ister. Çünkü kim, ben Peker’i tanımıyorum diyorsa; kimin ne yaptığını, nereye girip çıktığını, hangi otelde kimlerle tatil yaptığını, otelin parasını kimlerin ödediğini, kimin kiminle tanıştığını, ne işler çevirdiğini, ne konuştuklarını tarih ve saat vererek bir pazar sabahı söylüyor. Hızını alamayıp “Namusum, şerefim üzerine yemin ediyorum” diyenlerle çektiği videoyu yayımlıyor. Sadece bununla kalsa… İyi soru sormayanı, iyi soru soracak olanın sözünü kesen gazeteciyi de kara listeye alıyor. Hakkında TV veya youtube’da kim bir şey söylese, aynı anda tweet atarak cevap veriyor. Doğrusu bu diyor. Hiçbir şey demese bile “Seninle haftaya görüşeceğiz. Zira seni misafir edeceğim” diyor. Dediğini de yapıyor. Gerçekten misafir ediyor. Misafirine ne ikram eder bilemiyorum. Çünkü misafir umduğunu değil, bulduğunu yer. Kim ne yiyorsa bir bakmışsın, dut yemiş bülbüle dönüyor, derin bir sessizliğe bürünüyor: Ya tatile çıkıyor ya evine kapanıyor ya da yaptığı işi bırakıyor. Bu durumda hakkında nasıl yazı yazabilirim. Tüm cesaretimi toplayarak yazdım diyelim. Gördüğüm kadarıyla karesine girenlerin çoğuna lakap takıyor. Bu yaştan sonra bana layık göreceği lakaba katlanamam.

Bana ne biçim gazetecisin? Madem korkuyorsun, niye gazeteci oldun diyebilirsiniz. Susan sadece ben miyim mübarekler! Benim dışımda medyanın kahir ekseriyeti susuyor, savcılar susuyor, siyasiler vs herkes susuyor. Yani konuşması ve harekete geçmesi gerekenler de susuyor. Gördüğüm kadarıyla herkes nefesini tutmuş, filmi izliyor. Bu sessizlik fırtına öncesi sessizliğe benziyor. Filmi izleyenler de çeşit çeşit. Kimi zevkten dört köşe kimi sıra bana da gelir mi diyor kimi böyle olmamalıydı diye üzülüyor. Filmin sonu nasıl biter, bu cenazeyi kim kaldırır bilmiyorum ama tek bildiğim, filmin sonunun ne şekilde biteceğini bilmediğim. Ötesini de istemeyin benden. Zira dolduruşa getiremezsiniz beni.

*11/06/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

2 Haziran 2021 Çarşamba

Sen misin İşkembe Alan!

Her çarşıya çıkışımda, aklımın bir köşesinde işkembeciye uğramak geçer. İşkembe-i kübradan atmayı sevdiğimden midir, işkembe yemeyi de çok severim. Her gün önüme konsa yaz-kış demeden bıkıp usanmadan yerim. Salgın nedeniyle uzun süredir çarşıya çıkamayınca işkembeye özlemim her geçen gün arttı.

Mayıs ayının son günü Karatay Terminalinden Alaeddin’e doğru yürürken ne alayım derken kendimi çok zorlamadım. Ayağım sakatat satıcısına doğru götürdü beni. Dükkana girmeden evi bir arayayım dedim. Çünkü ne de olsa havalar ısındı. İşin ucunda bir de aile saadetinin bozulması var. Telefonuma cevap veren olmadı. Esnaf dükkanının önünde bekleyemezdim. Ne olacaksa olsun dedim. Tüm cesaretimi toplayarak bir kilo işkembe aldım ve çıktım.

Alaeddin’e doğru yürürken telefonuma dönüş yapıldı. İşkembe alayım mı diyecektim. Geçti artık. Aldım geliyorum, dedim. Sen misin alan. Bundan sonrasını söylememe gerek var mı? Zira aile sırrıdır. Ama ısrarınıza dayanamam. “Efendim, yaz günü işkembe gider miymiş? Kokusu fena olurmuş, çabuk bozulurmuş. Madem aldın, kendin doğra, kendin temizle, kendin pişir, kendin ye, gibi şeyleri bu kulaklar duydu. Anlamadığım, bu yaz günü işkembe satanlara niye kızmazlar da alana kızarlar, anlamadım gitti. Bu ülkede bir de kadına şiddetten bahsederler. Hiç erkeğin uğradığı şiddete değinen var mı? Neyse bu durum ayrı bir konu. Kadınların yanında esememiz okunmuyor vesselam.

Bu durumda işkembeyi ne yapabilirdim? Geri versem, el adama ne der? Çöpe atsam, nimet -bir de işkembe- çöpe atılır mı? Ama bu durumda eve nasıl gidecektim? Elim mahkum, gidecektim ama nasıl? Aklıma başka alışverişler geldi. Başka başka şeyler alırsam, işkembeden dolayı üzerime yönelecek şiddetin kuvvetini azaltabilirdim. Girdim bir yere. Şunu ver, bunu ver, şundan alayım, bundan da ver derken aldıklarım 139,25 TL tuttu. Fiyatların uçuştuğu bu bol enflasyonlu dönemde yaptığım bu ilave alışveriş içime oturdu ama yapılacak bir şey yok bu durumda. Zira zaman parayı düşünme zamanı değil. Hasılı, 15 liralık işkembe harcamam, bana pahalıya patladı.

Eve gitmeye biraz daha güvenim geldi. Yine de üzerimde bir suçluluk psikolojisi var. Kapıdan girerken işkembeyle birlikte aldıklarımı uzattım. Elim kalabalık olunca güler yüzle karşılandım. Dedim yırttım. Bunda işkembe aldığımı daha eve gelmeden haber vermemin katkısı olduğunu düşünüyorum. Çünkü ben eve gelinceye kadar kızgınlık, yerini soğumaya bırakmış. Düşünsenize, eve gelince işkembe aldım deyip uzatsaydım, belki işkembeyi midem yerine başım yerdi. Ondan sonra ayıkla pirincin taşını. Polise gidemezdim. Gittim diyelim. Benim beyanımın irapta mahalli olmazdı. 

Neyse yorgunluğun ardından, yediğim akşam yemeğinin üzerine bir rehavet çökse de yemekten önce tuzlu suya konan ve yanına bırakılan birden fazla bıçağı görünce mutfaktaki işimin bitmediğini anladım. Yoruldukça bıçak değiştirecektim artık. İhaleyi işkembe sevmeyen ve yemeyen oğlana yıkmak istedim. Hiç oralı olmadı. Yiyecek olan doğrasın der gibiydi. Kolları sıvadım. Ya Allah ya bismillah diyerek doğramaya başladım. Bu arada işkembe doğramamın da fena olmadığını gördüm. Nereden mi biliyorum. İşkembe yerine parmaklarımı doğramadığımdan belli değil mi? Bir hamarat edasıyla çalışan beni gören içişleri bakanı da yardım etti ve yıkadı. İşkembemiz pişmeye hazır hale geldi.

Çayımı yudumlarken açtığım haberlerde, Türkiye ekonomisinin ilk çeyrekte yüzde yedi büyüdüğü haberini izleyince bugünkü alışverişi boşu boşuna yapmadığımı anladım. Demek ki içime dammış ve alım gücüm artmış. Bir sevindim bir sevindim. Nasıl sevinmem. Büyümeden kaynaklı hem alışverişimi yaptım hem de yaz günü eve getirdiğim işkembeden dolayı bir aile faciası yaşamadım. Çayı diğer günlerden daha zevkli ben içmeyeyim de kim içsin.

Hasılı, siz benim gibi değilsiniz. Zira kazaklığınız yüzünüzden okunuyor. Size sözüm yok. İçinizde benim gibi olanlarınız varsa işkembeyle eve girmenin yolunu öğrendiniz. Başka söze ne hacet…

Bu arada işkembemiz ertesi günü pişti. Yazın da yeniyormuş. Afiyetle yedik. Kızan da yedi, yemeyen de. Tavsiye ederim. Hem ucuz hem hesaplı. Hazır yüzde yedi büyümüşken değerlendirin derim.

31 Mayıs 2021 Pazartesi

Şüyuu ve Vuku *

Devlet memurları ve devlet adına iş yapanlar, sorumluluk alanlarıyla ilgili işlemleri bağlı bulundukları mevzuat çerçevesinde yerine getirirler. Her kamu görevlisi ve kamu yararına iş yapanlar, işlerini mevzuata göre  yaparlarken aynı zamanda suç olmanın dışında amirinin verdiği diğer görevleri de yapmakla yükümlüdürler. Memur işini yapmaz, savsaklar, özen göstermez veya denetimlerde bir eksikliği ortaya çıkar ise ilgili mevzuat çerçevesinde hakkında inceleme ve soruşturma başlatılır. Suçlu bulunursa disiplin amiri/kurulu tarafından kendisine uyarı, kınama, maaş kesim, kademe ilerleme ve kamu görevinden ihraç gibi çeşitli cezalar verilir. Memurun işlediği suçta, adli boyut varsa yargılanması için ilin valisinden yargılanma izni alınır. Hakkında inceleme ve soruşturma yapılan memurun delilleri karartma, yok etme şüphesi olursa ilgili memur, soruşturmanın selameti için geçici olarak açığa alınır. Bunun dışında herhangi bir vatandaş, bir kurum veya kurumda çalışan herhangi bir görevli hakkında CİMER vs aracılığıyla bir şikayette bulunduğu takdirde, şikayete konu olan hususlarda kendisine inceleme başlatılabiliyor. Mevzuatta adı, soyadı ve adresi olmayan şikayetçilerin dilekçeleri işleme alınmaz denmesine rağmen iddialar önemli ise ilgili memur hakkında yine inceleme ve soruşturma başlatılır. Yani memurla ilgili herhangi bir isnat, iddia varsa soruşturulur. 

Anlattıklarımdan, hakkında inceleme ve soruşturma yapılan memur mutlaka ceza alır anlamı çıkmasın. Memurun savunması yeterli görülür veya hakkındaki iddialar sübut bulmaz ise memura ceza verilmez. Tüm bu anlattıklarımı devlet memurları, kamu çalışanları, kamu yararına iş yapanlar bilirler. Çünkü devlet, memurunu korumakla birlikte aynı zamanda hakkındaki iddiaları da araştırır. Hakkında iddia olduğu halde bir devlet memuru hakkında inceleme, araştırma ve soruşturma açılmazsa o memur töhmet altında kalır. Toplum nezdinde o kimse korunuyor, arkası kalın serzenişleri ve dedikoduları alır gider. Bu da şüyuu vukuundan beter bir durumdur. Böyle bir durumla karşılaşmayı hiçbir memur istemez. Çünkü zor bir durumdur. Devlet memuru hakkında ortaya atılan iddialar, iftira bile olsa yetkili makamların inceleme ve soruşturma başlatmasında fayda vardır. Çünkü bu yol ile kendisini temize çıkarma durumu söz konusudur. Bu da memurun elini rahatlatır ve memur bir itibar kaybına uğramadığı gibi zedelenen itibarını yeniden kazanmış olur.

Devlet memurları ve devlet adına amme görevi yapanlar, haklarında iddia edilen herhangi bir şikayet sonucunda, disiplin yönünden bir inceleme ve gerekiyorsa soruşturmadan geçiriliyorsa, adli yönden yargılanabiliyorsa aynı durum siyasiler için de geçerli olması lazım. Çünkü zaman zaman iktidar, ana muhalefet ve muhalefet, mecliste grubu bulunsun veya bulunmasın siyasi partilerde görev yapanlara yönelik basına düşen iddialar söz konusu olabiliyor. Bu iddiaların aslı astarı olmayabilir, iftira olabilir. Birileri, ilgili kişi ya da partisi üzerinde bir algı oluşturmak isteyebilir. Bu gibi durumlarda devletin ilgili kişi ve kurumları harekete geçip soruşturma başlatmalı. Partisi de töhmet altında kalan partilisi için gerekli soruşturmanın ve yargılamanın yapılmasını talep etmeli. “Bizim arkadaşımız bunu yapmaz, bu tamamen bir iftiradır; bu, partimize çekilen bir operasyondur” demek suretiyle korumaya çalışmak ilgili kişi hakkındaki şüpheleri dağıtmaz hatta artırır, dedikodu alır, başını gider. Bu da partileri lekeler ve yıpratır. 

*02/06/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.