21 Kasım 2020 Cumartesi

Parkta Kahvaltı Keyfi *

 Yürüyüş rotamı bazen evimin yakınındaki meşhur parka çeviririm. 800 metre yazılı parkurda 10 tur atarım. Ayaklarım, tutturduğum bir tempo ile parkuru arşınlarken zaman zaman gözüm kamelyalara kayar. Niyetim, yürüyüşümü sonlandırdıktan sonra boş bir kamelya bulup orada teşehhüt miktarı soluklanmak.

Ama boş kamelya bulmak ne mümkün. Grubun biri gidiyor, diğeri geliyor. Zira kamelyalar sabahtan akşama kadar birçok gruba ev sahipliği yapıyor. Gelen gruplar, gelip geçenin soluklanmak için oturduğu gruplardan oluşmuyor. Çoğunluk, planlı ve programlı bir şekilde kimi arabasıyla kimi de yürüyerek gelip kamelyalara bir bir yerleşiyor. Hiçbirinin de eli boş değil. Hepsi hazırlıklı geliyor.

Yeter ki eşleri işe gitmiş olsun. Eşlerini işe gönderdikten sonra mutfağa inerek tüm hünerlerini sergiliyorlar. El emeği, göz nuru ve el yapımı nevalelerini, kurdukları sofranın üzerine boşaltıyorlar. Menüde kavun bile var. Milli içeceğimiz çayı söylemeye gerek yok. Ye ye bitmiyor. Zaten aceleleri de yok. Öğleye hatta öğle sonrasına kadar devam ediyor parktaki bu kahvaltı keyfi. Altı iyi dolunca muhabbet de çok koyu oluyor. Ne konuştuklarını en iyi kamelyalar bilir. Üzerine demli çay da çok iyi gider. Kahvaltı dediğin böyle olur, düşman çatlatan cinsten. Öyle sabahın köründe işe gidecek eşle birlikte kalkıp kahvaltı hazırlayıp kahvaltı yapmak, olacak şey değil.

Ağırlık müdavimlere bakınca sanırsın ki belediye bu parkları bunlar kahvaltı yapsın diye yapmış.

Parkın öğleden sonraki sakinleri ise yine eş-dost, yakın/uzak akraba, komşu ve gün arkadaşları... Bunların menüsü de zengin. Üzerine içilecek çay öncesi günlerde, ne yeniyorsa onlar var. Tek eksikleri kuş sütü. İnşallah o da olur bir gün. Öğle saatlerinde başlayan bu yemek, öğle ve akşam yemeğini kapsayacak şekilde akşam saatlerine kadar muhabbetle birlikte devam eder.  Muhabbeti bozan tek şey, akşama eve gelecek eşin işten aç gelmesi. Ha akşam yemeğini de sabah kahvaltısını işinde yaptığı gibi yiyerek gelse kıyamet mi kopar…

Neyse pandemiye rağmen parkta kahvaltı ve yemek keyfi hız kesmeden bu şekil devam etti.

Ama bugünlerde salgına bile meydan okuyan yemeli-içmeli park muhabbetleri bugünlerde kesildi. Ne kahvaltı yapan var ne yemek yemeye gelen ne de oturmaya gelen.  Yasak mı geldi? Hayır. Müdavimlerin parktan aldıkları zevk ve keyif sona mı erdi? Hayır. Kahvaltı yapmayı mı bıraktılar? Hayır.

Parkın bu müdavimlerini, parkta kahvaltı yapmaktan alıkoyan havaların soğumasıdır. Havalar soğuğunca parklar bir ıssız ve sakinleşti. Parkın tek kalabalık edenleri, tek tük yürüyüş yapanlar ve ağaçlardan dökülen yaprakları süpürmeye çalışan belediye görevlileri. Ne de olsa hazan mevsimindeyiz.

İşte beni üzen de bu. Üzüntüm, bizi kışa hazırlayan sonbahara değil, kışın cep yakacak doğalgaz fiyatlarına değil: Eşlerini işe gönderdikten sonra eşsiz kahvaltı yapanların bu keyiften, havalar ısınıncaya kadar mahrum kalacak olmalarıdır. Buna yürek mi dayanır? Ben size durumu arz etmeye çalıştım. Benim üzüldüğüm kadar biraz da siz üzülün.

*23/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

 

 

 


20 Kasım 2020 Cuma

Karşınızda Bir Ekonomi Uzmanı Var

Cahili olduğum konulardan biri de ekonomi ve mali işlerdi. Siz buna üçkâğıt ekonomisi de diyebilirsiniz. Ama yaşadığım süreçte ekonominin gidişatını ve yönetimini seyrede seyrede ekonominin uzmanı oldum. Artık ülkenin ekonomisini bana teslim ederseniz, ülkeyi ve sizleri asla mağdur etmem.

Nasıl yapacaksın derseniz;

Çok basit. Bunu aslında siz de yapabilirsiniz. Bunun için illa ekonomi, maliye ve işletme okumanız gerekmiyor.

√ Piyasalarda iç veya dış kaynaklı bir çalkalanma olup TL'ye karşı döviz yükselişe geçtiğinde, bu yükseliş nerede durur diye herkes bir tedirginlik içerisine girince ben istifimi bozmadığım gibi rahatımdan da hiç ödün vermem. Soğukkanlılığımı koruyarak bir hakem edasıyla seyrederim sadece. Niçin seyretmeyeyim ki... Çünkü ne döviz borcum var ne de kazancım dövizledir. Bu durumda bana düşen seyirdir. Öyle bir seyrederim ki bu seyrime doyum olmaz. Döviz her gün rekor üzerine rekor kırar. Ben yine kılımı kıpırdatmam. Ne zamana kadar seyrederim? Döviz, belirlenen kritik eşiği aşıncaya kadar beklerim. Baktım kritik eşik aşıldı. Merkez Bankasına, döviz satışı yaptırarak dövizi baskı altına almaya çalışırım. Benim döviz sattığımı gören piyasanın ateşi bir nebze de olsa düşer. Bu yolu MB rezervlerini bitirinceye kadar zaman zaman denerim.

√ Baktım olmuyor mu? Piyasa, faiz beklentisi içerisine mi girdi? Enflasyonu tetikleyeceği için faizde bir değişikliğe gitmem. Zira faiz lobisine kolay kolay teslim olmam. Hatta faizi indiririm. Bu durumda döviz yine fırlarmış. Fırlarsa fırlasın. Umurumda sanki! Ayrıca her şey kontrolüm altındadır. İstersem dövizi indiririm. Ama benim tek derdim, milli ve bağımsız bir ekonomiye geçmektir. Bunun için de ihracatı artırıp ithalatın azalmasını sağlamam gerek. Bu da dövizin yükselmesine bağlıdır. Bunu anlamayanlar sadece konuşur. Konuşsun. Zira onlar konuşur, ben ise yapılması gerekeni yapmayarak yeni bir icraata imza atarım. Böylece hep gündemde kalırım.

√ Yapmam gerekenlere zamanında tepki vermeyerek hiçbir insana nasip olmayacak şekilde dövizin yükselmesine en büyük katkıyı verdikten sonra baktım, halkın tepesi mi atacak, bana güvenenler mahcup mu olacak. Yerimde çakılıp kalmam. Herhangi bir gerekçe ile görevimi bırakır, dövizin tepetaklak aşağıya inmesine katkı veririm. Gördüğünüz gibi dövizi yükselten de benim, indiren de. Halbuki bunu yapabileceğime benden başka kimse inanmamıştı.

√ Ardımdan yerime gelen halefim, piyasaların beklentisine cevap vererek faizi yükseltir, dövizi düşürürmüş, piyasaları rahatlatırmış…hiç umurumda değil. Ben köşeme çekilerek yine seyre devam ederim.

Gördüğünüz gibi ekonomi yönetimim seyirden ibarettir. Benim bu seyrim ekonomiyi batırırmış, çıkarırmış, bunu hiç mesele edinmeden seyir işime devam ederim. Zira seyir gibisi yoktur ve seyir, benim işimdir.

Sanırım, ekonomi konusunda uzmanlığıma inandınız.

Size iyi seyirler!

18 Kasım 2020 Çarşamba

Yeniden Başa Döndük *

Malumunuz 2020 Mart’ından beri koronavirüsten korunma amacıyla bir olağanüstü dönemi yaşamaya devam ediyoruz. Salgın yayılmasın diye Bilim Kurulu’nun önerisiyle devlet, bir dizi kısıtlamalara gitti. Hazirandan önce 25 gün civarında sokağa çıkma yasağı ile müşerref olduk. Salgını tetikleme riski bulunan birçok sektör kepenk kapattı. Haziran sonrası, geçtiğimiz “Kontrollü sosyal hayat”a rağmen birçok sektör salgından etkilenmeye devam ediyor. Okullar kademeli olarak açıldı, açılıyor derken vaka sayısının iyice artması sonucu birçok şeye yasak geldiği gibi yüz yüze eğitime de yasak geldi.

Burada, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından salı akşamı açıklanan yasakları tek tek yer vermeyeceğim. Konan kısıtlılıklara göz atınca; kasım ayında, biz yeniden yasaklarla tanıştığımız mart ayına yani başa döndük. Sekiz aydır o kadar zorluğa katlandık. Aşı bulundu, inşallah bu olağanüstü durum en kısa zamanda ortadan kalkar derken sil baştan, başa dönünce nedense aklıma bir borsa fıkrası geldi: (Fıkrada geçen mide bulandırıcı kelime ve ifadelerden dolayı okuyucularımdan özür dilerim.)

“Bir borsacı, yanına yetiştirmek üzere yeni bir çırak alır. Birlikte bir parka gezintiye çıkarlar. Usta borsacı, borsanın inceliklerini anlatır çırağına ve aralarında şu konuşma geçer:

 — Bak evladım! Borsayı iyi değerlendireceksin. Fırsatları lehine çevirmeyi bileceksin. Ayağına gelen fırsatları asla geri tepmeyeceksin.

— Tamam, ustam!

(Bu arada parkın girişine gelirler. Usta, yerde bir köpek pisliği görür ve talebesine)

— İşte fırsat ayağına geldi. Şu köpek pisliğini yala ve al bir milyarı benden.
— 
Ustam olur mu öyle şey, pislik yalanır mı?

— Niye yalanmasın? Zira borsa fırsatları değerlendirme yeridir. İşte sana fırsat!

(Çırak, çaresiz köpek pisliğini yalar. Karşılığında ustasının uzattığı bir milyarı cebine koyar. Ağzı batsa da iş yapmadan kazandığı para, hoşuna gider.)

Yürürlerken parkın çıkışına gelirler. Çırak hemen ustasına seslenir:

— Ustam, aha bir köpek pisliği daha! Madem fırsatları değerlendireceğiz. Haydi, bu pisliği yala ve al bir milyarı benden.

Ustası da pisliği yalar. Çırak, az önce kendisinin verdiği bir milyarı ustasına geri verir. Az daha yürürler. Çırak şaşkınlıkla:

— Ustam! Senin bir milyar sen de benim bir milyar da bende. Köpeğin pisliği de ağzımızda kaldı. Biz bu pisliği niye yedik ve ne anladık bu işten?
— Öyle deme!
Tamam, senin bir milyar sende, benimki de bende. Köpeğim pisliği de ağzımızda ama biz böyle yapmakla borsaya iki milyarlık işlem hacmi gerçekleştirdik.

Çırak bir şey anlamasa da anlamış görünür ve yollarına devam ederler.”

Sahi, biz yeniden kısıtlama ve yasakların olduğu ilk güne döneceksek o kadar zorluğu, kısıtlama ve yasağı niye yaşadık? Koronavirüs hastalığının, ölümlerin bir gerçek olduğunu kabul etmekle beraber bunun arkasında bir oyun oynandığını, biz hiç evlerimizden çıkmasak da çıkıp kurallara harfiyen uymuş olsak da virüsün yayılmaya devam edeceğini, ülkelerin ve bizlerin de ister gönüllü ister zorunlu bu oyunun birer figürü olduğumuzu bir kenara bırakıyorum. Çünkü bizi aşan şeyler bunlar. Bu durumda ne yapılır, bilmiyorum ama en azından bu salgını zamana yayarak hafif atlatabiliriz. Böylece ekonomimiz iyice felç olmaz. Bunun için de yetkililerin koyduğu kuralarla uymaktan başka çaremiz yok. İçimizdeki kural tanımayan sorumsuzlar! Bırakıverin artık şu aymazlığı. Unutmayın ki yeni gelen bu kısıtlamalar sizin eserinizdir.

*20/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.