Ana içeriğe atla

Karşınızda Bir Ekonomi Uzmanı Var

Cahili olduğum konulardan biri de ekonomi ve mali işlerdi. Siz buna üçkâğıt ekonomisi de diyebilirsiniz. Ama yaşadığım süreçte ekonominin gidişatını ve yönetimini seyrede seyrede ekonominin uzmanı oldum. Artık ülkenin ekonomisini bana teslim ederseniz, ülkeyi ve sizleri asla mağdur etmem.

Nasıl yapacaksın derseniz;

Çok basit. Bunu aslında siz de yapabilirsiniz. Bunun için illa ekonomi, maliye ve işletme okumanız gerekmiyor.

√ Piyasalarda iç veya dış kaynaklı bir çalkalanma olup TL'ye karşı döviz yükselişe geçtiğinde, bu yükseliş nerede durur diye herkes bir tedirginlik içerisine girince ben istifimi bozmadığım gibi rahatımdan da hiç ödün vermem. Soğukkanlılığımı koruyarak bir hakem edasıyla seyrederim sadece. Niçin seyretmeyeyim ki... Çünkü ne döviz borcum var ne de kazancım dövizledir. Bu durumda bana düşen seyirdir. Öyle bir seyrederim ki bu seyrime doyum olmaz. Döviz her gün rekor üzerine rekor kırar. Ben yine kılımı kıpırdatmam. Ne zamana kadar seyrederim? Döviz, belirlenen kritik eşiği aşıncaya kadar beklerim. Baktım kritik eşik aşıldı. Merkez Bankasına, döviz satışı yaptırarak dövizi baskı altına almaya çalışırım. Benim döviz sattığımı gören piyasanın ateşi bir nebze de olsa düşer. Bu yolu MB rezervlerini bitirinceye kadar zaman zaman denerim.

√ Baktım olmuyor mu? Piyasa, faiz beklentisi içerisine mi girdi? Enflasyonu tetikleyeceği için faizde bir değişikliğe gitmem. Zira faiz lobisine kolay kolay teslim olmam. Hatta faizi indiririm. Bu durumda döviz yine fırlarmış. Fırlarsa fırlasın. Umurumda sanki! Ayrıca her şey kontrolüm altındadır. İstersem dövizi indiririm. Ama benim tek derdim, milli ve bağımsız bir ekonomiye geçmektir. Bunun için de ihracatı artırıp ithalatın azalmasını sağlamam gerek. Bu da dövizin yükselmesine bağlıdır. Bunu anlamayanlar sadece konuşur. Konuşsun. Zira onlar konuşur, ben ise yapılması gerekeni yapmayarak yeni bir icraata imza atarım. Böylece hep gündemde kalırım.

√ Yapmam gerekenlere zamanında tepki vermeyerek hiçbir insana nasip olmayacak şekilde dövizin yükselmesine en büyük katkıyı verdikten sonra baktım, halkın tepesi mi atacak, bana güvenenler mahcup mu olacak. Yerimde çakılıp kalmam. Herhangi bir gerekçe ile görevimi bırakır, dövizin tepetaklak aşağıya inmesine katkı veririm. Gördüğünüz gibi dövizi yükselten de benim, indiren de. Halbuki bunu yapabileceğime benden başka kimse inanmamıştı.

√ Ardımdan yerime gelen halefim, piyasaların beklentisine cevap vererek faizi yükseltir, dövizi düşürürmüş, piyasaları rahatlatırmış…hiç umurumda değil. Ben köşeme çekilerek yine seyre devam ederim.

Gördüğünüz gibi ekonomi yönetimim seyirden ibarettir. Benim bu seyrim ekonomiyi batırırmış, çıkarırmış, bunu hiç mesele edinmeden seyir işime devam ederim. Zira seyir gibisi yoktur ve seyir, benim işimdir.

Sanırım, ekonomi konusunda uzmanlığıma inandınız.

Size iyi seyirler!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde