Yürüyüş rotamı bazen evimin yakınındaki meşhur parka çeviririm. 800 metre yazılı parkurda 10 tur atarım. Ayaklarım, tutturduğum bir tempo ile parkuru arşınlarken zaman zaman gözüm kamelyalara kayar. Niyetim, yürüyüşümü sonlandırdıktan sonra boş bir kamelya bulup orada teşehhüt miktarı soluklanmak.
Ama
boş kamelya bulmak ne mümkün. Grubun biri gidiyor, diğeri geliyor. Zira kamelyalar
sabahtan akşama kadar birçok gruba ev sahipliği yapıyor. Gelen gruplar, gelip
geçenin soluklanmak için oturduğu gruplardan oluşmuyor. Çoğunluk, planlı ve
programlı bir şekilde kimi arabasıyla kimi de yürüyerek gelip kamelyalara bir
bir yerleşiyor. Hiçbirinin de eli boş değil. Hepsi hazırlıklı geliyor.
Yeter
ki eşleri işe gitmiş olsun. Eşlerini işe gönderdikten sonra mutfağa inerek tüm
hünerlerini sergiliyorlar. El emeği, göz nuru ve el yapımı nevalelerini,
kurdukları sofranın üzerine boşaltıyorlar. Menüde kavun bile var. Milli
içeceğimiz çayı söylemeye gerek yok. Ye ye bitmiyor. Zaten aceleleri de yok. Öğleye
hatta öğle sonrasına kadar devam ediyor parktaki bu kahvaltı keyfi. Altı iyi
dolunca muhabbet de çok koyu oluyor. Ne konuştuklarını en iyi kamelyalar bilir.
Üzerine demli çay da çok iyi gider. Kahvaltı dediğin böyle olur, düşman
çatlatan cinsten. Öyle sabahın köründe işe gidecek eşle birlikte kalkıp
kahvaltı hazırlayıp kahvaltı yapmak, olacak şey değil.
Ağırlık
müdavimlere bakınca sanırsın ki belediye bu parkları bunlar kahvaltı yapsın
diye yapmış.
Parkın
öğleden sonraki sakinleri ise yine eş-dost, yakın/uzak akraba, komşu ve gün arkadaşları...
Bunların menüsü de zengin. Üzerine içilecek çay öncesi günlerde, ne yeniyorsa
onlar var. Tek eksikleri kuş sütü. İnşallah o da olur bir gün. Öğle saatlerinde
başlayan bu yemek, öğle ve akşam yemeğini kapsayacak şekilde akşam saatlerine
kadar muhabbetle birlikte devam eder. Muhabbeti
bozan tek şey, akşama eve gelecek eşin işten aç gelmesi. Ha akşam yemeğini de
sabah kahvaltısını işinde yaptığı gibi yiyerek gelse kıyamet mi kopar…
Neyse
pandemiye rağmen parkta kahvaltı ve yemek keyfi hız kesmeden bu şekil devam
etti.
Ama
bugünlerde salgına bile meydan okuyan yemeli-içmeli park muhabbetleri bugünlerde
kesildi. Ne kahvaltı yapan var ne yemek yemeye gelen ne de oturmaya gelen. Yasak mı geldi? Hayır. Müdavimlerin parktan
aldıkları zevk ve keyif sona mı erdi? Hayır. Kahvaltı yapmayı mı bıraktılar? Hayır.
Parkın
bu müdavimlerini, parkta kahvaltı yapmaktan alıkoyan havaların soğumasıdır. Havalar
soğuğunca parklar bir ıssız ve sakinleşti. Parkın tek kalabalık edenleri, tek
tük yürüyüş yapanlar ve ağaçlardan dökülen yaprakları süpürmeye çalışan
belediye görevlileri. Ne de olsa hazan mevsimindeyiz.
İşte
beni üzen de bu. Üzüntüm, bizi kışa hazırlayan sonbahara değil, kışın cep yakacak
doğalgaz fiyatlarına değil: Eşlerini işe gönderdikten sonra eşsiz kahvaltı yapanların
bu keyiften, havalar ısınıncaya kadar mahrum kalacak olmalarıdır. Buna yürek mi
dayanır? Ben size durumu arz etmeye çalıştım. Benim üzüldüğüm kadar biraz da
siz üzülün.
*23/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder