Ana içeriğe atla

Saygı Duyduğum ve Saygı Duymadığım Tipler *

Bir kişi, önceki fikir ve görüşlerini değiştirdiği zaman onun için "Hızlı bir 'U dönüşü' yaptı", zaten onun için " Dün dündür, bugün de bugün" ve nihayet "Tükürdüğünü yaladı" denir. Özellikle siyasilerimizde görünür bu özellikler. Hatta "Dün dündür..." deyimi bir siyasimizle özdeşleşmiştir. 

Fikrini değiştirenler, bu zikzakları yüzünden topluma pek güven vermezler. Bu güvensizliği ifade etmek için de "Onun son dediğine bakmak lazım" denir. 

Bir insan daha önce savunduğu bir fikir ve görüşünü değiştiremez mi? Elbette değiştirebilir. Yaş, ortam, şartlar, zaruretler, kişinin kendini geliştirmesi, olayın perde gerisini ve iç yüzünü öğrenmesi gibi nedenlerle kişi, önceki görüşlerini değiştirebilir. Çünkü yeni bir bakış açısı geliştirmiştir. Bu da doğaldır. Zaten görüşler değişmezse herkes ve her şey yerinde sayar. Bu da gelişmenin önündeki en büyük engeldir. Bundandır ki "Değişmeyen tek şey değişimdir".

Kendini geliştirerek veya gerçeği görerek fikrini değiştirenlere saygım vardır. Aynı zamanda önceki fikrini değiştirdikten sonra kamuoyuna yeni fikrini açıklamadan önce "Ben bu konuda daha önce şöyle düşünüyordum. Bunun yanlış olduğunu öğrenmiş ve tespit etmiş durumdayım. Kitleleri bu konuda yanılttığım için üzgünüm. Bundan sonra bu konuda şu görüşü savunuyorum" diyerek özeleştiri yapanlara da saygım vardır.

Yerinde sabit kalan sabit fikirlilere saygım olmaz. Zira bunlar gelişimin önündeki en büyük engeldir.

Şu tiplere ve fikir ve görüşünü şu şekil değiştirenlere hiç saygım olmaz:

1.Nabza göre şerbet verenlere,

2.Hem nalına hem mıhına vuranlara,

3."Bu benim kırmızıçizgimdir", " Nefes aldığım müddetçe bu böyle olacaktır... " şeklinde görüş belirtip sonra hiçbir şey olmamış gibi görüşünü değiştirenlere ve bu değiştirdiği fikrinden dolayı kamuoyunu bilgilendirmeyenlere,

4.“Efendim! Siz bu konuda daha önce şöyle demiştiniz” diyenleri azarlayanlara ve onları düşman belleyenlere, yok böyle bir şey diyenlere, (Böyle bir soruya karşılık, kızmadan “Evet efendim! Ben daha önce bu konuda dediğin gibi düşünüyordum. Maalesef yanlış olduğunu fark ettim. Şimdi o görüşümü terk ettim”, diyenlere de saygı duyarım. En azından görüş değiştirdiğini kabul etmiş demektir.)

5.Sevip saydığı kişilerin düştükleri çelişkisini görmeyenlere, görmek istemeyenlere, sessiz kalanlara, hatta bu durumu savunmaya kalkanlara,

6.Sevip saydığı kişinin çelişkisini dile getirenlere “Ama efendim, bunu yapmayan mı var. Siz de yaptınız ve yapıyorsunuz. Ayrıca bu konuda kimse sizin elinize su dökemez” savunması geliştirenlere,

7.Rakip gördüğü ve nefret ettiği kişilerin gözündeki çöpü görürken sevdiklerinin gözündeki merteği görmeyenlere vs.

Bu tip ve görüşte olanlar, itibarlı koltuklarda oturabilirler, şan ve şöhret sahibi olabilirler, kamuoyunda saygı da görebilirler. Benim nazarımda saygıya layık değildirler. Bunlar, yazımın girişinde yazdığım “Dün düncüler”, “U dönüşçüler” ve “Tükürdüklerini yalayanlardır”. Zira zamanında boyundan büyük laflar etmişler, büyük lokma yemeyip büyük konuşmuşlardır. Konuşurlarken de mangalda kül bırakmayanlardır. Bu tiplerin değiştirdiği fikir ve görüşlerin de kimseye bir faydası olmaz. Ancak zararı olur.


* 06/09/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde