16 Haziran 2020 Salı

Göbek Sorunumuz *

Başlığı görünce "bıktık senin göbeğinden, bize ne arkadaş" demeyin. Rahat olun. Göbeğimden bahsetmeyeceğim. Zira göbeğim Abbas'ın kör kazı gibi atıştırmalarımın ve hareketsizliğimin bir sonucu ve bu, benim sorunum. Sizi kendi sorunlarımla meşgul etmeyeceğim. Size bir başka göbekten yani dönel kavşaklardan bahsedeceğim. Zira bu kavşaklar da önümüzde taşıdığımız göbekler gibi sorun. 
Trafiğe çıktığımızda tek tip kavşakla karşılaşmayız. Tip tip kavşaklar var. Önce kavşak çeşitlerine bir bakalım: Kontrolsüz ve kontrollü kavşaklar, modern dönel kavşak, dönüş adası kavşağı, 3 yönlü T kavşağı, köprülü ve trafik ışıklı kavşaklar. Kavşakların çeşit çeşit olmasında sanırım kavşak ihtiyacı olan yerin genişliği ve bağlantılı yollar göz önüne alınıyor olsa gerek.
Bu kavşak çeşitlerinden, görüntüsü yuvarlak olan modern dönel kavşağa biz Konyalılar, kavşak yerine göbek demeyi tercih ederiz. Özellikle adres tariflerinde bu tabiri çok kullanırız: Arkadaş, şöyle düz gideceksin. Az sonra önüne bir göbek çıkacak. Bu göbeği geçeceksin. Düz devam edeceksin. Önüne bir göbek daha gelecek. Bu göbekten sağa döneceksin. Sonra adresi  orada bir daha sor" gibi.
Göbeklerle ilgili sorunlara gelince;
1.Bazıları trafiği rahatlatırken bazıları trafiği tıkıyor. Yine bazıları trafik kazalarını en aza indirgerken bazıları da kazaya davetiye çıkarıyor. Kazaların önemli bir kısmı da kavşaklarda meydana geliyor.
2.Belediyelerimiz -hikmeti nedir bilinmez- kavşaklarda sık sık değişikliğe gidiyor. Bir kavşağa alışıyorsun. Bir başka gelişinde dönel kavşak kaldırılmış, yerine başka bir çeşit kavşak konmuş oluyor. Bazılarına önce ışık konuyor, sonra kaldırılıyor ya da tersi. Bazı kavşaklarda sağ tarafa kontrollü geçiş için uygun yer olmasına rağmen bir yol açılmıyor. İkinci düzenlemede sağa bir yol açılıyor.
3.Işık konmamış dönel kavşaklarda yol önceliği kimin tereddüdü yaşanıyor. Bazısında "Öncelik kavşakta dönenlere ait" yazarken bazısında herhangi bir uyarı yok. Kimi sürücüler döndüğü her kavşakta yol benim diyerek gazlayıp giderken kimi de yol kendisine ait olmasına rağmen "Burası Konya. Ne olur ne olmaz" deyip düz geçenlere yol verir. Kiminin trafikten anladığı "Öncelik daima düz gidene ait" diyerek dönel kavşaktan çıkana hiç öncelik tanımaz. Dönel kavşaktan çıkan da "Yol benim. Bu hakkımı kimseye yedirmem" derse bu iki inatçı sürücüden ortaya, nur topu gibi bir kaza çıkar. Bazı sürücüler de "Yol benim. Bunu biliyorum ama bunu gel de karşı tarafa  anlat" deyip karşılıklı "Sen geç" centilmenliği yapar.
4.Dönel kavşağa göbek dendiğini bilmeyen yabancılar, göbekli yol tarifini anlamakta epey bir zorluk yaşıyorlar. Çünkü tarifi unutup bu göbek ne demeye odaklanıyorlar.
5.Göbeklerde ışığa yakalanmamak için hızlananlar, sarı yanarken geçenler, bana yeşil yandı nasılsa deyip hızını düşürmeden kontrolsüz geçenler, kendisine yeşil yandığı halde geçeyim mi geçmeyeyim mi düşünenler, sarı ışığın yanmasıyla birlikte önde durana "uyuma, acele et" dercesine kornaya basanlar, önündeki ışığı değil de karşı tarafın ışığına bakanlar, ateş alırcasına kalkanlar, yol önceliği olan yayalara yol vermemek için gaza basıp korna çalanlar, döneceği yere uygun durmayıp sağdan sola ya da soldan sağa geçmeye çalışanlar, "U dönüşü yasak" levhasına aldırmayıp U dönüşü yapmaya kalkanlar, dönemeyip geri manevra yapanlar, kavşağa gelmeden önce birbiriyle kapışanların kavşakta durdukları zaman el-kol işaretleriyle atışmaya devam edenler, bununla yetinmeyip işi fiziki kavgaya götürenler yine kavşaklarda görmeye alışkın olduğumuz kavşak sorunlarımızdandır.

*20/06/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


15 Haziran 2020 Pazartesi

Su Faturanız Nasıl? *

Millet, faturalara yansıyan su bedellerinden muzdarip. Dert yanan yanana. Herkesin serzenişi de belediyeye. Serzenişler ve itirazlar KOSKİ'nin kulağına kadar gitmiş olmalı ki belediye, su fiyatlarının niçin yüksek geldiğini ayrıntılı bir şekilde madde madde açıklamak zorunda kaldı. Burada belediyenin, faturaların yüksek gelme ile ilgili izahına yer vermeyeceğim. Kamuoyunun bilgisine sunulan bu açıklamayı zaten çoğunuz okumuştur. Okumayıp gereksinim duyan da sanal alemden bu açıklamaya ulaşabilir.

Belediyenin yaptığı bu açıklamayı yeterli görmedi iseniz, faturanızı ödemenize katkısı olmasa da bu meseleyi bir de benden dinleyin:

Bunu, koronavirüs tedbirleri çerçevesinde etkili, yetkili ve uzman kişilerin ekran karşısında yaptığı tavsiye ve uyarılarına, aynı zamanda kamu spotu olarak verilen kamuoyunu bilgilendirici reklamlara kulak verirken düşünecektiniz. Onlar sürekli 14 madde kuralından bahsetti durdu. Hele bir 20 saniye kuralı vardı ki bunu çok iyi biliyorsunuz.

Uzmanlar bu kuralın üzerinde o kadar durdular ki  bu kural silinmeyecek şekilde kafamızın içine kazındı. Kimi bunu da yeterli görmedi, ellerin nasıl yıkanacağını ve ovulacağını kendi ellerini hilalleyerek gösterdi durdu. Bundan mütevellit biz dedik ki tüm iş elde bitiyor. Elimizi  özellikle 20 saniye boyunca yıkarsak tüm dertlerden kurtulacaktık. O zaman yıkayalım dedik durmadan.  Eve girdik yıkadık, evden çıktık yıkadık, odadan odaya geçtik yıkadık. Bir yere dokunduk daha fazla yıkadık. Dokunmadık ise de dokunmuş olabiliriz dedik yine yıkadık, en az yirmi saniye.

Dışarıdan eve girince tepeden tırnağa üzerimizdekileri balkona çıkardık. Çıkardığımızı balkonda bir müddet havalandırdıktan sonra ardından çamaşır makinesine attık. Bu makine su yakmıyor diyemeyeceğim. Maalesef su yakıyor.

Sebze, meyve almışsak üzerindeki virüsler ölsün(Bu virüsü ölü diyorlar. Virüsün ölüsü bu ise dirisini varın, siz düşünün) diye aynı şekilde önce balkona koyup havalandırdık. Ardından aldıklarımızı bir seleye boşaltarak mutfak lavabosunun önüne koyduk. Onları önce suyun içine koyduk. Virüsleri öldürsün (yahu bu virüs ölü değil miydi?) diye üzerine sirke döktük. Az bekledikten sonra elimize aldığımız sebze ve meyveyi musluk açık bir şekilde tek tek yıkadık. Biz yıkadık, musluktan su boşaldı. Belki tam temizlenmemiştir diyerek bir daha bir daha yıkadık. Bu yıkama esnasında kaç 20 saniye kuralını çiğnemişizdir bir düşünün. Çiğneyelim, canımızdan kıymetli dediğinizi duyar gibiyim. Eyvallah, dediğiniz gibi olsun. Ama musluktan akan her damla suyun bir de atık su bedeli vardı. Bunu da yazın bir kenara.

Esnek çalışma çerçevesinde işe gitmedik. Girdik çıktık evin suyunu kullandık durmadan. Halbuki ne de alışmıştık kurum, kuruluş ve işyerlerinin suyunu kullanmaya.  İşyerlerimiz ne kadar fatura ödüyor bilmiyorduk. Şahsınıza gelen bu yüksek su bedelini düşünürken işyerimize sadece su sarfiyatı yönünden ne kadar maliyet bıraktığımızı, şimdi o maliyetlerin bize fatura edildiğini de aklımızdan  hiç çıkarmayalım.

Tüm bunların üzerine, temizlik konusunda eşiniz hassas biri ise -ki kadın olup da hassas olmayanı görmedim hiç- bu süreçte temizlediği yeri bir daha temizlemişse bu gelen faturaya bu durumu da ekleyin.

Hasılı tüm bunlar üzerinden size şunu söyleyeyim: Su fatura bedeli yüksek geldi diye hiç dert yanmayın, ağlayıp sızlanmayın. Üstelik size katlamalı olarak gelen bu su bedeli, geçen yılın su fiyatları üzerinden hesaplanmış. Bu sarfiyata bir de bu yılın fiyat ayarlaması dahil edildiğini düşünün bir an için. Çok ucuza kurtulduğunuzu düşünecek ve sevineceksiniz. Zira beterin beteri var. Haydi son kez şunu da ekleyeyim: Bize ekranlarda durmadan elinizi yirmi saniye yıkayın uyarısı yapan kişiler bu süreçte acaba belediyelerle ortak çalışmış olabilir mi?

Nasıl ikna edebildim mi sizi? Yok, ikna olmadıysanız, belediye sizi ikna edemedi ise ben nasıl ikna edebilirim. Neyse boş verin siz acabayı ve ikna olmayı. Su borcunuzu ödemeye bakın. İnşallah işinizi kaybetmemiş ve ödeme gücünüz vardır. Allah yardımcınız olsun!

Not: Bana su faturası gelmedi. Çünkü ocakta peşin ödemiştim. Suyumu kullanmaya devam ediyorum. Peşin satan esnaf gibi oturuyorum şimdilik. Belediye ile aralık ayında mahsuplaşacağız. İçte miyim bilmiyorum. Kendi durumunuza bakarak benim nerede olabileceğimi kolayca kestirebilirsiniz. Zira benim için dananın kuyruğu aralık ayında kopacak. 

*17/06/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

14 Haziran 2020 Pazar

Başka Ne Bekleniyordu? *

Bir ara 800 sayılarının altına gerileyen vaka sayısı, 1 Hazirandan itibaren normalleşme adımları çerçevesinde kontrollü hayata merhaba dedikten sonra sosyal mesafeye yeterince riayet edilmediğinden daha haziranın ikinci haftasına girerken on beş gün içinde tespit edilen vaka sayısı 1500’lü rakamlara doğru koşuyor. Belki de bu kötü gidişat iyi günlerimiz. Böyle giderse bizi daha kötü günler bekliyor.

Şaşırdım mı bu duruma? Hayır. Zira perşembenin gelişi çarşambadan belli olmuştu. Olayın ciddiyetini kavrayamayıp sorumsuzca davrananlardan bahsetmiyorum. Vaka sayısının arttığı endişesini dile getiren ve insanları eleştiren nice insan gördüm. Kendileri kurallara uymuyor. Alın size bir örnek: Kaç aydır ötelediğimiz bir meseleyi konuşmak üzere bir dostumla beraber yanımızda da bir delikanlı olduğu halde aramızda sosyal mesafeye riayet ederek çay içtik. Mevzuumuzu konuştuk. Konumuz uzayınca mecburen bir lokantaya gittik. Bir masaya oturur oturmaz lokanta sahibi geldi. Arkadaşın tanıdığı imiş. Hayat normalmiş gibi elini arkadaşa uzattı, toklaştılar. Garipsedim bu durumu. Bunlar ne yapıyorlar böyle derken ayıpladığım başıma geldi. Sonra elini bana uzattı. Ben de ne yapacağımı şaşırdım, gafil avlandım ve elimi uzattım. Yanımızdaki delikanlı da bu tokalaşmadan nasibini aldı. Arkadaş lokanta sahibiyle konuşmaya devam ederken vakit geçirmeden homurdana homurdana soluğu lavaboda aldım. Elimi bir güzel yıkadım. Benimle beraber peşimden gelen genç de yıkadı. Tanımadığım, etmediğim adam bana elini uzatıyor. Üstelik bu adam esnaf. Akşama kadar gelen müşterilerinin elini böyle sıkıyorsa ortaya çıkabilecek vaka sayısını varın siz düşünün. (Bu arada her zaman gafil avlanan biri değilim. Biri bana para getirmişti. Parayı vermeden elini uzattı. Lütfen, tokalaşmayalım, dedim.)

Bizimle az önce tokalaşan bu adam yemek yerken de yanımızdan ayrılmadı. Şuradan buradan derken “Vaka sayısı artıyormuş, insanlar kurallara riayet etmiyor, çoğu lokanta bu gidişle tekrar kapanır” demez mi? Fesübhanallah! Ölür müsün, öldürür müsün? Mübarek! Sağda solda ne kural tanımayanı arıyorsun? Bu işin elebaşı sensin. Zira kuralları hiçe sayan sensin dedim. Tabii içimden. Ne var bunda demeyin. Ben virüs çıktı çıkalı bırakın başkasıyla tokalaşmayı, aynı evi paylaşmadığım çocuklarımla dahi tokalaşmadım. Uzun süre görüntülü görüştük. Yeni yeni gelmeye başladılar. Hala tokalaşmıyoruz. Otururken de sosyal mesafeye riayet ederek ve maskeleri takarak terasta açık havada oturuyoruz. Daha önce biraderimde (öğretmen birader değil) kalan annemi yanıma getireli beri daha annemin elini öpmedim. Biz aynı evde kurallara böyle uymaya çalışalım. Adam marifetmiş gibi müşterileriyle tokalaşıyor.

Başıma gelen bu olaydan başka yürürken parklara da uğruyorum: Parkta buluşup sarmaş dolaş olanları mı ararsın, parkta arkadaşının arkasına geçip gözünü kapatmak suretiyle sürpriz yapanları mı ararsın, birbirinin omzuna elini atanları mı ararsın, olmadı sarmaş dolaş olanları mı ararsın… sürüyle. Yanı başımda her perşembe Konya’nın öbür ucundan gelerek kapalı bir yerde sesli zikir çekmeye devam edenleri de ekleyeyim bu sürünün içine. İçlerine girmedim ama belki şişli zikir de yapıyorlardır.  Devlet de bu işin şakası yok, kurallara uyun diye çırpınıp dursun. Hasılı kurallar, çiğnenmek için vardır sözü gereği kuralı çiğneme adına ne ararsan var.

Tüm bu olup bitenlerden benim anladığım, bir gün koronavirüs, benden bu kadar, alacağımı aldım deyip dünyadan çekip giderse bu kafa bizde olduğu müddetçe koronavirüs bu ülkede dalgalanmaya devam eder, rekor üzerine rekor kırar. Koronavirüs de bunu biliyor olmalı ki nasılsa bu ülkeden ben çok ekmek çıkarırım, önce diğer tarafları bir dolaşayım diyerek bizi en son yokladı. Laftan sözden anlamayan bu insan azmanları olduğu müddetçe da zaten gideceğe benzemiyor.

Ne yapılabilir bu aşamadan sonra? Bilim Kurulu tekrar sokağa çıkma yasağı önermiş. Bence sokağa çıkma yasağı falan bir daha bu ülkenin gündemine gelmemeli. Zira bu tipler sokağa çıkma yasağını da delerek normal yaşantılarından ödün vermiyorlar. Bu durumda yapılacak şey, geri kalan koronavirüslü günlerimizi, sürü bağışıklığı sistemi ile götürmek. Temenni etmem ama giden gitsin, kalan sağlar bizim olsun. Zira bu ülkenin ekonomisi tekrar evlere kapanmayı kaldıramaz. Biz ekonomide üretime dayalı yeni bir seferberlik başlatmaz, kepenk kapattığımız günleri/ayları telafi etmez, çalışmaya yeniden ara verirsek koronavirüsün öldüremediği geri kalanı da gittikçe kötüye giden mali durumumuz götürür: 70 sente muhtaç oluruz. Allah muhafaza!

*15/06/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.