31 Mayıs 2020 Pazar

Cami İnşaatları Üzerine *

Salgın dolayısıyla camilerin kapanması, camilerde cemaatle namaz kılınamaması, 2,5 ayın ardından bahçesi müsait olan az sayıdaki yerlerde sosyal mesafeye riayet ederek cuma kılınması, cami müştemilatının dışında geniş mahallerde namaz kılınması bize gösterdi ki mevcut camiler ve yeni yapılacak camiler üzerine kafa yormamız gerekecek. 

Daha önce cuma kılınan irili-ufaklı mevcut camilerimize bir göz atarsak camilerin çoğu, ileriden görünmeyecek şekilde -sanki ülkenin yer sorunu varmış gibi- yüksek binaların arasına sıkışmış/sıkıştırılmış ya da dört bir köşesinden yol geçirmek suretiyle kuşa döndürülmüş durumda. En iyi caminin müştemilatı, namaz kılınan yer yani cami; minare, görevli lojmanı, tuvalet, gasil hane ve şadırvandan ibaret. Maalesef çoğu camimizin doğru dürüst geniş bir bahçesi yok. Halbuki cami dediğimiz yer mesire yeri, çarşı merkezi, insanların buluşma ve minare ve ağaçlarının gölgesinde oturduğu yer  ve aracıyla gelen insanların aracını rahat bir şekilde park edip ibadetini yapabileceği yerler olmalı. Cami ve müştemilatı sadece camiye gelenlere değil, tüm halka hizmet eder şekilde, bahçesinde oturanın hoşça vakit geçireceği şekilde düzenlenmeli. Caminin oturduğu alan ve bahçesi öyle planlanmalı ki cemaatle kılınan namazlar, cami içinde veya bahçesinde kılınacak şekilde mevsimine göre ayarlanmalı. Bunun için cami yapılacak yerin çok büyük bir alanı kapsaması gerekiyor. 

Mevcut camiler için halihazırda bir şey yapılamaz. Bu camiler binaların arasında işlevlerini yerine getirmeye devam edecekler. Sadece birbirine yakın ve cemaat sayısı fazla olmayan camilerin bir tanesinde cuma kılacak şekilde planlama yapılabilir. Diğer camilerde sadece vakit namazları kılınabilir.

Bundan sonra yapacağımız yeni camiler için çok geniş yerler tahsis etmek lazım. Öyle her arsasını bağışlayanın istediği yere cami yapımından vazgeçilmeli. Birbirine yakın camiler arasında belli mesafe olması şartı getirilmeli. Aynı mahallede birbirine yakın, birbirine sesi duyulan, aynı yürüyüş mesafesinde çok sayıda küçük cami yapımından vazgeçilmeli.

Belirlenen geniş bir yere öyle cami yapılmalı ki yapılan bu cami, mahallenin  -tek- camisi olmalı ve cami, her türlü müştemilata sahip olmalı. Cami, hava şartlarına ve salgın gibi olağanüstü durumlara göre planlanmalı. Yerine göre namaz içeride kılındığı gibi dışarısında da kılınmalı. Çünkü havaların sıcak olduğu sair zamanlarda cami içinde namaz kıldığımızda sıcaktan sırılsıklam oluyoruz ya da içeriyi serinletmek için durmadan klima çalıştırıyoruz. Halbuki bahçede kılınsa ne terleme olacak ne de klima çalışacak. Doğal yollarla serinleyemediğimiz klimalar, çoğu zaman hastalığa da sebebiyet vermektedir. Üstelik hem klima alırken hem de kullanırken giden elektrik masrafı da ayrı bir konu.

*05/06/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Bayram Yasağının Faydaları

Bu bayram garip bir bayram oldu. Zira bugüne kadar kutlamadığımız bir bayramdı. Daha doğrusu yapmadığınız bir bayram oldu. O yüzden bu bayram tatsız ve tuzsuz bir bayram olarak hafızamızda hep yer alacak. Tüm olumsuzluklarının yanında bayramın iyi yönleri yok muydu? Bence istemediğimiz kadar bu bayramın iyi ve hayırlı yönleri de vardı. Zira bir ilk olan bu bayram ilklere imza atmasıyla da hatırlanacak. Bu yazımda bunlara yer vermeye çalışacağım:

1.Şehirlerarası yolculuklar ve tatil beldesine gitme olmadığı için her bayram olan can pazarı bu bayram yaşanmadı. Bu bayram, bayram tatili boyunca trafik kazalarının olmadığı bir tatil olarak istatistiklerdeki yerini aldı. 

2.Bu bayram masrafsız bir bayram olarak hatırlanacak. Çünkü bayram hazırlığı çerçevesinde ne bayramlık aldık ne lokum, şeker aldık ne de baklava. Almışsak da eve yetecek kadar aldık. Sılayı rahme veya tatil beldesine gidilmediği için yakıt, yol veya otel masrafı olmadı. 

3.Yorgunluk ve koşuşturma olmadı. Çünkü ziyaretleşme yapılmadı. Haliyle eşi, dostu bayramlayacağım, hepsini yetiştireceğim telaşesi olmadı.

4.Biz bayram yapamasak da midemiz en iyi bayramını yaptı. Çünkü ikramlardan mahrum kalınca midemiz bozulmadı.  Önceki bayramlarda özellikle ramazan bayramlarında orucun arkasından yediğimiz tatlı türü yiyeceklerde fazla kaçırınca ve karıştırınca midemiz bozuluyordu. Haliyle biz de bayram yapmış olduk sayesinde. Değilse midenin verdiği sıkıntıyı biz çekecektik. 

5.Cadde, sokak ve meydanlar hiç olmadığı kadar sessizdi. Gürültü nedir, bilmedik.

6.Evde çok doğal yaşadık. Zil çalacak, biri gelecek heyecanı ve endişesi yaşamadığımız için bayramlıklarımızı bile giyme gereksinimi duymadık.

7. Bayram ziyaretine gidemediğimizden dolayı kimse ziyaretime gelmedi diye gönül koymadı. Biz de gidemedik pişmanlığı duymadık.

8. Yemekli misafir gelir düşüncesiyle evin hanımları fazlaca yemek yapma zahmetine girmediği için yorulmadı. Herhalde böyle bayrama sevinenlerden biri de onlardı.

9.Bayram ziyareti olmadığı için karşılıklı ziyaretleşme de olmadı. Başka yerleri bilmem ama Konya'da diğer zamanlarda gidilecek yerleri bitiremedim diyenlerin çoğu, karşılıklı tebrikleşme yaparak fazla sayıda ziyaret yapmayı daraltmaktadırlar. Yani ben sana, sen bana ziyareti. Halbuki olması gereken önce davranan ziyaretini yapar. Ziyaret yapılan da gelmeyene gidecek şekilde yapılan bayramlaşma daha makul olanı.

10.Bayramlaşmaya gitmediğimiz için ev sahibini bulamadığımız için boş dönmedik.

11.Kimse bizi bayram günü arayarak evde misiniz demedi. Zira herkes evindeydi.

12. Telefonla bayramlaştığımız kimse "Büyüdün gayri. Telefonla kutlar oldun" demedi.

13.Telefonla bayramlaşma dolayısıyla sair zamanlardakinden daha çok kişiyi arayarak gönüllerini aldık.

Daha neler neler... Say say bitmez bu bayram yasağının faydaları...

Küçük Hesaplar ***

Bir GSM operatörüne girmek veya eve İnternet bağlatmaya kalktığın zaman firmalar, karşına bir yıllık veya iki yıllık bir taahhütname çıkarıyorlar. İhtiyaca binaen bu sözleşmeyi ya bizzat imzalıyorsun ya telefonla onay veriyorsun ya da mesajla taahhüdü kabul ettiğini bildiriyorsun. Taahhütten amaç süresi içinde çıkmamanı sağlamaktır. Taahhüt olsun. Zira firmalar düzenledikleri kampanyalarla müşteri çekip müşteriyi 1/2 yıl kendilerinde tutmak istiyorlar. Buna bir sözüm yok.

Ya aldığın hizmetten memnun değilsen? Hattın her yerde özellikle ihtiyacın olduğu yerde çekmiyorsa veya aldığın hizmet sık sık kesintiye uğruyorsa ya da firma, 16 Mb hizmet vereceğim diye söz verdiği halde hızın 4 ila 8 Mb kadar bir hıza sahipse, bu durumda "Verdiğiniz hizmet ile taahhüt ettiğiniz arasında uçurum var. Ben verdiğiniz bu hizmet-sizliğ-inizden memnun değilim, çıkmak istiyorum" dediğin zaman karşına yüklü bir fatura çıkarılıyor. Çıkardığınız bu fatura yüksek değil mi dediğinde "Efendim, siz kampanya dahilinde bu hizmeti şu fiyattan alıyorsunuz. Normalde aldığınız bu hizmetin fiyatı şu kadar. Vazgeçtiğiniz zaman normal fiyat üzerinden hesap yapılır" cevabı alıyorsun. Güya sözleşmede taahhütten vazgeçme halinde müşteri lehine olacak bir ödeme yansıtılacaktı. Müşteri lehine durum bu ise müşteri aleyhine olacak taahhüdü varın, siz düşünün. Halbuki ticarette esas olan müşteri memnuniyeti değil miydi... Bu durumda doğru dürüst hizmet alamasan da ya taahhüt sürenin bitmesini bekleyip geri kalan zaman diliminde de sağılmaya devam edeceksin ya da her şeyi göze alarak çıkarılan yağlı faturayı ödeyip kurtulacaksın. Yani hangi yolu tercih edersen et, yolunan sen oluyorsun. Memnun olmadığın bu durumla ilgili hakkını aramak için tüketici hakem heyetine müracaat etsen, uzun iş. Zira kim uğraşacak…

Taahhüt işleri, iki tarafı da bağlayan bir sözleşme iken nedense Türkiye'de bu işler sadece tüketiciyi bağlamaktadır. Çünkü hiçbir firma, verdiği hizmete yoğurdum ekşi, "Söz verdiğim hizmeti yerine getiremiyorum, bunun karşılığında sözleşmeyi feshedelim" demiyor.

Türkiye'de müşteri aleyhine işleyen bu taahhüt işleri, bazı küçük esnafı aklıma getirdi. Bir zamanlar daha çok yaygın olsa da şimdilerde az da olsa devam ettiren esnaflar var. Bu tür esnafların işyerinin görünür yerinde "Satılan mal geri alınmaz" yazar. Bazısında da "değiştirilir" ilavesi olur. Bu yazıyı görür görmez moralin bozuluyor. Ya almadan çıkıyorsun ya da almak durumunda kaldı ise geri vermek veya değiştirmek mesele. Çünkü kırk dereden su getirir  sana esnaf. Malı satarken ki kibar halini ara ki bulasın. Üzerine de bozuk çalar. Halbuki sair zamanlarda esnaf "Müşteri veli nimetimizdir", "Müşteri memnuniyeti esastır", "Şikayetinizi bize, memnuniyetinizi dostlarınıza iletin" der. İş başa düşünce yani aleyhine bir durum ortaya çıkınca maalesef felsefesi değişiveriyor. Bu yüzden bu tür küçük esnaf, durmadan müşteri kaçırır ve büyüyemez. Çünkü vatandaş büyük mağazalara yönelmektedir. Vatandaşın büyük mağazaları tercih etmesinde ürün çeşitliliği, ürün kalitesi, fiyatının görünür olması, taksit imkanının olması gibi nedenler sayılabilir. Ama en önemli nedeni de aldığı ürünü şartsız geri verebilme seçeneğinin olmasıdır. Bu düşünceyle çalışan büyük mağazalar daha da büyürken küçük hesap yapan küçük esnaf da küçük olarak kalmaktadır.

Verdiği daha doğrusu veremediği hizmet dolayısıyla önüne "Daha şu kadar taahhüdünüz var" diye müşteriye aba altından sopa gösteren ne kadar firma varsa nazarımda, günü kurtarmaya çalışan ve küçük hesap yapan esnaf gibidir. Bu alanda hizmet(!) veren bazı firmaların büyük göründüğüne bakmayın. Rekabet ortamı olmadığı için büyüktür. Tekelcilik kırılıp karşısına daha iyi hizmet verecek bir başkası çıksa büyüklüğü falan kalmaz. Hasılı tüm imkanları kendi lehine olacak şekilde hesap yapanlar küçük hesap peşinde olanlardır. Er veya geç önce küçülür, sonra yok olur giderler.

***02/06/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.