12 Nisan 2020 Pazar

Düşmanın En Tehlikelisi **

Asıl olan kişinin düşmanının olmamasıdır. Düşmanın olacaksa da görünür ve bilinen düşman ve düşmanları tercih ederim. Çünkü görünür düşmanın kim olduğunu, gücünün ne olduğunu, sana nereden ve nasıl saldıracağını bilir, ona göre uyanık olur, tedbirini alırsın. Düşmanınla başa çıkacak gücün yoksa ilişmez, uzak durur, suyunu bulundurmaz, iyi geçinmeye çalışırsın. Tehlikesine karşın erkekliğin onda dokuzu kaçmaktır deyip gerekirse kaçarsın.

Ya düşmanın; bilinmeyen, nereden, nasıl geleceği ve ne kadar zarar vereceği kestirilemeyen görünmeyen bir düşman ise... İşte o zaman yandın demektir. Yat ağla, kalk ağla artık o zaman. Çünkü en büyük ve tehlikeli düşmanla karşı karşıyasın. Zira bu düşman sinsidir, görünmez ve nereden saldıracağı bilinemez. Nasıl mücadele edersin, nasıl korursun buna karşı kendini. Üstelik ne zaman çekip gideceği, sana kötülük yapmaktan vazgeçeceği de belli değil. Büyük bir korku hakim olur insanda. Ne yedirir ne içirir ne de uyutur. Gecen-gündüzün bu görünmeyen düşman olur. Ölmekten beter bir durumdur bu görünmeyen düşmanla yaşamak.

Görünmeyen düşman denince akla ilk gelen şeytandır. Zira o insanın en büyük düşmanıdır. Hasedinden dolayı insana karşı hep kötülük düşünür ve tıpkı kendisi gibi insan da yoldan çıksın ister. Çünkü yanına arkadaş arıyor. Bunun için her yolu dener bu görünmez düşman. Kişiye kah sağından kah solundan kah arka ve önünden yaklaşmaya çalışır. Tehlikeli, sinsi, vesveseci ve hasetçi bu düşmana karşı insan aklıyla, vicdanıyla, iradesiyle, inancıyla karşı koyar. Çünkü iyilik bellidir, kötülük bellidir. İnsan, inatla iyilik yolunu seçerse şeytan hedefine ulaşamaz. Çünkü şeytanın, insan üzerinde bir yaptırımı yoktur. Hasılı görünmüyor da olsa bu düşmanımızla yaşamaya devam ediyoruz.

Ya covit-19 için ne dersiniz? Bu da görünmeyen bir düşman. Şu ana kadar gördüğüm en büyük düşman türü. Şeytana rahmet okutacak cinsten üstelik. Çünkü şeytanın tüm yaptığı, vesvese ve kötüyü iyi göstermekten ve bizi kandırmaya çalışmaktan ibaret. Bu ise mikrop mu mikrop. Vücuda nasıl girdiğini bile bilmiyoruz. Saldığı mikrop hızlı bir şekilde yayılıyor. Bu virüsü kaptığımızı ateş, öksürük ve nefes alıp vermede zorlandığımız zaman anlayabiliyoruz. Bu belirtiler de en az 14 günde ortaya çıkıyor. Bu zamana gelinceye kadar kendimi sağlam bildiğim için kimlerle temas edip hastalığı kimlere bulaştırdım, Allah bilir. Sonra, bulaştırdığım insanları ara ki bulasın. Buldum diyelim, onlar da bir başkasına bulaştırmış oluyor o zamana kadar. Hızlı, yayılmacı özelliği olan bu virüs aynı zamanda öldürücü özelliğe sahip. Verdiği korku da işin çabası. Bundandır ki bir aydır evlerimize kapandık. Hiç olmadığı kadar paranoyak seviyesinde temizlik hastası olduk. Ne bir yere temas edebiliyoruz ne de eşimizle dostumuzla temas edebiliyoruz. Hemcinsimizi görünce kaçacak delik arıyoruz.

Hasılı bu görünmeyen, sinsi, öldürücü salgın, dünyayı esir almış durumda. Sizin biliminiz, teknolojiniz, tıp biliminiz, güç ve kuvvetiniz bana vız gelir deyip bize meydan okuyor. Nazarımda sıfırsınız diyor. Bizim tek yapabildiğimiz evde kal demekten ibaret. Kaçıyoruz ondan. Ama onun nerede saklandığını bilemeden kaçıyoruz. Bize, eşimize, dostumuza ne zaman isabet edecek endişe ve korkusu yaşıyoruz. Sayesinde, unuttuğumuz sokağa çıkma yasaklarıyla yeniden tanıştık. İstemediğimiz ama burnumuzun ucunda biten bu mikrobun ne zaman çekip gideceğini bile bilmiyoruz. Allah bu görünmez düşmandan ve beterinden saklasın ama onca gelişmişliğine rağmen dünyanın tüm gücü, bir mikroba boyun eğecek kadarmış. Artık benim için dünyanın tüm güç ve kuvveti örümcek ağı mesabesindedir. Belki ondan da zayıf.

**12/04/2020 tarihinde Kahta Söz'de yayımlanmıştır.

11 Nisan 2020 Cumartesi

Sayan Ekmeği Nasıl Aramazsın Şimdi! *

Cuma akşamı saat 22.00’de 30 büyükşehir ve Zonguldak’ta hafta sonu sokağa çıkma yasağının uygulanacağının açıklanmasının ardından, ekmek başta olmak üzere bazı ihtiyaçlarını karşılamak için halkın, fırın ve marketlerin önünde sosyal mesafe kuralına riayet etmeden sıraya girmesi, bir kaosun oluşmasına neden oldu ve büyük tepki çekti. Dışarı çıkanlar eleştirildiği kadar sokağa çıkma yasağının son anda açıklanması da eleştirildi. Sokağa çıkma yasağı öncesi, cadde ve sokaklarda oluşan bu kalabalığın bedelini ülke olarak belki de ağır bir şekilde ödeyeceğiz.

Sokağa çıkma yasağı öncesi oluşan nahoş görüntü, bize gösterdi ki çoğunluğumuz, günübirlik yaşıyoruz. En ufak bir sıkıntıda ve ani eve kapanma durumunda, evde kendi kendimize yetecek birkaç günümüz yok. Temel besin maddelerimiz olsa da sofralarımızın vazgeçilmezi olan ekmeğimiz olmuyor. Çünkü ekseriyetimiz, ekmek ihtiyacını fırın/market/bakkaldan karşılıyor. Dini bayramlar geldiği zaman fırınlar, nöbetleşe çalışınca -şayet daha önceden ekmeğimizi tedarik etmemişsek- her zaman bulduğumuz ekmeği bulmakta zorlanır ve fellik fellik ekmek ararız.

Bizim bu ekmek konusundaki günübirlik yaşantımız, beni geçmişe/çocukluğuma götürdü ve eski insanları hayırla yad ettim. Çünkü onlar bizden daha tedbirli idiler. Yaşı, kırkın üzerinde olanlar bu durumu daha iyi bilirler. Bilmeyenlerimiz için kısaca değinmek istiyorum. Başlıkta sayan ekmek dedim. Birçoğunuz bu ismi duymamış olabilir. Hatta bu ekmeği hiç görmedim, nasıl bir ekmek diyen de çıkabilir. Türkiye’nin hemen hemen her yerinde yapılan kış ekmeği de denilen bu ekmeğe, yöresel olarak farklı isimler verilmiştir: Sahan ekmek, sağan ekmek, yufka, yuka, şepit, şebit(kalın pide), ince pide gibi. Hatta sa’n ekmek şeklinde telaffuz edenler de var. Lavaş ekmeğinin bir benzeridir.

Özellikle kırsal kesimde yaşayan Anadolu insanının, vazgeçemediği bir ekmek türü olan bu ekmeği yapmak meşakkatlidir. Komşu veya akraba birkaç kadın bir araya gelir. Aralarında bir işbölümü yapılır. Mayasız olarak önceden yoğrulan hamuru, bir tanesi beze yapar, bir diğeri bezeyi elindeki oklavayla senit üzerinde hafifçe yayar, diğerine uzatır. O da hamuru daire olacak şekilde 50-100 cm çapında ve 1-2 mm kalınlığında iyice açar, pişirmesi için ocağın başındaki diğerine uzatır. Ekmek, kızgın saç üzerinde gevreyene kadar pişirilir. Pişirilen ekmek üst üste gelecek şekilde bir sini üzerine konur. Göz kararı, belli seviyeye gelen ve direk adı verilen bu ekmek, arada getir götür işi yapan bir başkası tarafından evin mutfağına/kayıt evine götürülür. Yoğrulan hamur bitinceye kadar ekmek yapmaya devam edilir. Genelde bu ekmek yapma işi akşama kadar sürer. Parayla yapılmayan bu iş, başka günlerde diğer işbölümü yapılan kişiler için de sırayla yapılır.

Konya'nın bir yöresinde (Karasınır) sayan/sahan/sağan/sa’n ekmek adı da verilen, diğer bölgelerde yufka, yuka, şebit veya şepit olarak bilinen bu ekmeğin en önemli özelliği, dayanıklı ve bereketli olmasıdır. Ekmeğin bayatlama durumu söz konusu değil. En az bir altı ay yenir. Gevrek durumunda olan bu ekmek, yeneceği zaman ıslatılır. Ekmek yumuşadıktan sonra dürülür, yemeye hazır hale gelir ve afiyetle yenir. Hazmı da kolaydır bu ekmeğin.

Şimdilerde kırsalın çok az yerinde sayan/yufka ekmek yapma geleneği, eskisi gibi devam ediyor. Bazı yerlerde ise bu ekmek, parayla yaptırılır olsa da evlerin yine vazgeçilmezidir. Şehirde apartman hayatı yaşayanlar ise bu ekmeğe olan özlemlerini ya yufkacıdan alarak giderip öğün savıyorlar ya da müstakil evlerde bu ekmeği normal ekmek fiyatına yapanlara sipariş vererek gideriyorlar.

Sokağa çıkma yasağı uygulandığında veya bir doğal afette, anlatmaya çalıştığım bu sayan ekmeği nasıl aramazsın şimdi. Evde bu ekmek varsa ekmek için ayrıca bakkala, fırına ihtiyaç duymazsın. Ekmek bayatladı, bu bayat ekmekleri ne yapacağız derdi de yok. Islat ıslat ye…

Hasılı, kötü günler için özellikle ekmek konusunda bir B planımız olsa çok iyi olacak. Yoksa istemediğimiz görüntüleri tekrar tekrar yaşarız.

*18/04/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Bir Çuval İnciri Berbat Etmek

Sinsi, bulaşıcı ve öldürücü özelliği olan, görünmeyen virüsle mücadele etmek için bir aydır kriz yönetimini bir plan ve program dahilinde yönet. Alınan yerinde tedbirleri uygulamak ve mesafe almak için geceni gündüzüne kat; uğraş, didin. Başka ülkelerin koronavirüs ile mücadelede düştüğü duruma düşmemek için azami gayret göster. Millete sürekli “Evde kal”, “Zorunlu olmadıkça evden çıkma. Zira hayat eve sığar” de. Milletin çoğunluğu da kendi sağlığı ve memleketin selameti için evde kalma kuralına harfiyen uysun. 

Sonra bir el, bir ay boyunca oturtmaya çalıştığımız, evde kal kuralının içine çomak soksun ve halkı sokağa döksün. Kalabalıklar fırın, bakkal ve marketlere akın etsin, sosyal mesafe kuralı hiçe sayılsın. Üzerine bir de sıra kavgası(meydan savaşı) yapılsın. Bir çuval inciri berbat etmek denir buna. Bu trajikomik durumu bazıları, “Sokağa çıkma yasağı, tüm yurtta coşkuyla kutlanıyor. Halk sokaklara döküldü” şeklinde ifade etmiş. Bu akıl tutulması başka türlü ifade edilemezdi zaten. Gecenin en anlamlı ve manidar sözü bu idi bana göre. Sözün mucidini tebrik ediyorum buradan. 

Şimdi gelelim sadede. Bu olayda kim suçlu? Bilin ki amacım suçlu aramak değil. Ama burada, çoğunluğun alışveriş için sosyal mesafe kuralını hiçe sayarak soluğu sokakta almasını çoğumuz, sokağa çıkanları suçluyoruz. İki gün ekmek yemeyince ölmezsiniz. Üstelik bir de kola almış diyoruz, görüntülere bakarak. Burada suçlu aranacaksa en son suçlu halktır. Halk dediğimiz sürü psikolojisi ile hareket eder.  Burada esas sorgulanması gereken, sokağa çıkma yasağının, yasağa iki saat kala açıklanmasındadır. Halbuki bu yasağın ilanı, yasağın uygulanacağı saatten en az bir gün öncesinde halka duyurulmalıydı. Bazıları savunmacı bir refleksle “Daha önce de duyurulsaydı bu halk, aynı kalabalıkları oluştururdu” diyor. Sen zamanında açıkla da halk uymazsa o zaman halkı suçlayalım. Maalesef burada yasak kararı alanlar, zamanlama hatası yapmıştır. 

Virüsün ilk ortaya çıktığı andan itibaren yetkililerimizin başka ülkelere örnek olacak şekilde bir yönetim sergilemesi takdire şayandır. İsterseniz bir hatırlayalım: Salgın tehlikesi yüksek olan yerlerdeki vatandaşlarımızı ülkeye getirtmesi, onları yurtlarda karantinaya alması, birçok ülkenin bulmakta zorlandığı maske konusunda insanımıza maske sıkıntısı yaşatmaması ve maskeleri ücretsiz vermesi, ilk 20 yaş ile 65 yukarısına sokağa çıkma getirmesi; polisiyle, askeriyle ve gönüllülerden oluşan vefa gruplarıyla, sokağa çıkamayanların ihtiyaçlarını karşılatması, okulları zamanında tatil etmesi, fırsatçılara göz açtırmaması, işini kaybedenlere ve işine gidemeyenlere destek olmak amacıyla ülke çapında Milli Dayanışma Kampanyası düzenlemesi, esnek çalışma düzenlemesi yapması, salgın riski yüksek olan işyerlerini kapatması gibi. Kısaca baştan itibaren kriz yönetimini bir plan ve program dahilinde iyi yönetmiştir ve halkı zamanında bilgilendirilmiştir. Ta ki 30 büyükşehir ve Zonguldak ilini kapsayan hafta sonu sokağa çıkma ilanına kadar.  Burada yasağa sözüm yok. Eleştirim yasağın zamanlamasına. Maalesef burada yasağı geç açıklamanın sonuçlarının hesaba katılmadığı görülmektedir. 

Süreci şu ana kadar çok iyi yürüten devlet aklı, bu son uygulamasıyla bir yanlışa imza atmıştır. Umarım, bir yol kazasıdır, arkası gelmez. Bu zamanlama hatası bize pahalıya patlamaz, bir aylık süreci berhava etmez ve bir çuval inciri berbat etmiş olmaz. Yönetime yeniden devlet aklı hakim olur. Bu da bizim kulağımıza küpe olsun!

*13/04/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.