Ana içeriğe atla

Sayan Ekmeği Nasıl Aramazsın Şimdi! *

Cuma akşamı saat 22.00’de 30 büyükşehir ve Zonguldak’ta hafta sonu sokağa çıkma yasağının uygulanacağının açıklanmasının ardından, ekmek başta olmak üzere bazı ihtiyaçlarını karşılamak için halkın, fırın ve marketlerin önünde sosyal mesafe kuralına riayet etmeden sıraya girmesi, bir kaosun oluşmasına neden oldu ve büyük tepki çekti. Dışarı çıkanlar eleştirildiği kadar sokağa çıkma yasağının son anda açıklanması da eleştirildi. Sokağa çıkma yasağı öncesi, cadde ve sokaklarda oluşan bu kalabalığın bedelini ülke olarak belki de ağır bir şekilde ödeyeceğiz.

Sokağa çıkma yasağı öncesi oluşan nahoş görüntü, bize gösterdi ki çoğunluğumuz, günübirlik yaşıyoruz. En ufak bir sıkıntıda ve ani eve kapanma durumunda, evde kendi kendimize yetecek birkaç günümüz yok. Temel besin maddelerimiz olsa da sofralarımızın vazgeçilmezi olan ekmeğimiz olmuyor. Çünkü ekseriyetimiz, ekmek ihtiyacını fırın/market/bakkaldan karşılıyor. Dini bayramlar geldiği zaman fırınlar, nöbetleşe çalışınca -şayet daha önceden ekmeğimizi tedarik etmemişsek- her zaman bulduğumuz ekmeği bulmakta zorlanır ve fellik fellik ekmek ararız.

Bizim bu ekmek konusundaki günübirlik yaşantımız, beni geçmişe/çocukluğuma götürdü ve eski insanları hayırla yad ettim. Çünkü onlar bizden daha tedbirli idiler. Yaşı, kırkın üzerinde olanlar bu durumu daha iyi bilirler. Bilmeyenlerimiz için kısaca değinmek istiyorum. Başlıkta sayan ekmek dedim. Birçoğunuz bu ismi duymamış olabilir. Hatta bu ekmeği hiç görmedim, nasıl bir ekmek diyen de çıkabilir. Türkiye’nin hemen hemen her yerinde yapılan kış ekmeği de denilen bu ekmeğe, yöresel olarak farklı isimler verilmiştir: Sahan ekmek, sağan ekmek, yufka, yuka, şepit, şebit(kalın pide), ince pide gibi. Hatta sa’n ekmek şeklinde telaffuz edenler de var. Lavaş ekmeğinin bir benzeridir.

Özellikle kırsal kesimde yaşayan Anadolu insanının, vazgeçemediği bir ekmek türü olan bu ekmeği yapmak meşakkatlidir. Komşu veya akraba birkaç kadın bir araya gelir. Aralarında bir işbölümü yapılır. Mayasız olarak önceden yoğrulan hamuru, bir tanesi beze yapar, bir diğeri bezeyi elindeki oklavayla senit üzerinde hafifçe yayar, diğerine uzatır. O da hamuru daire olacak şekilde 50-100 cm çapında ve 1-2 mm kalınlığında iyice açar, pişirmesi için ocağın başındaki diğerine uzatır. Ekmek, kızgın saç üzerinde gevreyene kadar pişirilir. Pişirilen ekmek üst üste gelecek şekilde bir sini üzerine konur. Göz kararı, belli seviyeye gelen ve direk adı verilen bu ekmek, arada getir götür işi yapan bir başkası tarafından evin mutfağına/kayıt evine götürülür. Yoğrulan hamur bitinceye kadar ekmek yapmaya devam edilir. Genelde bu ekmek yapma işi akşama kadar sürer. Parayla yapılmayan bu iş, başka günlerde diğer işbölümü yapılan kişiler için de sırayla yapılır.

Konya'nın bir yöresinde (Karasınır) sayan/sahan/sağan/sa’n ekmek adı da verilen, diğer bölgelerde yufka, yuka, şebit veya şepit olarak bilinen bu ekmeğin en önemli özelliği, dayanıklı ve bereketli olmasıdır. Ekmeğin bayatlama durumu söz konusu değil. En az bir altı ay yenir. Gevrek durumunda olan bu ekmek, yeneceği zaman ıslatılır. Ekmek yumuşadıktan sonra dürülür, yemeye hazır hale gelir ve afiyetle yenir. Hazmı da kolaydır bu ekmeğin.

Şimdilerde kırsalın çok az yerinde sayan/yufka ekmek yapma geleneği, eskisi gibi devam ediyor. Bazı yerlerde ise bu ekmek, parayla yaptırılır olsa da evlerin yine vazgeçilmezidir. Şehirde apartman hayatı yaşayanlar ise bu ekmeğe olan özlemlerini ya yufkacıdan alarak giderip öğün savıyorlar ya da müstakil evlerde bu ekmeği normal ekmek fiyatına yapanlara sipariş vererek gideriyorlar.

Sokağa çıkma yasağı uygulandığında veya bir doğal afette, anlatmaya çalıştığım bu sayan ekmeği nasıl aramazsın şimdi. Evde bu ekmek varsa ekmek için ayrıca bakkala, fırına ihtiyaç duymazsın. Ekmek bayatladı, bu bayat ekmekleri ne yapacağız derdi de yok. Islat ıslat ye…

Hasılı, kötü günler için özellikle ekmek konusunda bir B planımız olsa çok iyi olacak. Yoksa istemediğimiz görüntüleri tekrar tekrar yaşarız.

*18/04/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde