Ana içeriğe atla

Düşmanın En Tehlikelisi **


Asıl olan kişinin düşmanının olmamasıdır. Düşmanın olacaksa da görünür ve bilinen düşman ve düşmanları tercih ederim. Çünkü görünür düşmanın kim olduğunu, gücünün ne olduğunu, sana nereden ve nasıl saldıracağını bilir, ona göre uyanık olur, tedbirini alırsın. Düşmanınla başa çıkacak gücün yoksa ilişmez, uzak durur, suyunu bulundurmaz, iyi geçinmeye çalışırsın. Tehlikesine karşın erkekliğin onda dokuzu kaçmaktır deyip gerekirse kaçarsın.

Ya düşmanın; bilinmeyen, nereden, nasıl geleceği ve ne kadar zarar vereceği kestirilemeyen görünmeyen bir düşman ise... İşte o zaman yandın demektir. Yat ağla, kalk ağla artık o zaman. Çünkü en büyük ve tehlikeli düşmanla karşı karşıyasın. Zira bu düşman sinsidir, görünmez ve nereden saldıracağı bilinemez. Nasıl mücadele edersin, nasıl korursun buna karşı kendini. Üstelik ne zaman çekip gideceği, sana kötülük yapmaktan vazgeçeceği de belli değil. Büyük bir korku hakim olur insanda. Ne yedirir ne içirir ne de uyutur. Gecen-gündüzün bu görünmeyen düşman olur. Ölmekten beter bir durumdur bu görünmeyen düşmanla yaşamak.

Görünmeyen düşman denince akla ilk gelen şeytandır. Zira o insanın en büyük düşmanıdır. Hasedinden dolayı insana karşı hep kötülük düşünür ve tıpkı kendisi gibi insan da yoldan çıksın ister. Çünkü yanına arkadaş arıyor. Bunun için her yolu dener bu görünmez düşman. Kişiye kah sağından kah solundan kah arka ve önünden yaklaşmaya çalışır. Tehlikeli, sinsi, vesveseci ve hasetçi bu düşmana karşı insan aklıyla, vicdanıyla, iradesiyle, inancıyla karşı koyar. Çünkü iyilik bellidir, kötülük bellidir. İnsan, inatla iyilik yolunu seçerse şeytan hedefine ulaşamaz. Çünkü şeytanın, insan üzerinde bir yaptırımı yoktur. Hasılı görünmüyor da olsa bu düşmanımızla yaşamaya devam ediyoruz.

Ya covit-19 için ne dersiniz? Bu da görünmeyen bir düşman. Şu ana kadar gördüğüm en büyük düşman türü. Şeytana rahmet okutacak cinsten üstelik. Çünkü şeytanın tüm yaptığı, vesvese ve kötüyü iyi göstermekten ve bizi kandırmaya çalışmaktan ibaret. Bu ise mikrop mu mikrop. Vücuda nasıl girdiğini bile bilmiyoruz. Saldığı mikrop hızlı bir şekilde yayılıyor. Bu virüsü kaptığımızı ateş, öksürük ve nefes alıp vermede zorlandığımız zaman anlayabiliyoruz. Bu belirtiler de en az 14 günde ortaya çıkıyor. Bu zamana gelinceye kadar kendimi sağlam bildiğim için kimlerle temas edip hastalığı kimlere bulaştırdım, Allah bilir. Sonra, bulaştırdığım insanları ara ki bulasın. Buldum diyelim, onlar da bir başkasına bulaştırmış oluyor o zamana kadar. Hızlı, yayılmacı özelliği olan bu virüs aynı zamanda öldürücü özelliğe sahip. Verdiği korku da işin çabası. Bundandır ki bir aydır evlerimize kapandık. Hiç olmadığı kadar paranoyak seviyesinde temizlik hastası olduk. Ne bir yere temas edebiliyoruz ne de eşimizle dostumuzla temas edebiliyoruz. Hemcinsimizi görünce kaçacak delik arıyoruz.

Hasılı bu görünmeyen, sinsi, öldürücü salgın, dünyayı esir almış durumda. Sizin biliminiz, teknolojiniz, tıp biliminiz, güç ve kuvvetiniz bana vız gelir deyip bize meydan okuyor. Nazarımda sıfırsınız diyor. Bizim tek yapabildiğimiz evde kal demekten ibaret. Kaçıyoruz ondan. Ama onun nerede saklandığını bilemeden kaçıyoruz. Bize, eşimize, dostumuza ne zaman isabet edecek endişe ve korkusu yaşıyoruz. Sayesinde, unuttuğumuz sokağa çıkma yasaklarıyla yeniden tanıştık. İstemediğimiz ama burnumuzun ucunda biten bu mikrobun ne zaman çekip gideceğini bile bilmiyoruz. Allah bu görünmez düşmandan ve beterinden saklasın ama onca gelişmişliğine rağmen dünyanın tüm gücü, bir mikroba boyun eğecek kadarmış. Artık benim için dünyanın tüm güç ve kuvveti örümcek ağı mesabesindedir. Belki ondan da zayıf.

**12/04/2020 tarihinde Kahta Söz'de yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde