Ana içeriğe atla

Bir Çuval İnciri Berbat Etmek

Sinsi, bulaşıcı ve öldürücü özelliği olan, görünmeyen virüsle mücadele etmek için bir aydır kriz yönetimini bir plan ve program dahilinde yönet. Alınan yerinde tedbirleri uygulamak ve mesafe almak için geceni gündüzüne kat; uğraş, didin. Başka ülkelerin koronavirüs ile mücadelede düştüğü duruma düşmemek için azami gayret göster. Millete sürekli “Evde kal”, “Zorunlu olmadıkça evden çıkma. Zira hayat eve sığar” de. Milletin çoğunluğu da kendi sağlığı ve memleketin selameti için evde kalma kuralına harfiyen uysun. 

Sonra bir el, bir ay boyunca oturtmaya çalıştığımız, evde kal kuralının içine çomak soksun ve halkı sokağa döksün. Kalabalıklar fırın, bakkal ve marketlere akın etsin, sosyal mesafe kuralı hiçe sayılsın. Üzerine bir de sıra kavgası(meydan savaşı) yapılsın. Bir çuval inciri berbat etmek denir buna. Bu trajikomik durumu bazıları, “Sokağa çıkma yasağı, tüm yurtta coşkuyla kutlanıyor. Halk sokaklara döküldü” şeklinde ifade etmiş. Bu akıl tutulması başka türlü ifade edilemezdi zaten. Gecenin en anlamlı ve manidar sözü bu idi bana göre. Sözün mucidini tebrik ediyorum buradan. 

Şimdi gelelim sadede. Bu olayda kim suçlu? Bilin ki amacım suçlu aramak değil. Ama burada, çoğunluğun alışveriş için sosyal mesafe kuralını hiçe sayarak soluğu sokakta almasını çoğumuz, sokağa çıkanları suçluyoruz. İki gün ekmek yemeyince ölmezsiniz. Üstelik bir de kola almış diyoruz, görüntülere bakarak. Burada suçlu aranacaksa en son suçlu halktır. Halk dediğimiz sürü psikolojisi ile hareket eder.  Burada esas sorgulanması gereken, sokağa çıkma yasağının, yasağa iki saat kala açıklanmasındadır. Halbuki bu yasağın ilanı, yasağın uygulanacağı saatten en az bir gün öncesinde halka duyurulmalıydı. Bazıları savunmacı bir refleksle “Daha önce de duyurulsaydı bu halk, aynı kalabalıkları oluştururdu” diyor. Sen zamanında açıkla da halk uymazsa o zaman halkı suçlayalım. Maalesef burada yasak kararı alanlar, zamanlama hatası yapmıştır. 

Virüsün ilk ortaya çıktığı andan itibaren yetkililerimizin başka ülkelere örnek olacak şekilde bir yönetim sergilemesi takdire şayandır. İsterseniz bir hatırlayalım: Salgın tehlikesi yüksek olan yerlerdeki vatandaşlarımızı ülkeye getirtmesi, onları yurtlarda karantinaya alması, birçok ülkenin bulmakta zorlandığı maske konusunda insanımıza maske sıkıntısı yaşatmaması ve maskeleri ücretsiz vermesi, ilk 20 yaş ile 65 yukarısına sokağa çıkma getirmesi; polisiyle, askeriyle ve gönüllülerden oluşan vefa gruplarıyla, sokağa çıkamayanların ihtiyaçlarını karşılatması, okulları zamanında tatil etmesi, fırsatçılara göz açtırmaması, işini kaybedenlere ve işine gidemeyenlere destek olmak amacıyla ülke çapında Milli Dayanışma Kampanyası düzenlemesi, esnek çalışma düzenlemesi yapması, salgın riski yüksek olan işyerlerini kapatması gibi. Kısaca baştan itibaren kriz yönetimini bir plan ve program dahilinde iyi yönetmiştir ve halkı zamanında bilgilendirilmiştir. Ta ki 30 büyükşehir ve Zonguldak ilini kapsayan hafta sonu sokağa çıkma ilanına kadar.  Burada yasağa sözüm yok. Eleştirim yasağın zamanlamasına. Maalesef burada yasağı geç açıklamanın sonuçlarının hesaba katılmadığı görülmektedir. 

Süreci şu ana kadar çok iyi yürüten devlet aklı, bu son uygulamasıyla bir yanlışa imza atmıştır. Umarım, bir yol kazasıdır, arkası gelmez. Bu zamanlama hatası bize pahalıya patlamaz, bir aylık süreci berhava etmez ve bir çuval inciri berbat etmiş olmaz. Yönetime yeniden devlet aklı hakim olur. Bu da bizim kulağımıza küpe olsun!

*13/04/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde