Ana içeriğe atla

Örümcek Ağından İbaret Dünya ***


Bilim baş döndürecek şekilde gelişti. Sürekli yeni icatlara imza attı ve atmaya devam ediyor.
Bilime paralel olarak teknoloji de gelişti. Aldı başını gidiyor. Yetişebilene ve takip edene aşk olsun. Robot ve dijital çağa geçmeye hazırlanıyor.
Tıp ilmi de bilimsel gelişmelerden nasibini alanlardan. Yeni alet ve edevatla muayene teknikleri geliştirdi, teşhis ve tedavide büyük mesafe kat etti. Büyük büyük hastaneler kuruldu.
Bilim ve teknoloji ışığında insanoğlu devasa binalar yaptı, fabrikalar kurdu, üç vardiya birden seri üretime geçti. Üretim, pazarlama, ithalat ve ihracat tam gaz gidiyor.  
İnsanoğlu dün hayal bile edemediği emellerine bir bir ulaştı; güç, kuvvet, zenginlik, şöhret, makam ve mevkie kondu.
Seçimler kazandı, savaşlar kazandı; para, şan ve şöhret kazandı. Gücü ele geçiren dünyaya ayar vermeye kalktı, veriyor da. Kim ne diyebilirdi bu güce…Kim karşı çıkabilirdi bu ulaşılmaz güce sonra…

Bilim ve teknolojide bunca ilerlemesine rağmen insanoğlunun tek eksikliği, huzur ve mutluluktu. Parayla alınıp satılmayan bu huzur da gelecekti elbet bir gün. Tüm arayış, tüm hırs ve güç-kuvvet gösterisi bunun için değil miydi ayrıca…

Baş döndüren bilim ve teknoloji daha nelere imza atacak diye beklerken Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan bir virüs, üç ay gibi bir zaman zarfında dünyayı esir aldı, şehirleri hayalet şehre döndürdü, iş ve sosyal hayatı bitirdi ve bizleri evlerimize kapattı. Gözle görünmeyen, hangi hayvandan geçtiği dahi tespit edilemeyen, doğru dürüst tedavisi bilinemeyen, ölümlere sebebiyet veren, daha nicelerini öldüreceği kestirilemeyen ve adına Kovit-19 denen virüs gösterdi ki; onca icat ve baş döndüren gelişmişliğe imza atan bilim, robot teknolojisine geçmeye hazırlanan teknoloji, modern hastanelerde hastaları modern aletlerle tedavi etmeye çalışan tıp, her kapıyı açar denen para, zenginlik, şöhret, makamlar, güç, kuvvet, devletler, kısaca dijital çağa hazırlanan dünya, bu koronavirüs karşısında çaresiz ve aciz. Tıp, salgınla mücadele için 1,5 yıldan önce aşıyı bulamam diyor. Maske bulmakta zorlanan koca koca devletler “Evde kalın, evden çıkmayın” demekten başka bir şey yapamıyor. Görünmeyen, nereden bize vurup yere yıkacağını kestiremediğimiz, bulaşıcı özelliği olan bir virüsün verdiği korku bize yetti de arttı bile. Ölmeden öldürdü bizi.

Hasılı bir virüse teslim oldu dünya. Hepimiz evlerimizde esiriz şimdi. Bir umutla çekip gitmesini bekliyoruz. Demek ki baş döndüren gelişmişliğiyle dünyanın, bir virüslük kadar canı varmış. Dünyanın bu acizliğini görünce örümcek ağı aklıma geldi. Demek ki övündüğümüz tüm gücümüz bir örümcek ağı kadarmış. “Örümcekler günümüz teknolojisinin bile çözemediği inanılmaz canlılardır. Örümcek ağının çok özel nitelikleri olan sağlamlık ve esneklik bugüne kadar taklit edilemedi. Aynı çaptaki bir çelik telden iki kat daha güçlü olan bu doku ne kadar çekilirse çekilsin orijinal durumuna dönecek kadar esnektir.”

Gerçekten virüse teslim olan, onunla nasıl mücadele edeceğini dahi bile bilmeyen dünya, bu aşamadan sonra benim nazarımda örümcek ağı kadardır, hatta ondan da zayıf: “Allah’tan başka varlıkların korumasına sığınanların durumu, örümceğin durumuna benzer: Örümcek, (ağını) kendine bir yuva yapar, ama yuvaların en çürüğü de örümceğin yuvasıdır. Keşke bilselerdi! (Ankebut Süresi, 41.ayet)

***16/04/2020 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde