7 Nisan 2020 Salı

Ekranlardaki Uzmanlar Bizi Uyutuyorlar ***

Yeni tip koronavirüs çıktığı andan itibaren devlet, millet ve dünya bu salgına odaklandık. Televizyon haberlerinin ve tartışma programlarının vazgeçilmez tek gündem maddesi koronavirüs oldu. Ekranlara çıkan aynı veya farklı uzmanların veya bilim kurulu üyelerinin ağzından; virüsün nasıl yayıldığını, insandan insana nasıl geçtiğini, sosyal mesafenin ne kadar olması gerektiğini, maske takıp takmayacağımızı; nerelerde takılıp nerelerde çıkarılacağını, elimizi nerelere temas etmeyeceğimizi, hapşırırken ne/nasıl yapacağımızı; günde elimizi kaç defa, kaç saniye, ne şekilde yıkamamız ve evde kalmamız gerektiğini o kadar duyduk ki sular seller gibi ezberledik dediklerini. Hele temizlik konusunda paranoyak seviyesinde temiz olduk. Yıkadıkça yıkıyoruz ellerimizi, sürttükçe sürtüyor ve hilalliyoruz. “Evde kal” sözü kulaklarımızda çınlıyor sürekli. Hazır ikinci döneme ait konulardan LGS ve YKS’de soru çıkmayacağı açıklandığına göre uzmanların koronavirüsle ilgili tavsiyelerinden soru sorsalar, çocuklarımızın başarıları daha bir artar. Çünkü işin uzmanı olduk hepimiz ve içimiz, dışımız koronavirüs ve koronavirüs önerileri oldu.

Ne moderatör ne ekrandaki konuşmacılar “Yahu biz aynı şeyleri çok söyledik, artık kendimizi tekrarlıyoruz. Biraz da başka bir şeyler söyleyelim,” demiyorlar, aynı dersi her akşam tekrarlıyorlar bize. Tamam, tekrar etsinler; unuttuklarımızı hatırlatsınlar. Zira “Tekrar güzeldir, 180 kere de olsa” bize hatırlatsınlar. Ama bir yere kadar. İşi tadında bırakmak ve usandırmamak lazım. Gına geldi her gün her kanalda aynı şeyleri duymaktan. Çünkü aynı şeyleri söylemek bezdirdiği gibi dinletmez de kendisini. Sadece bir güzel uyutur. Uzmanların söyleyecekleri bir şey kalmamışsa “Ben söyleyeceğimi söyledim, bu konuda başka söyleyeceğim yok” deyip ekranlara çıkmasınlar.

Hemen hemen üç aydır işin uzmanlarının söylediklerini okullarda öğretmenler söylese öğrenciler isyan eder, dersi dinlemez. Veliler “Bu öğretmenler çocuğumuzu geri zekalı sanıyor, aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorlar: Temizlik temizlik, hijyen…ellerimizi şöyle yıkayalım gibi. Çocuklarımıza yazık! Uyutup oyalıyorlar. Bu öğretmenler çocuklarımızı pis mi sanıyorlar? Çocuklarımızın psikolojisi bozuldu” deyip okulu basarlar. Hızını alamayıp CİMER’e şikayet ederler. Sonuç alamazsa meseleyi adliyeye taşır, gerekirse öğretmenin ağır cezada yargılanmasını isterler.

İçinizden konu malum, haliyle gündem de aynı olur, başka ne olabilir diyebilirsiniz. Konuyu değiştiremeyeceğimize göre pekala gündemi değiştirebiliriz. Çünkü biz koronavirüsle yatıp onunla kalkarken farkındayız veya değiliz, yaşadığımız bu olağanüstü durumun ardından, kurulacak olan yeni bir dünya düzeninden bahsediliyor. Dünyanın tek merkezden tüm devlet ve insanları etkileyecek bu yenidünya düzeninde; yaşadığımız sosyal hayattan din anlayışına, çalışma hayatından sosyal hayata, aile yapısından eğitim anlayışına, gıdadan teknolojiye, devlet yapısından devletlerin işleyişine varıncaya kadar her şeye müdahale edileceği, herkesin takip ve kontrol edileceği dijital bir hayat öngörülüyor. Biraz da aklımızı, kafamızı bu senaryolara yoralım, anlamak için vakit ayıralım. Bu konudaki uzmanları ekranlarda daha sık görelim. Yapılmak istenenleri ve niyetlerini anlamaya çalışalım. Orta yerde insanlığın aleyhine bir durum varsa şimdiden ne yapabiliriz, bunun üzerine yoğunlaşalım, bu konuda kamuoyu oluşsun. Bu yeni hayatı dayatacaklara kızılacaksa beraber kızalım. En azından piyasada aranan ürünü, fahiş fiyata satan esnafımıza kızdığımız kadar bizim için senaryo üretenlere de kızmaya zaman ayıralım. Bizimkiler, üç kuruşluk ürünü beş kuruşa satarken nasıl fırsatçılık yapıyorlarsa yenidünya düzenini dayatacaklar da bu hengame ve puslu havada fırsatçılığın alasını yapıyorlar. Bu yüzden ekranlarda aynı şeyler tekrarlayarak daha fazla uyutulmak istemiyoruz. Yeni kurulacak dünya ile ilgili yeni şeyler ve öneriler duymak istiyoruz.

***09/04/2020 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.

Pozitif Olmak mı Yoksa Negatif Kalmak mı?

Bazen bana birileri, "Hep sinirli ve gerginsin. Hep eleştiriyorsun. Etrafa hiç pozitif enerji vermiyor, hep negatif enerji yayıyorsun, etrafından insanları kaçırıyorsun. Biraz pozitif ol" derlerdi.

Aynı kişilerle şimdi karşılaşsam "Aman pozitif olma. Zira yanında kimse kalmaz, herkes kaçar gider. Sen en iyisi negatif kal" derler mi? Derler.

Bu adamların birbirine zıt iki tavsiyesinin hangisine uyayım? Yani pozitif olsaydım, yanımdakilere enerji yayacağım diye herkesi pozitif yapacaktım. Hem kendime hem de çevreme zarar verecektim. Herkes "kim bu istatistiklere giren, acaba biz onunla temas etmiş olabilir miyiz" diye düşünüp duracaklardı, bu yoğun iş güç temposunda. Düşünmekle de kalmayıp "Bir de çevresine bulaştırmış" deyip kızacaklardı bana. Sonuç; hastane, yoğun bakım, entübe... Öbür dünyaya gidip gidip gelecektim ben ve benden pozitif kapanlar. Postu deldirmeyip eve gelseydim, en az 14 gün olmak üzere evde bir karantina devresi...Hala pozitif emare/semptom var mı diye birbiri ardına yapılan testlerin arkası kesilmeyecekti. Halimiz haraptı anlayacağınız. Gerçi "Bana bir şey olmaz"dı. Olan benden pozitif kapanlara olurdu ama bunu bir türlü anlatamadım kimseye.

Bana akıl veren kişilerin "Aman negatif ol" demelerine ne diyeyim şimdi? Karar versinler artık! Pozitif mi olayım yoksa negatif mi? İnsan ya pozitif olur ya da negatif. Kah öyle kah böyle olur mu? Negatif kaldım bereket, hem dün hem bugün. Allah izin verirse yarınlarda da negatif olmaya devam edeceğim.

Hasılı dostlar! Ben hala bıraktığınız yerdeyim. Buna varın siz inat, bense prensip/huy diyeyim. Gördüğünüz gibi sonunda inadım galip geldi. Umarım siz de bu süreçte kendinizi sorgular, yaptığınız hatanın farkına varır ve negatif olmaya/kalmaya devam edersiniz.

Bu vesileyle daima huzur ve mutluluk içerisinde olun, hep olmasa da şimdilik negatif olun, bir de evde kalın. İleride olmak isterseniz, tekrar pozitif olursunuz. Ama şimdi zamanı değil. Gününüz ve geceniz mübarek ve bereketli olsun.

6 Nisan 2020 Pazartesi

Gençlerin Yeteneklerini Köreltmeyelim! *

Okulların eğitime ara vermesinin ardından, sınava hazırlanan LGS ve YKS öğrencilerine destek olsun diye yazdığım, “LGS ve YKS adaylarına” başlıklı yazım üzerine, KPSS’ye hazırlanan üniversite son sınıf bir öğrencinin, bizimle ilgili de yazı bekliyorum isteğine, “Böyle bir yazı yazarsan, köşemde yer veririm demiştim. Öğrenci; üşenmemiş, onca derdinin arasında eğitim ve öğretimi masaya yatıran enfes bir yazı kaleme almış. Bundan sonrası öğrenciye ait. Sizi eğitim ve öğretimi dert edinmiş bu yazıyla baş başa bırakıyorum:

“Bu ülkenin sorunları nelerdir? Terör, işsizlik, torpil, beyin göçü, bedavadan kazanma alışkanlığı, cari açık, dış borç, kadına şiddet, hukuka inancın kalmaması, gelir dağılımı eşitsizliği, siyasî kamplaşma gibi onlarcasını sayabilirsiniz belki. Ama ülkenin çözülmeyen en büyük sorunu eğitim sistemidir. Uygulanan sistem, çağın gerisinde kalmış ve her dönem, siyasetin etkisinden kendisini kurtaramamıştır. Sınırsız yaratıcılık yeteneklerini, gözü kapalı çocukların ellerinden çalan bir eğitim sistemi. Teoriye dayalı yığınla bilgi ezberletmenin, öğretmenin asli görevi sayılan bir müfredat... Geleceği sadece 3 saatten ibaret olan gençlerimizden, nasıl mutlu ve yaratıcı bireyler olmalarını isteriz? Evet, teori önemlidir ama bu kadar teoriye dayalı, gerçeklerden uzak bir ölçüm olamaz. Veriyi ezberlemekten ziyade, verileri yorumlamak fark yaratır. Çocuklarımızın yeteneklerinden çok, LGS sonuçlarını merak ediyoruz. Devlete sırtını dayamış mı? İyi o zaman, ne âlâ! Bir gencimizin hayatının kurtulması bundan ibaret. Peki, bunun için şartlar nelerdir? Ezbere dayalı, çoktan seçmeli bir sürü soru. Evet, geleceğimizin kurtulması ezberci ve çoktan seçmeli sorulara bağlı.

Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA), Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından 2000 yılından bu yana 3 yılda bir yapılıyor. En son 2018 yılında yapıldı. Bu sınava 15 yaş grubundan 72 ülkeden toplam 540 bin öğrenci katıldı. Öğrencilerin, uluslararası ölçekte fen, matematik ve okuma becerilerini ölçen en önemli sınavlardan biri. Şu anda daha iyisi diyebileceğim bir sınav yok. Türkiye, bu sınava 2003 yılından beri katılıyor. 2003’den beri yükselen puanlar 2015’de düşerek 12 yıl önceki sonuçların altına geriledi. Her ne kadar 2015 sonuçlarına göre Türkiye'deki öğrencilerin puanları artsa da PISA 2018 sonuçlarına göre Türkiye "okuma, matematik ve fen bilimi" alanlarının tamamında, OECD ortalamasının altında kaldı. Bunlar eğitim sistemimizin son durumunu gösteren bilimsel veriler. Malesef son durum pek iç açıcı görünmüyor.
*
Ben İngilizce öğretmenliği 4.Sınıf öğrencisiyim. Eğer bu pandemik diye adlandırdığımız salgın ortamından sağ çıkarsak mezun olacağım. Öğretmen olarak mezun olduğumda, mesleğimi yerine getirebilmek için üç sınavın ardından bir de sözlü mülakata girmem gerekecek. Bir ertelenme olayı daha çıkmazsa tabii. Bu sınavlar, iyi bir öğretmen seçmek için mi? İyi bir öğretmen bu şıklarda mı gizli? Bugün 5 yaşındaki bir çocuğa “Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane?” sorusunu sorduğunuzda size “ıslak mendil”, “patlamış mısır”, “cips” gibi cevaplar verecektir. Ama bize sorarsanız veya ortaokul öğrencisine sorarsanız, “Biz öyle öğrenmedik o bilmecenin cevabı, nar olmalı.” deriz. Yani yaratıcılığımızı müfredat dediğimiz kalıba koyarız. Eğer iyi bir öğretmenseniz basmakalıp cevapları ezberletmezsiniz çocuklara, bilmecelere yeni cevaplar buldurursunuz. Hatta yeni bilmeceler üretmelerini istersiniz. Bunları okurken ahkam kestiğimi düşünenleriniz olacaktır belki. Ama sorarım size: Kamu Personeli Seçme Sınavı ne ölçüyor? Sabır, yaratıcılık, ahlak, cesaret, yeniliğe açıklık, gelişmeye isteklilik, bilgi...hangisi? Sabrımızı tam anlamıyla ölçtüğü kesin. Son anda ertelenen sınavlar, son anda değişen sınav müfredatları, son anda değişen sınav sistemleri ve olmazsa olmaz mülakat torpilleri belirliyor kariyerimizi, yeteneğimizi ve geleceğimizi.

Velhasılı kelam; bu süreci, sonucunu tahmin edemeyeceğim bir şekilde atlatacağım. Zor ya da kolay. Bu aşamada tek umudum/beklentim, yıllarımı verdiğim emeğimi kazasız belasız atlatmaktan ziyade, bu sistem içinde ardımızdan gelmekte olan çocuklarımızın hayal güçlerinin ve yeteneklerinin öldürülmemesidir.” Büşra YILDIZ (Ün. Son Sınıf Öğrencisi)

KPSS adayı kızımızın kalemine kuvvet! Ona ve tüm adaylara sınavlarda ve hayatlarında başarılar diliyorum.

*08/04/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.