Yeni tip koronavirüs
çıktığı andan itibaren devlet, millet ve dünya bu salgına odaklandık.
Televizyon haberlerinin ve tartışma programlarının vazgeçilmez tek gündem
maddesi koronavirüs oldu. Ekranlara çıkan aynı veya farklı uzmanların veya
bilim kurulu üyelerinin ağzından; virüsün nasıl yayıldığını, insandan insana
nasıl geçtiğini, sosyal mesafenin ne kadar olması gerektiğini, maske takıp
takmayacağımızı; nerelerde takılıp nerelerde çıkarılacağını, elimizi nerelere
temas etmeyeceğimizi, hapşırırken ne/nasıl yapacağımızı; günde elimizi kaç defa,
kaç saniye, ne şekilde yıkamamız ve evde kalmamız gerektiğini o kadar duyduk ki
sular seller gibi ezberledik dediklerini. Hele temizlik konusunda paranoyak
seviyesinde temiz olduk. Yıkadıkça yıkıyoruz ellerimizi, sürttükçe sürtüyor ve
hilalliyoruz. “Evde kal” sözü kulaklarımızda çınlıyor sürekli. Hazır ikinci
döneme ait konulardan LGS ve YKS’de soru çıkmayacağı açıklandığına göre
uzmanların koronavirüsle ilgili tavsiyelerinden soru sorsalar, çocuklarımızın başarıları
daha bir artar. Çünkü işin uzmanı olduk hepimiz ve içimiz, dışımız koronavirüs
ve koronavirüs önerileri oldu.
Ne moderatör ne
ekrandaki konuşmacılar “Yahu biz aynı şeyleri çok söyledik, artık kendimizi
tekrarlıyoruz. Biraz da başka bir şeyler söyleyelim,” demiyorlar, aynı dersi
her akşam tekrarlıyorlar bize. Tamam, tekrar etsinler; unuttuklarımızı
hatırlatsınlar. Zira “Tekrar güzeldir, 180 kere de olsa” bize hatırlatsınlar. Ama
bir yere kadar. İşi tadında bırakmak ve usandırmamak lazım. Gına geldi her gün
her kanalda aynı şeyleri duymaktan. Çünkü aynı şeyleri söylemek bezdirdiği gibi
dinletmez de kendisini. Sadece bir güzel uyutur. Uzmanların söyleyecekleri bir
şey kalmamışsa “Ben söyleyeceğimi söyledim, bu konuda başka söyleyeceğim yok”
deyip ekranlara çıkmasınlar.
Hemen hemen üç aydır
işin uzmanlarının söylediklerini okullarda öğretmenler söylese öğrenciler isyan
eder, dersi dinlemez. Veliler “Bu öğretmenler çocuğumuzu geri zekalı sanıyor,
aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorlar: Temizlik temizlik, hijyen…ellerimizi şöyle
yıkayalım gibi. Çocuklarımıza yazık! Uyutup oyalıyorlar. Bu öğretmenler
çocuklarımızı pis mi sanıyorlar? Çocuklarımızın psikolojisi bozuldu” deyip
okulu basarlar. Hızını alamayıp CİMER’e şikayet ederler. Sonuç alamazsa
meseleyi adliyeye taşır, gerekirse öğretmenin ağır cezada yargılanmasını isterler.
İçinizden konu malum,
haliyle gündem de aynı olur, başka ne olabilir diyebilirsiniz. Konuyu
değiştiremeyeceğimize göre pekala gündemi değiştirebiliriz. Çünkü biz
koronavirüsle yatıp onunla kalkarken farkındayız veya değiliz, yaşadığımız bu
olağanüstü durumun ardından, kurulacak olan yeni bir dünya düzeninden
bahsediliyor. Dünyanın tek merkezden tüm devlet ve insanları etkileyecek bu
yenidünya düzeninde; yaşadığımız sosyal hayattan din anlayışına, çalışma
hayatından sosyal hayata, aile yapısından eğitim anlayışına, gıdadan
teknolojiye, devlet yapısından devletlerin işleyişine varıncaya kadar her şeye
müdahale edileceği, herkesin takip ve kontrol edileceği dijital bir hayat
öngörülüyor. Biraz da aklımızı, kafamızı bu senaryolara yoralım, anlamak için
vakit ayıralım. Bu konudaki uzmanları ekranlarda daha sık görelim. Yapılmak istenenleri
ve niyetlerini anlamaya çalışalım. Orta yerde insanlığın aleyhine bir durum
varsa şimdiden ne yapabiliriz, bunun üzerine yoğunlaşalım, bu konuda kamuoyu
oluşsun. Bu yeni hayatı dayatacaklara kızılacaksa beraber kızalım. En azından
piyasada aranan ürünü, fahiş fiyata satan esnafımıza kızdığımız kadar bizim
için senaryo üretenlere de kızmaya zaman ayıralım. Bizimkiler, üç kuruşluk
ürünü beş kuruşa satarken nasıl fırsatçılık yapıyorlarsa yenidünya düzenini
dayatacaklar da bu hengame ve puslu havada fırsatçılığın alasını yapıyorlar. Bu
yüzden ekranlarda aynı şeyler tekrarlayarak daha fazla uyutulmak istemiyoruz. Yeni
kurulacak dünya ile ilgili yeni şeyler ve öneriler duymak istiyoruz.
***09/04/2020 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.
***09/04/2020 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder