27 Mart 2020 Cuma

Üç Günlük Dünyada Huyumuzdan mı Vazgeçelim? *

Bakkalın ilk müşterisi benmişim erkenden. Kapıda karşıladı beni bakkal. Sevindim doğrusu. Kim karşılar beni bu devirde, bu ortamda, bu pozisyonumla. Yalova Kaymakamı bile değilim zira. Alacağımı aldım. Ayrılmadan önce kapıda büyükçe bir masan vardı, kimse girmesin diye koyduğun. Niye kaldırdın, dedim. "Kaldırır mıyım? Koyacağım yeniden. Daha yeni açıyorum dükkanı. (Demek ki burnum düşmüş sabah sabah) Koymayıp da ne yapacağım sonra. Değilse hakından (hakkından) mı gelinir bizim milletin. İçeri giren eliyle ekmek seçmeye başlıyor. Mecbur koyacağım" dedi. Kolay gelsin dedim, ayrıldım.

Evimin yolunu tutarken sevincim kursağımda kaldı. Çünkü kapıda gördüğüm bakkalın, beni karşılamak için değil, içeri girmeyeyim diye beni kapıda beklediğini çok geçmeden anladım. Sevincim kursağımda kalsa da eliyle ekmek seçen insanımızı takdir ettim. Nasıl takdir etmem. Temasın, insanı ölüme götüreceği bu kadar açık ve çok dillendirildiği bir ortamda huylunun huyundan vazgeçmemesi, inadım inat demesi. Yani ölüme davetiye çağıran temasa rağmen ekmeği eliyle seçme alışkanlığına devam etmesi. Ölüme meydan okuyan, atın ölümü arpadan olsun diyen, böyle derken başkasını da ölüme çağıran böylesi cahil cesur ve bir şey olmaz diyen aymazların ekmek seçen o elleri ancak öpülür. 

Öyle ya, sonunda ölüm var diye yılların geleneğinden vaz mı geçelim. Ekmek bu. Başka bir şeye benzer mi? Sonra ne belli bakkalın iyi ekmek vereceği. Gözüm görecek… yetmez, elim de değecek…değmek de yetmez. Çünkü belli olmuyor. Aynı zamanda sıkacağım. Sıktığımı bırakıp diğerine dokunacağım. Yok, öyle yağma. Varsın millet ayıplasın. Ben bu ekmeği normal hayatta kullanmayacağım ki sonra. Mideme indireceğim. Sağlığımı düşünen biri olarak mideme ne gönderdiğimi de bilmek zorundayım. Sonra elimin kirli olduğunu kim söyledi? Benden temizi var mı şu dünyada. Herkes kendine baksın. Kendi kirli ellerini benim ellerimle karıştırmasın. Sonra arılar da öyle yapmıyor mu? Konduğu çiçekten bal alıp geri mi geliyor sanki. Bir ona, bir buna konup duruyor. Ayrıca pazarda seçerek alamadığım sebze ve meyvenin hıncını bu vesileyle ekmekten çıkartıyorum. Öyle değil miyiz zaten. Birine, bir şeye gücümüz yetmez. Hıncımızı gider, güçsüzden alırız. Dünyanın düzeni bu. Bu arada Konya semt pazarlarındaki bazı pazarcıların ürününü seçtirmemesini ben, esnaf malına güvenmiyor da ondan seçtirmiyor sanırdım. Halbuki hijyen yönünden seçtirmediklerini, bizim hijyenimizi düşündüklerini geç de olsa bu vesileyle anlamış oldum.) 

Takdir ettiğim sadece ekmek seçimimiz değil. Başka bir takdir ettiğim kesim daha var: Birkaç kişi bir araya geliyor, gündeme dair muhabbetlerini yapıyorlar. Cenazeye katılıp mezarlıkları ziyaret ediyorlar. Sonra sosyal mesafeyi gözetmeden yan yana gelip fotoğraf çekiniyorlar. Bunu da ölümsüzleştirmek için paylaşıyorlar. Paylaşımının altına da “Evde kal Türkiye!” yazmayı unutmuyorlar. Mesaj bana gayri. Çünkü gördüğüm kadarıyla kendilerini ölüme atarlarken kendilerinden fazla beni düşünüyorlar. Nasıl takdir etmem bunu. Sağ olsunlar… Bir misyon adamına evde kalmak yakışır mı sonra? Onlar çarşı pazar gezip dolaşacaklar. Ben evde bekleyeceğim. Ayrıca “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı sözü, başka türlü nasıl icra edilecek… Hasılı, bu yaşımda tüm bunlardan benim öğrendiğim, evde kalmak sadece bana ve benim gibi acizlere mahsus.

*04/04/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

26 Mart 2020 Perşembe

Evlenmenin Şimdi Tam Zamanı!

Koronavirüs dolayısıyla "Evde kal" dediler. Kaldım. Hala da kalmaya devam ediyorum. Bu gidişle evde kala kala evde kaldım gitti. Ne arayan var ne de soran. Aç mısın, susuz musun diyen yok. Evde dura dura, canım sıkılmış, kimin umurunda. Tek dedikleri evde kal demekten ibaret. Sıkıldım diyene ölümü gösterip evde kalmaya razı ediyorlar. Bu durumda sıtma daha iyidir diyorsun.

Bereket, zamanında evlenmişim. Bu durumda ne kıza bakmaya gidebilirdim ne de gittiğim ev, virüs endişesiyle bana kapısını açardı. Haydi biri gafil avlandı, benimle evlenmeyi kabul etti diyelim. Düğün de yapamazdım bu durumda. Dur be Ramazan! Felaket tellallığı yapma. Başımıza felaket tellalı kesildin. Bardağın biraz da dolu tarafından bak dediğinizi duyar gibi oldum. 

Bakalım bu durumda düğün nasıl olacak? Aslında böyle bir ortamda düğün yapmak da fena olmaz: Kız evi fazla bir şey istemez. Alışveriş için çarşı pazar dolaşmazsın. Virüs dolayısıyla hepsini ötelersin. Hele virüs bir gitsin, bir ara bakarız, onlar kolay, şimdi siz kızı bir verin hele, dersin. Sonrası Allah kerim. Demem odur ki düğünü bedavaya getirirsin. Davetiye için kart bastırmaya, yemek vermek için salon tutmaya, konvoy oluşturmaya gerek yok. 

Alıyorsun eşini, oturtuyorsun nikah masasına. Sosyal mesafeyi koruyarak iki şahit huzurunda dünya evine giriyorsun. Böylece her genç kızın hayali, telli duvaklı gelin olmak gerçekleşmiş olur. Günün anısına çektiğin fotoğrafları sosyal medyada paylaşırsın. Böylece herkes evlendiğinden haberdar olur. Sen de tebrikleri kimseyle temas etmeden sosyal medya aracılığıyla kabul edersin.

Nikahtan sonra çarşı pazar gezmek yok. Balayı planı yapmak yok. Ama baba, eş dostun elini öpmek yok. Doğru evin yolunu tutacaksın. Bu durumda da evde kalacaksın ama evde kalmamış oluyorsun.

Bu durumda evlilik çağına gelmiş, nasıl düğün yaparız diye kara kara düşünen gençlerimiz varsa ellerini çabuk tutup evlenin derim. Gördüğünüz gibi size bedavaya gelecek masrafsız bir düğün. Yeter ki bardağın dolu tarafından bakılabilsin. 

Siz evliliğe devam ede durun. Bir gün çocuğunuz olur, çocuğunuz evlilik çağına gelir, evlenmek ister ve olur olmaz şeyler isterse kendi düğününüzü emsal gösterin. Ne alışverişi ne düğün elbisesi ne balayı...eski köye yeni âdet getirmeyin, biz annenle şöyle evlendik dersiniz.

Evlilik çağımız geldi, maliyetler arttı, düğün yapamıyoruz diyen gençler! Neredesiniz? Fırsat bu fırsat, hatta ganimet...Herkes bu ortamda fırsatları değerlendirirken siz ne durursunuz? Şimdi Evlenmenin tam zamanı!

Bana, lütfen amca! Bizimle kafa bulma, şimdi şakanın sırası değil, demeyin. En nefret ettiğim şeydir bu. Hiç şaka yapar bir tarafım var mı? Haydi göreyim sizi...

LGS ve YKS Adaylarına! *


Sevgili gençler! Bildiğiniz gibi yaygın salgın hastalık dolayısıyla 16 Mart tarihinden itibaren evlerimize kapandık. İlk haftayı ara tatil olarak geçirdikten sonra ikinci haftadan itibaren uzaktan eğitim yoluyla derslerinizi evlerinizden takip ediyorsunuz. Salgın hastalığın yayılmaya devam ettiği göz önünde bulundurularak okullarımız, 30 Nisan 2020 tarihine kadar tatil edilmiştir.

Dünyanın ve ülkemizin yaşadığı bu olağanüstü durum elbet bir gün kontrol altına alınacak ve tehlike olmaktan çıkacaktır. Ama ne zaman tehlike olmaktan çıkacağını bugünden kestirmemiz mümkün değildir. Bu aşamada size düşen, devlet yetkililerinin dediği gibi evlerinizden çıkmamanızdır. Bu hastalıkla ilgili sizin tek yapacağınız budur. Bırakalım, virüsün kontrol altına alınmasını büyüklerimiz düşünsün.

Sizin düşünmeniz gereken haziran ayında gireceğiniz LGS/YKS sınavıdır. Sizin bu sınavlara odaklanmanız gerekir. Biliyorum, moraliniz bozuk. Acaba sınavlar zamanında yapılır mı endişesi taşıyorsunuz. Size düşen sınavların zamanında yapılacağını hesaba katarak kendinize bir plan yapmanızdır. Sınavlar ertelense ertelense 15 gün, bir ay ötelenir* ama mutlaka yapılır. Bu da sizin aleyhinize bir durum değildir. Sizden beklenen evlerimize kapandığımız bu zamanı değerlendirmek, fırsatı ganimete dönüştürmektir. Okullar kapalı diye bir rehavete lütfen kapılmayın. Ne zaman yatacağınız, ne zaman kalkacağınız belli olsun. Bilin ki bu zorunlu tatili, daha önce sınava giren büyüklerinize verilseydi havada kaparlardı. Çünkü onlar mart ayından itibaren sınava hazırlanmak amacıyla okula gitmemek için rapor/izin alma yoluna giderlerdi. Siz de bu durumu bu şekilde düşünün ve değerlendirin derim.

Sizin önceki sınavlara girenlere göre avantajınız var. Öncekiler tüm konularda sorumlu iken siz, zorunlu tatile kadar öğrendiğiniz konulardan sorumlu olacaksınız. Bu da daha az konuya* bakacaksınız demektir. Daha az konuya daha fazla zaman ayırarak sorumlu olduğunuz konuları çok daha iyi öğrenme imkanına sahip olacaksınız. Daha az konulardan sorumlu olacağınız için sınavlarda detaya girme durumu söz konusu olabilir. Bu demektir ki az konuya bakarken detayları da göz önünde bulundurmanızdır. Bu da konuyu daha iyi kavramalısınız anlamına gelir.

Günlük, planlı ders çalışmaya özen gösterirken dikkat etmeniz gereken bir konu da moral ve motivenizin yerinde olup olmadığıdır. Gece gündüz ne olacak bizim halimiz, düşüncesine kapılırsanız kaybeden siz olursunuz. Öncelikle kafanızdan bu problemi atmanız gerekiyor. Çünkü problemi atmadan derslere kendinizi vermeniz zordur. Unutmayın ki bu durumda olan sadece siz değilsiniz. Sizinle beraber sınava hazırlanan tüm öğrenciler aynı durumda. Herkes daha az konudan sorumlu olacak, sınavlarda detay çıkacaksa herkese detay çıkacak, tatil ise herkese tatil. Kimse okula, etüt ve kurs merkezine gidemiyor. Bu demektir ki şartlarınız eşit ve eşit şartlarda sınava gireceksiniz. Bu sınav hiç olmadığı kadar adaletli bir sınav olacaktır.

Şartları eşit ve adil olan bu sınavda başarılı olmanız yolu, bir plan çerçevesinde bilinçli bir şekilde çalışmanızdır. Unutmayın ki sınavları zeki olanlar değil; bilinçli ve düzenli çalışanlar başarır. Yeter ki kendinizi derslere verin. Kendinizi derslere verirken mümkün mertebe TV’lerin verdiği haberleri izlemekten uzak durun. Allah yardımcınız olsun. Başarılar dilerim.

*Bu yazıyı kaleme alır almaz YÖK Başkanı, YKS'nin 25-26 Temmuz tarihlerinde yapılacağını, MEB Bakanı Sayın Ziya Selçuk da LGS’de sadece birinci dönem işlenen konulardan soru çıkacağını açıkladı.


*28/03/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.