Ana içeriğe atla

Evlenmenin Şimdi Tam Zamanı!

Koronavirüs dolayısıyla "Evde kal" dediler. Kaldım. Hala da kalmaya devam ediyorum. Bu gidişle evde kala kala evde kaldım gitti. Ne arayan var ne de soran. Aç mısın, susuz musun diyen yok. Evde dura dura, canım sıkılmış, kimin umurunda. Tek dedikleri evde kal demekten ibaret. Sıkıldım diyene ölümü gösterip evde kalmaya razı ediyorlar. Bu durumda sıtma daha iyidir diyorsun.

Bereket, zamanında evlenmişim. Bu durumda ne kıza bakmaya gidebilirdim ne de gittiğim ev, virüs endişesiyle bana kapısını açardı. Haydi biri gafil avlandı, benimle evlenmeyi kabul etti diyelim. Düğün de yapamazdım bu durumda. Dur be Ramazan! Felaket tellallığı yapma. Başımıza felaket tellalı kesildin. Bardağın biraz da dolu tarafından bak dediğinizi duyar gibi oldum. 

Bakalım bu durumda düğün nasıl olacak? Aslında böyle bir ortamda düğün yapmak da fena olmaz: Kız evi fazla bir şey istemez. Alışveriş için çarşı pazar dolaşmazsın. Virüs dolayısıyla hepsini ötelersin. Hele virüs bir gitsin, bir ara bakarız, onlar kolay, şimdi siz kızı bir verin hele, dersin. Sonrası Allah kerim. Demem odur ki düğünü bedavaya getirirsin. Davetiye için kart bastırmaya, yemek vermek için salon tutmaya, konvoy oluşturmaya gerek yok. 

Alıyorsun eşini, oturtuyorsun nikah masasına. Sosyal mesafeyi koruyarak iki şahit huzurunda dünya evine giriyorsun. Böylece her genç kızın hayali, telli duvaklı gelin olmak gerçekleşmiş olur. Günün anısına çektiğin fotoğrafları sosyal medyada paylaşırsın. Böylece herkes evlendiğinden haberdar olur. Sen de tebrikleri kimseyle temas etmeden sosyal medya aracılığıyla kabul edersin.

Nikahtan sonra çarşı pazar gezmek yok. Balayı planı yapmak yok. Ama baba, eş dostun elini öpmek yok. Doğru evin yolunu tutacaksın. Bu durumda da evde kalacaksın ama evde kalmamış oluyorsun.

Bu durumda evlilik çağına gelmiş, nasıl düğün yaparız diye kara kara düşünen gençlerimiz varsa ellerini çabuk tutup evlenin derim. Gördüğünüz gibi size bedavaya gelecek masrafsız bir düğün. Yeter ki bardağın dolu tarafından bakılabilsin. 

Siz evliliğe devam ede durun. Bir gün çocuğunuz olur, çocuğunuz evlilik çağına gelir, evlenmek ister ve olur olmaz şeyler isterse kendi düğününüzü emsal gösterin. Ne alışverişi ne düğün elbisesi ne balayı...eski köye yeni âdet getirmeyin, biz annenle şöyle evlendik dersiniz.

Evlilik çağımız geldi, maliyetler arttı, düğün yapamıyoruz diyen gençler! Neredesiniz? Fırsat bu fırsat, hatta ganimet...Herkes bu ortamda fırsatları değerlendirirken siz ne durursunuz? Şimdi Evlenmenin tam zamanı!

Bana, lütfen amca! Bizimle kafa bulma, şimdi şakanın sırası değil, demeyin. En nefret ettiğim şeydir bu. Hiç şaka yapar bir tarafım var mı? Haydi göreyim sizi...







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde