17 Mart 2020 Salı

Her Şey Bir Nimettir. Hele İzan

Bugün sosyal medya, sanal alem hayatın bir parçasıdır. Gerçek hayatın gizlenmiş bir şekilde sanalda tezahürüdür. Bu alem de tıpkı gerçek hayat gibidir. Pek azımız kullanmasa da çoğunluk bu alemin içindedir. Bazıları bu alemi gereksiz görse de yerinde ve zamanında kullanıldığı takdirde bir yere kadar faydalı görüyorum. 

Bu alemi kullanan herkesin ilgi alanı farklı olsa da sloganik ve tarafgirlik olmayan yazılar benim ilgi alanıma giriyor. Paylaşılan yazıları vakit buldukça okumaya çalışıyorum. Kendim de dağarcığım ve bilgi birikimim el verdiği müddetçe her alanda yazılar yazıp paylaşmaya çalışıyorum. Yazılarımı yazarken herkesin anlayabileceği şekilde düz yazdığım gibi bazen mizaha, kinayeye, hiciv ve taşlamaya yer vererek birilerine dokundurmaya çalışırım. Bu dokundurmaları yaparken kırmadan, dökmeden, insan onurunu koruyacak şekilde bir üslup kullanmaya özen gösteririm. Yazılarım bazen güldürür, bazen geçmişe götürür, bazen bir bakış açısı ortaya koyar, bazen de dokundurur. Ele aldığım konuda bardağın dolu tarafına bakarak bir hakkı teslim ederken bardağın boş bırakılan kısmına da işaret eder, nasıl doldurulması gerektiğini işlemeye çalışırım. Eleştirel bir bakıştır benimkisi. Bir tespitte bulunmaktır, bir gözlemdir. Asla bir kesimin tarafgiri olmak ya da taraftar kazanmak değildir niyetim. Bazen ciddi bir meseleye mizah katarak konuyu sulandırdığım da olur. Sıkıntı ve dertlerin arasında bir nebze de olsa gülümsetmektir amaç.

Az sayıdaki takipçim, neyi hangi tarzda yazdığımı, yazıda ne kastettiğimi anlar. Bunu da yorumunda veya beğenisinde gösterir. Yazıdan ne kastettiğimi anladığını ve çokça güldüğünü özelden ifade edenler de eksik değil. Bazıları da yok kabul eder, yoluna devam eder, yazılarım ilgi alanına girmez. Kimi de renk vermemek için okuduğunu belli etmez, iz bırakmaz. 

Kapalı yazılarımı anlayan çıktıkça beni mesrur eder. Anlamayanlar yok mu? Gerçek hayatta olduğu gibi bu alemde de anlamayanlar çıkabiliyor. Olabilir. Anlayış meselesi. Kimi de yazılarımdan haz almaz, ilgisini çekmez. Hepsine eyvallah.

Bir de yazılarımdan okuduğunu anlamayan, anlamadığı gibi bana yol göstermeye ve beni ayıplamaya kalkanlar oluyor. Sayıları bir elin parmağını geçmese de moral bozuyor, mide bulandırıyor, tıpkı sinek gibi. Sinek de küçüktür ama mide bulandırır. Tipini görsen böylelerinin, adam sanırsın: İki ayağı, iki eli, bir kafası var, herkeste olduğu gibi. Bu tiplerin beyni ve kalbi de vardır, tıpkı nefes aldıkları gibi. Bakınca normal diğer insanlardan biri sanırsın. Böylelerini konuşunca, yazınca anlarsın ne menem bir varlık olduklarını. Küçük bir hayatları var. Dünyayı ve gerçekleri de küçücük hayatlarından ibaret sanırlar. Bu hayatlarında görgü yok, anlayış yok, kapasite yok, saygı yok, bilgi ve birikim zaten yok. Kapasitesi ve çapı bu iken sana yol göstermekten ve seni ayıplamaktan da geri kalmazlar. Çünkü haddini ve kapasitesini bilmediği gibi bir büyüğüne ne şekilde davranması gerektiğini de bilmiyor. Aramızda hadsiz ve çapsız bir şekilde yaşamaya devam ediyor. Allah böylelerinin çevresine ve ailesine yardım etsin. Çünkü imtihanları büyüktür. Tanımadığına hadsiz ve seviyesiz davranan, tanıdıklarına neler yapmaz. 

16 Mart 2020 Pazartesi

Vasiyetimi Gören Diyanet, Pes Etti

13 Mart 2020 günü kılınacak cuma namazı öncesi aşağıdaki paylaşımı yapmıştım:

"Az sonra cumaya gideceğim. Hiç olmadığı kadar sağlıklıyım. Olur ya camiden virüs kapar, Koranavirüs olur ve ölürsem, vasiyyetimdir:

1.Bundan sonra ailemin geçimi Diyanet İşleri Başkanlığına aittir. 
2.Bakmakla yükümlü olduğum aile fertlerime ömür boyu orta seviyede maaş bağlanması,
3.Ailemin oturacağı yeni bir evin satın alınması,
4.Ailem, gezmeye ve tatile giderken kullanacağı konforlu bir arabanın alınması.
5.Çağın ve ortamın gerektirdiği her türlü ihtiyaçlarının karşılanması,
6.Bir dediklerinin iki edilmemesi..."

Bu paylaşımımdan üç gün sonra (16.03.2020) Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş imzalı bir açıklama yapıldı. Yazı, vakit ve cuma namazlarının cemaatle kılınmasına ara verileceği yönündeydi.

Bu demektir ki palaşımım ses getirmiştir. Diyanet İşleri Başkanı, baktı ki pabuç pahalı, bu işin maliyeti yüksek, bu işin şakası yok. Çünkü tazminat istemiyordum, vasiyet ediyordum. Vasiyeti yerine getirmek gerekirdi. Vasiyeti yerine getirmemek vebaldi. 

Sonunda pes etti. Cuma ve vakit namazlarının cemaatle kılınmasına ara verildiğini açıklamak zorunda kaldı. Olması gereken de bu idi. 

Şimdi bu habere en fazla her cuma, camisine gittiğim imam üzülecek. Vaazı uzatacağım diye namaza 10 dakika sonra başlayan, gittiğim cami imamı,
*Camiye cemaat gelmeyince,
*Konuşamayınca,
*Vakitten en az 10 dakika almayınca, bundan sonra ne yapacak?

Görünen o ki onu zor günler bekliyor. Onun karantina süresi çok çetin geçecek çok...

20 Saniye Kuralı


İşin uzmanları, 20 saniye elinizi lavaboda yıkayın dedi ya. Beni bir düşüncedir aldı. Ya 20 saniyeyi geçirir ya da 20 saniyeyi bulmazsa el yıkamam. Fark etmez demeyin. Tam süresini ayarlayamazsam elimdeki mikroplar tam ölmemiş olabilir, fazlası olursa elimde başka sıkıntılar baş gösterebilir. Ecdadımız fazlası zarar, azı zarar, ortası karar, dememiş mi daha önce. Tam karar olmalı.

O zaman ne yapmalıyım? Musluğu açar açmaz kronometre çalışsa elimi yıkarken gözüm saatte olur. Yok benim musluklarda böyle bir özellik. Sizinkilerde varsa bilemem. Var da nereden aldığınızı söylemezseniz hakkım kalır. Şayet musluklarda böyle bir sistem yok ise bizim insanımız ne duruyor hala. Böyle bir şey üretip piyasaya sürerlerse yok satarlar. Haberleri olsun.

Bizim insanımız, musluğu açar açmaz kronometrisi de çalışmaya başlayacak saatli musluklar üretmeyi düşüne dursunlar. Ben bu durumda ne yapacağım? Lavaboya girdikten sonra musluğu açmadan önce kolumdaki saate bakıp süreyi başlatacağım. Bu durumda süre doldu mu deyip sık sık saate bakacağım. Bu da ellerimi sağlıklı yıkamamı engeller. Ellerimi yıkarken yanımda süreyi tutacak birisini mi bulundursam. Kim bekler her lavaboya girişimde beni. Sonra nereden bulacaksın bekleyecek birini. Acaba lavaboya bir saat koysam mı diyorum. Bu durumda en makulü lavaboya bir saat takmak sanırım.

Bu arada elleri 20 saniye yıkamak fazla değil mi? Sürt sürt bitmiyor bir türlü süre. Ellerimi sürterken musluktan akan su da işin cabası. Fatura geldiği zaman görürüm günümü.

Acaba 20 saniye kuralına uymasam mı diyeceğim. Bu durumda virüs kaparsam ardımdan "Bir damla musluk suyu fazla gitmesin, su faturası yüksek gelmesin diye 20 saniye kuralına uymadı. Ölümü bundan oldu. Hasılı cimri biriydi" densin de istemiyorum.

Sahi siz nasıl uyuyorsunuz bu 20 saniye kuralına. Var mı bu konuda bir öneriniz. Gördüğünüz gibi zor bir durumla karşı karşıyayım. Gel de çık bu işin içerisinden.