Ana içeriğe atla

20 Saniye Kuralı


İşin uzmanları, 20 saniye elinizi lavaboda yıkayın dedi ya. Beni bir düşüncedir aldı. Ya 20 saniyeyi geçirir ya da 20 saniyeyi bulmazsa el yıkamam. Fark etmez demeyin. Tam süresini ayarlayamazsam elimdeki mikroplar tam ölmemiş olabilir, fazlası olursa elimde başka sıkıntılar baş gösterebilir. Ecdadımız fazlası zarar, azı zarar, ortası karar, dememiş mi daha önce. Tam karar olmalı.

O zaman ne yapmalıyım? Musluğu açar açmaz kronometre çalışsa elimi yıkarken gözüm saatte olur. Yok benim musluklarda böyle bir özellik. Sizinkilerde varsa bilemem. Var da nereden aldığınızı söylemezseniz hakkım kalır. Şayet musluklarda böyle bir sistem yok ise bizim insanımız ne duruyor hala. Böyle bir şey üretip piyasaya sürerlerse yok satarlar. Haberleri olsun.

Bizim insanımız, musluğu açar açmaz kronometrisi de çalışmaya başlayacak saatli musluklar üretmeyi düşüne dursunlar. Ben bu durumda ne yapacağım? Lavaboya girdikten sonra musluğu açmadan önce kolumdaki saate bakıp süreyi başlatacağım. Bu durumda süre doldu mu deyip sık sık saate bakacağım. Bu da ellerimi sağlıklı yıkamamı engeller. Ellerimi yıkarken yanımda süreyi tutacak birisini mi bulundursam. Kim bekler her lavaboya girişimde beni. Sonra nereden bulacaksın bekleyecek birini. Acaba lavaboya bir saat koysam mı diyorum. Bu durumda en makulü lavaboya bir saat takmak sanırım.

Bu arada elleri 20 saniye yıkamak fazla değil mi? Sürt sürt bitmiyor bir türlü süre. Ellerimi sürterken musluktan akan su da işin cabası. Fatura geldiği zaman görürüm günümü.

Acaba 20 saniye kuralına uymasam mı diyeceğim. Bu durumda virüs kaparsam ardımdan "Bir damla musluk suyu fazla gitmesin, su faturası yüksek gelmesin diye 20 saniye kuralına uymadı. Ölümü bundan oldu. Hasılı cimri biriydi" densin de istemiyorum.

Sahi siz nasıl uyuyorsunuz bu 20 saniye kuralına. Var mı bu konuda bir öneriniz. Gördüğünüz gibi zor bir durumla karşı karşıyayım. Gel de çık bu işin içerisinden.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde