10 Şubat 2020 Pazartesi

Kopya ve Sözlü Mülakatlar *


Öğrenci olup da sınavlarda kopya çekmeyen yok gibidir bu ülkede. Varsa da bir elin parmaklarını geçmez. Kopya çekmeyenlerin pek azı, dürüstlüğünden çekmez iken çoğunluğu ya beceriksizliğinden ya korkusundan ya da sınav esnasında göz açtırılmadığı için kopyaya yeltenmez.

Ortaokul, lise ve üniversite okurken çekilen kopyalar, çoğunluk tarafından masum kabul edilir. Yakalanmadıkları müddetçe sorun teşkil etmez. Bu yüzden kopya çekenler fazla tepki almazlar. Hatta yıllar sonra çekilen bu koya bir marifetmiş gibi ballandıra ballandıra anlatılır. Esas tepki ÖSYM tarafından yapılan merkezi sınavlarda kopya çekilmesinedir. 2010 KPSS'de kopya çekildiği basına yansıdı. Kimlerin tam puan aldığı yazıldı, çizildi. Bu organize kopya skandalı savcıları da harekete geçirdi. Adı geçen kişiler hakkında dava açıldı.

2010 KPSS'den hareketle ÖSYM'nin yaptığı her sınav sorgulanır oldu. Kopyaya karşı kamuoyunda büyük bir tepki ve hassasiyet oluştu: "Birileri kopya çekerek çocuklarımızın önüne geçti, hakları yendi..." dendi.

Kamuoyunda oluşan bu tepkiler üzerine sınavlarda kopya çekmenin önüne geçmek amacıyla ÖSYM, sınavlarda bir dizi katı tedbir aldı. Hemen hemen her şeye yasak koydu. Koyduğu katı kuralları uyguladı. Adaylar sınav salonuna girerken didik didik arandı. Üzerlerinde ne varsa cepleri boşaltıldı.

Hasılı, okul dönemlerinde pek hassasiyet gösterilmese de merkezi sınavlarda toplum ve yetkililer kopya konusunda çok hassas. Çünkü kopya çekilerek diğer adayların önüne geçiliyor. Bu da kamuya alımlarda haksızlığa sebebiyet veriyor. Bu durumda kopya bir nevi hırsızlıktır. Belki de hırsızlığın en kötü şeklidir. Zira burada milyonların hak ve hukukunu çiğnemek vardır.

Kopya çekmek bir hırsızlık ise o zaman kopya çekmeye gösterilen tepki sadece merkezi sınavlarla sınırlı olmamalı. Sınavın olduğu her alanda aynı hassasiyet gösterilmeli. Çünkü ortaokul, lise ve üniversite hayatında kopya çekmeye alışan, fırsatını bulduğu zaman merkezi sınavlarda da kopya çekmeye yeltenir. Zira alışmış kudurmuştan beterdir.

Hasılı, kopya çekmeye gösterdiğimiz tepkinin temelinde, kamuya hak etmediği halde yerleşme vardır.

Burada bir başka soru sormak istiyorum. Kamuya yerleşmede son yıllarda bir kural haline getirilen sözlü mülakatlara, kamuoyu ve devlet yetkilileri ne der? Yazılı sınavlarda kopya çekmek suretiyle kamuya atanan ile sözlü mülakat vasıtasıyla kamuya atanan arasında bir fark var mıdır? Çünkü sözlü mülakat dendi mi bu ülkede referans, torpil, kayırmacılık, “bizden” olanı seçme akla gelir. Sözlü mülakatlarda alımlar eğer akla geldiği gibi yapılıyorsa kamuya ehliyetsiz ve liyakatsiz atanma durumu söz konusu demektir. Bu da merkezi sınavlarda kopya çekmek suretiyle emsallerinin önüne haksız bir şekilde geçip kamuya atanma yönüyle sözlü mülakatlardan farklı değildir. Kopya çekme ile sözlü mülakat ile atanmanın arasındaki fark, kopya çekmenin gizli yapılması, sözlü mülakatların ise aleni yapılması. Kopya yasak iken sözlü mülakatlar yasal hale getirilmiştir.

Sonuç olarak kopya çekme ile sözlü mülakatı aynı kefeye koyarsak, sınavlarda kopya çekmeye gösterdiğimiz tepkiyi onun ikiz bir kardeşi olan sözlü mülakatlara niçin göstermiyoruz? Sözlü mülakatların devlet eliyle meşru hale getirilmesi, onun ahlaki olduğu anlamına mı geliyor yoksa? Unutmayalım ki bir şeyin yasal olması, onun ahlaki olduğu anlamına gelmez.

*15/02/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

9 Şubat 2020 Pazar

Futbol Sistemim

Duydum ki Konyaspor, teknik direktörüyle yolları ayırmış. Sanmayın ki boşalan koltuğa talibim. Israr olmadan da talip olma gibi bir niyetim yok. Sadece istediğim şehrimizin takımının bu badireden kurtulması. Takımın başına kim gelirse uygulayacağı taktiği kamuoyuna arz ediyorum. Tek reçete budur. Yoksa takımı ben bile kurtaramam.

1.Takıma takviye futbolcu alınmayacaktır.

2.Takım hep savunmada kalacak, rakip takım hep kalemizin önünde top çevirecek. Durmadan kalemize şut çekecektir.

3.İster klasman ister deplasmanda olsun tüm maçların 0-0 bitmesi sağlanacaktır.

4.Maçlar 0-0 bittiği takdirde takımın puanı 34 olarak tescillenecek ve takımın ligde kalması sağlanacaktır.

5.Takım ister klasman ister deplasmanda oynasın 1+10 sistemine göre oynayacaktır. Daha doğrusu takım, kalenin önünde etten duvar örecek. Kaleye hiçbir top girmeyecektir. Bu sistemde;

a-Futbolcu tüm sahaya yayılmayacağı ve kalmayacağı için hiçbir futbolcumuz koşup terlemeyecektir. Haliyle futbolcu sık sık forma değiştirmeyecek.

b-Seyirci maçı seyrederken gözünü ve kafasını yormayacak, top nerede diye topu aramayacak. Bakışını sadece kalemize odaklayacaktır.

c-Futbolcu koşmayacağı için sakatlanmayacak. Haliyle 11 as futbolcunun dışında yedek futbolcuya da ihtiyaç kalmayacak. Her maça aynı kadro çıkacak.

d-Kaleciye fazla iş düşmeyeceği için kaleci antronörüne ve yedeğine ihtiyaç olmayacak.

e-İzlediği maçı yeterli görmeyip Loto oynamak isteyenler Konya için skor ne olur, tereddüdü yaşamayacak. Maç sonucu hep 0-0 olacağı için banko, sıfırı işaretleyecek.

e-Bu sistem oturunca takıma taktik verme ihtiyacı olmayacağı için kulüp yöneticileri teknik direktör arayışına girmeyecek, o kadar parayı teknik heyete vermemiş olacak.

f-Bu sistemde futbolcunun antraman yapmasına, fizik-kondüsyon çalışmasına gerek kalmayacak. Kulüp hangi mevkiye kimi alalım demeyecek. Kalenin önünde duracak ve top geçirmeyecek futbolcuyu yeterli görecektir. Mevcut futbolcular iyi beslenecek, kaleyi tam kapatacak şekilde bol kilo almaları sağlanacak. Yeni futbolcuya ihtiyaç olursa kilolu, göbekli, uzun boylu olanı tercih sebebi olacaktır.

Gördüğünüz gibi benim önerdiğim bu sistemle kulübün işi kolaylaşacak. Yönetim her yıl transfer işiyle uğraşıp dünyanın parasını harcamayacak. Kulüp, tüm futbolculara aynı parayı verecek. Kulüp masrafları aniden düşecek ve kısa zamanda geliri giderinden fazla olacak. Arta kalan parayı diğer kulüplere borç verecek.

Demedi demeyin. Düştük, yanımızda kimse kalmadı demeyin. Zira ligde kalmanın kesin çözümü bu. Yeter ki uygulayın. Kısa zamanda siz de göreceksiniz gününüzü, spor kamuoyu da görecek.

Kamuoyuna saygıyla arz olunur...

Kötülüğe Sessiz Kalmamanın Bedeli *


20 yaşında üniversite sınavına hazırlanan ve bir hedefi olan, gençliğinin baharında başarılı bir gencimiz, yaşı kadar suç kaydı (19) olan bir suç makinesinin ölümüne sebebiyet verdiği için katil oluyor.

Olay Selçuklu ilçesinde cereyan etmiş. Parkta bir kadını darbeden erkeğin elinden kadını kurtarmak için genç araya giriyor. Dayağı aracı yer misali, kadını döven saldırgan genci bir güzel döver. Genç kaçsa da saldırgan peşini bırakmaz. Gencin boğazını sıkar, yüzünü yaralar. Arbede esnasında bıçakla yaralanan saldırgan, tüm müdahalelere rağmen hastanede vefat eder. Kadına şiddeti önlemeye çalışan genç de kasten adam öldürmekten tutuklanır.

Olaya nereden bakarsanız iki yönden üzücü bir durum. Birincisi, kötülüğü önlemek isteyen genç, gençliğinin baharında hiç ummadığı bir olaya sebebiyet veriyor: katil oluyor. Bundan sonra nice yıllarını demir parmaklıkların arkasında geçirecek, okuma hayatı bitecek ve hayatı kararacak. İkincisi, bu olayın bir kötülüğü önlerken başına gelmesidir. Bundan sonra bir kötülük gördüğümüz zaman bu gencin başına gelen aklımıza gelecek. Ne olur ne olmaz deyip olayı görmezden gelip geçip gideceğiz belki de. Kimse bir kavgayı aralama yoluna gitmeyecek. Bizim, bana dokunmayan yılan bin yaşasın duyarsızlığımız, kötüleri ve kötülük yapanları daha bir cesaretlendirecek ve meydan onlara kalacaktır. 

İmam nikahlı eşine (ne demekse) şiddet uygulayan 19 suçtan kaydı bulunan birine müdahale ederek 20'li yaşlardaki genç, insanlık görevini yerine getirmiştir. Haksızlığa ve şiddete bigane kalmamıştır. Gencin bu yaptığı "Kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin, buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin, buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle buğzetsin. Bu da imanın en zayıf noktasıdır" hadisine en uygun harekettir. Bugünkü adalet anlayışımıza göre bu genç katil muamelesi görse de Allah kendisinden razı olsun. Başına gelenden dolayı belki bu dünyada yüzü gülmese de inşallah öbür dünyada kötülüğe dur diyen cesaretinin karşılığını kat be kat alacaktır. Keşke bu olayda ne 19 suçtan sabıkalı olan ve şiddet uygulayan kişi ölseydi ne de gencimiz katil olsaydı. Olana çare yok maalesef.

Burada, gencin kendisini şiddetten kurtarmaya çalıştığı kadına, yargılama esnasında büyük görev düşecektir. Çünkü yapacağı şahitlik gencin daha fazla ceza almasını önleyecektir. Öyle zannediyorum, bu olayda ağır bir tahrik görünüyor. Ümit ediyorum ki maktulün ailesi de gençten davacı olmaz. Savcı iddianameyi en makul hazırlar, hakim de gencin iyi niyetini, şiddete maruz kalmasını ve kendisini savunmasını dikkate alarak karar verir.

Allah iyilerle karşılaştırsın ve bu niyetle büyüyen gençlerin sayısını artırsın.

*10/02/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.