27 Kasım 2019 Çarşamba

Kamuoyuna Zorunlu Açıklama

Onca sorunu arasında Türkiye'yi meşgul eden, ülke gündemini gereksiz yere işgal eden aşağıdaki hususlarla ilgili bir açıklama yapmam zarureti doğmuştur:

1.Cumhurbaşkanı ile görüşmek üzere Beştepe'ye giden CHP'li ben değilim. Zaten CHP başta olmak üzere hiçbir partiye üyeliğim yoktur. Cumhurbaşkanı'ndan herhangi bir davet almadım. Beştepe ile ilgili yakınlığım 3-4 yıl öncesinde bir grup öğretmenle birlikte Millet Camisini ziyaret etmekten ibarettir. Camiye girerken şahsım VİP'ten yararlanmamıştır. Tepeden tırnağa üzerimdekileri boşaltarak X-ray cihazından geçtim. Bu ziyaretimde Sayın Erdoğan bana eşlik etmemiştir. Bu duruma kırılmadım mı? Kırıldım elbet. Ama bu, Beştepe ile benim aramda bir şey.

2.Geçen hafta salı günü  günübirlik yüksek hızlı trenle Ankara'ya gidip geldim. Altındağ civarında bulundum. Kızılay, Çankaya, Beştepe gibi yerlere gitmedim. Zaten o gün partilerin grup toplantısı vardı. Bir görüşme yapmamız mümkün değil. Şahsıma ait 2000 model aracım Beştepe'ye giriş yapmamıştır. Aracım Konya Garı parkında kalmıştır. Kamera kayıtlarına bakılabilir. 

3.Konya Valisi Sayın Toprak'ın katıldığı 24 Kasım Öğretmenler Günü etkinliğine katılmadım. Katılmadığım bir etkinlikte doğaldır ki bacak bacak üstüne atan ben olamam. Vali'nin tepkisini alkışlayan öğretmen grubu içerisinde de değildim. Vali ile tüm karşılaşmam birkaç ay önce bir düğün vasıtasıyla aynı salonda bulunmaktan ibarettir. Sayın Vali o düğünde nikah şahidi idi. Ben de davetliler arasındaydım. Oturduğum yer salonun en ücra köşesi idi. Yemek yerken bacağımı bacağımın üstüne atmadım. Ki atmışsam da masanın altından görünmesi teknik olarak mümkün değil. Ayrıca yemek yerken bacak bacak üstüne atmam. Çünkü bu oturuş fazla yememi engellediği için yemek esnasında hiç böyle oturmam. Masaya abanırım.

4.Katıldığım toplantılarda hiç protokol kısmına oturmam. Yerimi bilirim. Bu tür yerlerde benim yerim salonun en arkası olur. Arazi olmam kolay olsun diye kenar ve arka tarafları seçerim.

Hasılı şimdi ve geçmişte Sayın Erdoğan ile bir görüşmem olmamıştır. Konya Valisi ile de düğün hariç hiçbir salon toplantısında bir araya gelmedim.

Kamuoyuna saygıyla arz olunur...

26 Kasım 2019 Salı

Saygı Anlayışımız *

Her toplumda etik ve ahlak ilkesi olan saygı anlayışı vardır. Fakat her toplumun saygı anlayışları farklı farklıdır. Türk milletinin saygı anlayışına gelince yörelere göre farklılık gösterse de şu şekil saygı örneklerine rastlayabiliriz.

*Büyükler ile karşılaşıldığında ve ziyaret edildiğinde mutlaka önünde eğilir ve iki elin ile elini öpersin. Sen öpmesen de çoğu büyük; al öp, görgüsüzlük yapma dercesine elini sana doğru uzatır. Öpmeyip tokalaşmaya kalkarsan saygısız addedilirsin. Elin mahkum, öpeceksin. Zira adet böyle.

*Yanında büyük varken ayağını uzatamazsın, bacağı bacak üstüne atamazsın.

*Hiç içmemek lazım ama büyüklerin yanında sigara içemezsin. Sigara içiyor musun denince "Zinhar içmem" diyeceksin.  Tanıdığın bir büyükle karşılaşınca ya avucunun içine saklayacaksın ya yolunu değiştireceksin ya da görünce sigarayı heder etme uğruna yere atacaksın. Büyüklerle bir arada otururken onlar içecek, sen ağzına almayacaksın. İlla içeceksen tuvalete girip orada zıkkımlanacaksın.

*Sofrada büyük başlamadan yemeğe elini uzatmayacaksın.

*Su ikram edilecekse büyük istemese de önce büyüğe tutacaksın.

*Servis yaparken safları yararak büyüğün yanına gelip önce ona ikram edeceksin.

*Eşinin annesine anne, babasına da baba diyeceksin. Eşin akrabalarına ne şekilde hitap ediyorsa sen de öyle hitap edeceksin. Dayısı dayın, amcası amcan, dedesi deden vs. olacak.

*Tüm yörelerimizde olmasa da bazı yörelerimizde gelin kayınpeder ile konuşmaz.

*Küçük yerleşim yerlerinde erkek gelirken kadın erkeğin önünü kesmez, geçmesini bekler dururdu. (Şimdilerde kalmadı. İyi ki kalmadı)

*Baba ve dedenin yanında baba, çocuğunu kucağına alamaz, onu sevemez, onu öpemez, ona ismiyle hitap edemez, oğlum/kızım diyemezdi. (Şimdilerde kalmadı. İyi ki kalmadı)

*Bakanlık müfettişleri kurumunu ziyarete geldiğinde hocam diyemezsin, ismine bey diyerek hitap edemezsin, sayın başmüfettişim diyemezsin. Ancak beyefendi diyeceksin.

*Öğrenci, öğretmeni ile karşılaştığında yolunu değiştirir, kaçardı. Kaçma imkanı yok ise eli cebinde ise çıkarır, ceketini ilikler ve selamlardı. Ceketinin düğmesi yoksa ilikliyormuş gibi yapardı. (Şimdi öğretmen öğrencisini görünce yol değiştiriyor. Zaten ceket giyen de kalmadı)

*Veli çocuğunu öğretmene teslim ederken eti senin, kemiği benim derdi. Kemiğini ne yapacaksa... Şimdi veliler çok cimrileşti. Zırnık et koklatmıyor.

*Toplu taşıma araçlarında seyahat ederken bir büyüğün veya kadın binerse kalkıp yer vereceksin. Vermek istemiyorsan uyur gibi yapacaksın ya da pencereden dışarıyı seyredeceksin. (Şimdilerde bu saygı kuralına uyan az sayıda kişi kaldı. Çoğunluk büyük veya kadının gözünün içine baka baka oturarak gidiyor. Bizde nesil değişti. Saygı kalmadı diye homurdanır gider olduk.)

Aklıma gelen saygı anlayışlarımız bu şekil. Bizde saygı kabul edilen bu âdetlerin çoğu başka ülkelerde saygı kabul edilmez.

Çoğu saygı anlayışımız abartı olmakla birlikte birçoğu kalkmaya doğru gidiyor. Saygı anlayışlarımızın çoğunun kalkmaya yüz tutması, zorumuza gitse de içimize sinmese de yavaş yavaş yeni duruma alışacağız, alışmak zorundayız.

*14/12/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

25 Kasım 2019 Pazartesi

Bir Yanlış Bir Başka Yanlışla Düzeltilmez *

Usul, yol, yöntem bilmek ve adabı muaşeret dediğimiz nezaket kurallarına riayet etmek asıl olandır. Bunu herkes ister. Zaman zaman nezaket ve görgü kurallarına uymayan insanımız olmuyor mu? Oluyor elbet. Mesela bir büyüğün karşısında bacağı bacak üstüne atıp oturmak bizim toplumun saygı anlayışına uymaz. 

Bu durumda ne yapmak lazım? Kişi bu şekil oturmasına devam etmeli, ses çıkarılmamalı mı? Yapanın yanına kar kalmamalı. Mutlaka tepki verilmeli. Ama bu tepki nasıl gösterilmeli?

*İsim belirtmeden, kişinin yüzüne bakmadan üstü kapalı bir şekilde genel bir uyarı yapılabilir. Kulakları çınlasın! Burnunu karıştıran bir öğrenciyi gördüğünde Recai Gümüş, başını havaya dikerek "Yavrum! Çöp sepeti gibi burnunu karıştırıp durma" derdi. Herkes bu kim diye bakardı. Ama öğretmen kimse değil diyerek şahsın kim olduğunu söylemezdi. Peygamberimiz de herkesi rahatsız eden bir koku sürünen bir kimseyi görünce "Bazılarına ne oluyor ki insanları rahatsız edecek şekilde koku sürünüyor" şeklinde genel bir hatırlatma yapardı.
*Kişiyi uyarması için birini yanına gönderebilir. Bu durumdan kimsenin haberi olmayabilirdi.
*Toplantı ve program sonrası kişi yanına çağırılarak "Bu şekil oturuş çok dikkat çekti. Böyle oturmazsanız memnun olurum" denebilirdi.
*Konuşma esnasında dikkat çeken oturuşla ilgili kıssadan hisse alınsın diye "Arkadaşlar! Daha önce bir başka yerde bir toplantıda konuşma yaparken protokol ve görgü kurallarına uymayan birine gözüm ilişmişti. İçinizde böyle oturan yok. Sizi tebrik ediyorum" diyerek faullü oturan kişinin kendisine çekidüzen vermesini sağlayabilirdi.

Böylesi durumlarda yapılmaması gereken, kişinin kalabalık içerisinde muhatap alınarak uyarılmasıdır. Çünkü bu, bir yanlışın bir başka yanlışla düzeltilmesi demektir. Kişiyi topluluk nezdinde rencide etmektir. Kimsenin buna hakkı yoktur. Burada yapılabilecek bir başka yanlış da yanlışı yanlışla düzelteni alkışlamaktır. Zira bu alkış "İyi yaptın. Helal olsun sana. Bacağı bacak üstüne atana iyi haddini bildirdin" şeklinde bir destek açıklamasıdır.

Evet, “Bir yanlış, bir kötülük gördüğümüz zaman elimizle düzelteceğiz, buna gücümüz yetmiyorsa dilimizle düzelteceğiz, buna da gücümüz yetmiyorsa kalbimizle buğzedeceğiz.” Ama bunu nasıl yapacağız? Kırmadan, dökmeden, insanların onurunu koruyarak maksada ulaşmalıyız.

Unutmayalım ki yerinde, usulünce yapılmayan uyarılar ters tepebilir. Çünkü kişi topluluk içerisinde rencide olmuştur. Yaptığının yanlış olduğunu bilmesine rağmen bir başka yerde de aynı yanlışı sergilemeye devam edebilir. Kaş yapalım derken göz çıkarmayalım. Aman dikkat!

* 27/11/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.