30 Haziran 2019 Pazar

"Hız Sınırı 50" *

Aracınla şehir içi veya şehirlerarası bir yolculuğa çıkacaksan Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından yürürlüğe konan trafik kurallarına uymak gerekiyor. Hızdan dolayı çoğu kimseyi yollara kurban ettiğimiz düşünülürse mutlaka hız sınırı olmalıdır. Çok araba kullanmayan biri olarak gördüğüm hız sınırları 50, 60, 70, 82, 90, 110 ve 120'dir. 90, 110 ve 120 hız sınırı şehirlerarası yollarda yolun durumuna göre belirlenmektedir. Diğerleri genellikle şehir içi yol ve caddelerde kullanılmaktadır.

Karayolları tecrübeli bir kurum. Düşüne, taşına ve tecrübeye dayanarak bu hız sınırlarını belirlemiştir. Fakat bazı yol ve caddelerin hız sınırlarını yeniden gözden geçirmesinde fayda vardır. Çünkü özellikle şehir içinin çoğu caddelerinde ve şehirlerarası yolların meskun mahallerinde uyulması gereken 50 hız sınırı araç sürücüleri için bir eziyet. Çoğu sürücü bu kurala uymuyor. Uyuyorsa da arabayı bağırtmaktan başka bir işe yaramıyor. Bitmek bilmeyen yol işkencesi de işin cabası. 

Trafiğin yoğun olduğu yerde zaten 50 ile bile gidemiyorsun. 30, 40, 50 ile yavaş yavaş, dur kalk ilerliyorsun. Bu durumda yapılacak bir şey yok. Elin mahkum! Şehrin kenarlarında fazla trafik yoğunluğunun olmadığı bazı müsait caddelerde de hız sınırı elli. Bence şehir içinde yolun durumuna göre hız sınırları 60, 70 şeklinde farklılık gösterebilmeli. 

Gelin sizinle Konya-Karaman yolculuğuna çıkalım. Şehrin içi olmasına rağmen Karaman Yolunda hız sınırı 70 iken(bu hız makul) yolun ikiye böldüğü Kaşınhanı ve İçeri Çumra mahallelerinden ve Kazım Karabekir ilçesinden geçerken hız sınırı elli. Bahsettiğim yerlerden yolculuk yapanlar bilir. Buralarda yol dolayısıyla yerleşim yerleri zorunlu olarak ikiye bölünmüş. Her iki tarafta halkın yoğunluğu göze çarpıyor. Yolda halkın esemesi yok. Yol ise şehirlerarası yol. Geçen, buralarda duraklamadan transit geçiyor. Işık varsa kırmızı da duruyor. 

Yerleşim yerlerinin ortasından şehirlerarası yolların geçtiği bu tür yerlerde hiç kimse belirlenen hız sınırına uymuyor. Doğru dürüst denetim de yok. Hızdan dolayı ceza yiyen araç sayısı da bir elin parmağını geçmez. Sen uygulamaya kalksan sürücüler, bu adam ne yapıyor diye garip garip bakıyor. Böyle yerlerde konan trafik kuralına uyulmuyorsa en uygunu bu hız sınırını uygulanabilir makul bir hız sınırına çekmektir. Pekala 70, 80 olabilir. Benim ki bir öneri. Karar verecek olan yine Karayolları Genel Müdürlüğüdür.

Burada değinmek istediğim bir diğer husus da hız sınırının kaç olduğuyla ilgili uyarıcı trafik levhalarının azlığı. Çoğu sürücü "Acaba bu yolda hız sınırı kaç acaba" tereddüdü yaşıyor. Çok mu zor hız sınırının başladığı ve bittiği yere hız sınırı levhasını koymak? Çoğu yerde hız sınırı 50 yazılı levhası nerede sona eriyor? Belli değil.

*10/07/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yalakasın Be Kardeşim!

Toplum olarak çoğumuzun dağarcığında fazla kelime yok. Pek az kelimeyle meramımızı anlatmaya ve anlaşmaya çalışıyoruz. Bu yüzeysel ve sığ kelime hazinemize rağmen konuştuğumuz kelimelerin çoğunun ne anlama da geldiğini bilmiyoruz. Hatta birbiriyle aynı anlama geldiğini sandığımız anlamca farklı kelimeleri de birbirinin yerine kullanıyoruz. Şiddete meyilli olmamızın temelinde belki de bu kıt kelime hazinemiz yatmaktadır.

Sözü fazla uzatmadan bir örnek vermek istiyorum. Birine "Falanın adamısın" demek ile "yalakasın" demek aynı anlama gelir mi? Biri veya birileri ile arası iyi olan, onlarla oturup kalkan biri için ben, arası iyi anlamında "falanın adamı" derim. Bu tip kişilere yalaka denir mi? Bana göre denmez. Çünkü yalaka halk ağzında "söz götürüp getiren, söz taşıyarak arabozan, dedikoducu, boşboğaz, sırnaşık, ikiyüzlü, dalkavuk, arsız, onursuz, sürtük (kimse), yalak " demektir. Birinin adamı ile yalaka, yerine göre birbirinin yerine kullanılabilen yakın anlamlı birer kelime olabilir ama asla ikisi eş anlamlı birer kelime değildir. Evet birinin adamı olan aynı zamanda yalaka kelimesinin anlamını kendisinde barındıran kişilere yalaka denebilir. Ama birinin adamı olan her kişiye asla yalaka denmez.

Birinin adamı ile yalaka kelimesini yazı konusu edinmemin sebebi, bu iki kelimeyi bazı insanların karıştırmasından dolayıdır. Kalabalık bir ortamda bir grup arkadaşla otururken yanımıza yeni gelen her kim olursa “Hah falanın adamı geldi…Senin falanla aran iyi. Söylesen de şu meseleyi halletse veya şöyle yapsa…” der, o kimse de “Ben mi onun adamıyım” der, güleriz. Bunu ben veya yanımdaki arkadaşlardan biri her girene bu şekilde söyler dururuz zaman zaman. Hatta “Falanın adamı” dediğimiz kişilerden bazılarının kastettiğimiz kişiyle arası iyi olmayanlar da olabiliyor. Böyle yapmadaki amacımız muhabbetten başka bir şey değil. Ama biri var ki demek ki kendisine de “Falanın adamı” demişiz ki adam –sandığım- bu kişi “Efendim bize yalaka diyorlar. Bu yüzden yanınıza gelmeye çekiniyorum” demiş. Hoppala! Buyur, buradan yak şimdi. Bizim “Falanın adamı” tabiri, olmuş yalaka. Adamın yaptığı da tam bir yalakalık olmuş. Demek ki bu kişinin bir yarası var ki gocunmuş. Burada “Falanın adamı” kelimesini “yalaka” kelimesine dönüştüren bizden laf götüren mi yoksa makam sahibi kimse mi o kadarını bilemiyorum. Bildiğim bir şey var -adam sandığım bu kişi- yememiş, içmemiş, bizden laf götürmüş. Kendisine yalaka dediğimiz için bu kişi üzgün, efendisi de üzgün. Bana böyle demişsin diyen efendisine “Bak, beyefendi! Bir defa ben kimse için yalaka kelimesini kullanmam. Ancak ‘Falanın adamı’ tabirini kullanırım. Bu da muhabbetten öte bir anlam taşımaz. Sonra kim, niçin sizin yalakanız olsun? Bu dediğim falanın adamı sözü, sizin de zorunuza gitmişse bizden laf getireni dinlemeyeceksiniz. Bizim kendi aramızda konuştuğumuz kendi aramızda kalır. Böylece rahatsız olmazsınız. Eğer bizden laf getirenin ağzını lütfen deyip kapatmazsanız bu tipler, sizden de başkasına laf götürür" dedim. Konuyu kapattık.

Yalaka kelimesinin anlamına dönüp bir daha bakıyorum. Falanın adamı derken yalakalığı kastetmemiştim ama bu vesileyle laf taşıyıcı biri olduğunu öğrenince  ilk işim yalaka kelimesinin anlamına bir daha bakmak oldu ve yalaka kelimesinden öğrendiğime göre bu adamın yaptığı falanın adamlığı değil, katıksız bir yalakalık. Çünkü yapıp ettiği yalakalıktan başka bir şey değil. 

Be kardeşim! Madem bu mesleği yapıyorsun. Bari dediğimi aynen aktarsaydın. En azından laf taşıma özelliği var bu arkadaşın derdim. Ama sen birinin adamı değil, ancak yalakası olurum, adamlık benim neyime" deyip kendini aşmışsın. Ben de bu vesileyle yalakalığını öğrenmiş oldum. Umarım yalakalık mesleğinin sadece laf taşıyıcı özelliğini taşıyorsundur. Eğer diğer yönler de varsa vay haline! Ne diyeyim? Şayet miden götürüyor ve ahlakın el veriyorsa yalakalık mesleğin hayırlı olsun be kardeşim!


Türkiye Bu Genci Konuşuyor *

29/06/2019 Cumartesi akşamı ATV televizyonunda “Kim Milyoner Olmak İster” yarışma programına yarışmacı olarak katılan Arda AYTEN isimli genci konuşuyor. Arda’yı haber konusu yapan, bir milyonluk soruyu görme başarısını gösteren ender kişilerden biri olması. Hakkında fazla bir detay öğrenemediğim bu gencimiz kimdir?
*19 yaşında tıp fakültesi 2.sınıf öğrencisi,
* Bu yaşında dört kitabın yazarı,
*Yılda 150’ye yakın kitap okuyan biri,
*Parası olduğu takdirde hedefleri arasında;
·         Okuduğu kitap sayısını artırmak,
·         Çok sayıda dil öğrenmek,
·         Bilimsel araştırma yapmak,
·         Edebiyat, müzik ve felsefe ile ilgilenmek,
·         Ölene dek üniversitede okumak,
*En büyük hayali ise okuduğu kitapları kendi dillerinde okumak…

Kabarık, kıvırcık, peruk gibi saçlarını görünce hiçbir hedefi olmayan, derbeder bir insan imajı veren bu gencimizi biraz dinleyince dolu dolu biri olduğu, çizdiği ve inandığı yolda gitmeye çalıştığı, Allah’ın verdiği nefesi boşa harcamadığı görülecektir. Bir milyonluk soruya da tesadüfen gelmediğini, kalitenin tesadüfi olmadığını da bu gence bakarak anlayabiliriz.

Birden çok hedefi olan ama tüm hedefleri kitaplarda düğümlenen kitap manyağı bu gence biz; süper çocuk, harika çocuk, kitap -manyağı bir çocuk, aykırı bir çocuk, ultra ultra bir çocuk, ayaklı kütüphane, uzaylı bir çocuk mu deriz; hangisini dersek diyelim karşımızda özel mi özel bir çocuk var. Gençliğinin baharında, bu yaşta gösterdiği bu başarıya ve hedeflerine ancak şapka çıkarılır.

Gencin bu başarısında okuduğu kitapların etkili olduğu görülmektedir. Demek ki uzmanlar sınava hazırlanan öğrencilere bol bol kitap okuyun diye boşuna söylemiyorlarmış. Gerçi kitap okumayı hepimiz söylüyoruz da söylediğimizle kalıyoruz. Bizim okumadığımız/okuyamadığımız kitapları bu genç okuyor. Öyle ya konuşmak varken niye kitap okuyalım?

Yılda yaklaşık 150 kitap okumak demek, ayda 12,5 kitap okumak demektir. Demek ki bu gencimiz 2,5 günde bir kitap okuyup bitiriyor. Bu genç bu şekil okumaya devam eder, hedefinden şaşmazsa ülke araştırmacı, mucit, üreten bir beyinle karşı karşıya demektir. Çünkü zeka ile zekat aynı kökten gelir. Zekat verdikçe mal bereketlenirken zeka da kullandıkça gelişir.

Ülkemiz için bir kazanım olan bu gencimize devlet ve milletiyle sahip çıkmamız, tüm imkanlarımızı buna ve bunun gibilere sunmamız lazım. İnşallah ileride birçok bilim insanımız gibi beyin göçüyle karşı karşıya kalmaz. Bu şekil kitap okuma sevdalısı bu gence verebileceğimiz en güzel destek, daha fazla kitap okumasını sağlamaktır. Çünkü bu gencin gıdası okumaktır. Kitaplardan besleniyor. Bu genç hangi kitapçıya girer, hangi kitabı almak isterse bırakalım istediği kitabı seçip alsın. Ödeme yapacağı zaman da “Senin paran burada geçmez…dükkan senin” deyip kitabı ücretsiz verelim.

Bir milyonluk soruyu bilmesini canı gönülden arzu ettiğim, kazandığı takdirde kendim kazanmış gibi sevineceğim bu gencin Allah önünü açsın. Bizim okuyamadığımız bütün kitapları okusun. Allah nazarlardan saklasın. Allah sayılarını artırsın.

*03/07/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.