Ana içeriğe atla

"Hız Sınırı 50" *

Aracınla şehir içi veya şehirlerarası bir yolculuğa çıkacaksan Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından yürürlüğe konan trafik kurallarına uymak gerekiyor. Hızdan dolayı çoğu kimseyi yollara kurban ettiğimiz düşünülürse mutlaka hız sınırı olmalıdır. Çok araba kullanmayan biri olarak gördüğüm hız sınırları 50, 60, 70, 82, 90, 110 ve 120'dir. 90, 110 ve 120 hız sınırı şehirlerarası yollarda yolun durumuna göre belirlenmektedir. Diğerleri genellikle şehir içi yol ve caddelerde kullanılmaktadır.

Karayolları tecrübeli bir kurum. Düşüne, taşına ve tecrübeye dayanarak bu hız sınırlarını belirlemiştir. Fakat bazı yol ve caddelerin hız sınırlarını yeniden gözden geçirmesinde fayda vardır. Çünkü özellikle şehir içinin çoğu caddelerinde ve şehirlerarası yolların meskun mahallerinde uyulması gereken 50 hız sınırı araç sürücüleri için bir eziyet. Çoğu sürücü bu kurala uymuyor. Uyuyorsa da arabayı bağırtmaktan başka bir işe yaramıyor. Bitmek bilmeyen yol işkencesi de işin cabası. 

Trafiğin yoğun olduğu yerde zaten 50 ile bile gidemiyorsun. 30, 40, 50 ile yavaş yavaş, dur kalk ilerliyorsun. Bu durumda yapılacak bir şey yok. Elin mahkum! Şehrin kenarlarında fazla trafik yoğunluğunun olmadığı bazı müsait caddelerde de hız sınırı elli. Bence şehir içinde yolun durumuna göre hız sınırları 60, 70 şeklinde farklılık gösterebilmeli. 

Gelin sizinle Konya-Karaman yolculuğuna çıkalım. Şehrin içi olmasına rağmen Karaman Yolunda hız sınırı 70 iken(bu hız makul) yolun ikiye böldüğü Kaşınhanı ve İçeri Çumra mahallelerinden ve Kazım Karabekir ilçesinden geçerken hız sınırı elli. Bahsettiğim yerlerden yolculuk yapanlar bilir. Buralarda yol dolayısıyla yerleşim yerleri zorunlu olarak ikiye bölünmüş. Her iki tarafta halkın yoğunluğu göze çarpıyor. Yolda halkın esemesi yok. Yol ise şehirlerarası yol. Geçen, buralarda duraklamadan transit geçiyor. Işık varsa kırmızı da duruyor. 

Yerleşim yerlerinin ortasından şehirlerarası yolların geçtiği bu tür yerlerde hiç kimse belirlenen hız sınırına uymuyor. Doğru dürüst denetim de yok. Hızdan dolayı ceza yiyen araç sayısı da bir elin parmağını geçmez. Sen uygulamaya kalksan sürücüler, bu adam ne yapıyor diye garip garip bakıyor. Böyle yerlerde konan trafik kuralına uyulmuyorsa en uygunu bu hız sınırını uygulanabilir makul bir hız sınırına çekmektir. Pekala 70, 80 olabilir. Benim ki bir öneri. Karar verecek olan yine Karayolları Genel Müdürlüğüdür.

Burada değinmek istediğim bir diğer husus da hız sınırının kaç olduğuyla ilgili uyarıcı trafik levhalarının azlığı. Çoğu sürücü "Acaba bu yolda hız sınırı kaç acaba" tereddüdü yaşıyor. Çok mu zor hız sınırının başladığı ve bittiği yere hız sınırı levhasını koymak? Çoğu yerde hız sınırı 50 yazılı levhası nerede sona eriyor? Belli değil.

*10/07/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde