23 Haziran 2019 Pazar

Zaman Sorgulama Zamanı (1)

İster belediye başkanlığı seçimi ister vekil seçimi ister referandum ister cumhurbaşkanlığı seçimi olsun bu milletin çoğunluğu, verdikleri destekle hep arkamızda yer aldı. Millet bu desteği verirken kaşımıza, gözümüze heves olduğu için vermedi. Bu zihniyeti, daha önce bazı belediye başkanlıklarını vererek test etti ve başarılı buldu. Sonra belediye başkanlıklarının çoğunu, ardından iktidarı verdi. Bu zihniyet de vatandaşın verdiği desteği kötüye kullanmadı, ibadet aşkı içerisinde çalıştı. Yaptığı hizmetle birlikte aynı zamanda halka dokundu, gönlüne girdi.

Başarıyı yakalamada en büyük pay; iyi bir ekiple yola çıkmaları, istişareye önem vermeleri, birbirlerine makam ve mevkileri gönül rahatlığı içerisinde teslim etmeleri, yani fedakarlıkları; kurum, kuruluş ve belli odaklarla mücadele etmeleri, halkın içerisine girmeleri, halkın hassasiyetlerini gözetmeleri, yaptıkları hizmetlerde ayrımcılık yapmadan halkın kahir ekseriyetini kucaklamaları, kendisi gibi düşünmeyenleri dışlamamaları, kibirlenmemeleri, yönetimde ehliyet ve liyakati esas almaları, eleştiriye ve iletişime açık olmalarıdır. Tüm bunlara hizmet odaklı insan kazanma siyaseti denebilir.

İşte bundandır ki halk hiç desteğini esirgemedi. Kredi verdikçe verdi. Halkın verdiği bu kredi kıl payı bir kredi değil; rakiplerinin toplamından daha fazla bir kredi. Ne zamana kadar? 07 Haziran 2015'e dek. Bu seçimde de en fazla oy almasına rağmen hükümet kuracak yeterli çoğunluğu sağlayamadı. İşte bu tarih, hoşnutsuzluğun resmen ortaya çıktığı tarihtir. (Aslında biraz geriye doğru gidilirse Paralel Devlet Yapılanması ile mücadeleye girildiği tarihe kadar gider.) Her ne kadar 1 Kasım'da yapılan seçimlerde yeniden çoğunluk elde edilse de hiçbir şey eskisi gibi değildi artık. Çünkü yapılan seçimleri kazanmada zorlanıldı. 2019'a gelindiğinde seçimler ya kaybedilmeye başlandı ya da kıl payı kazanılır oldu.

23 Haziran 2019 yenilenen İstanbul seçimlerinde alınan sonuç bir muhasebe yapmayı gerektiriyor. Çünkü zaman sorgulama zamanı. Kendimizle, yaptıklarımızla ve yapamadıklarımızla yüzleşmemiz gerekiyor. En basitinden daha önceki seçimlerde açık ara önde kazanırken Haziran 2015'ten beri niçin zorlanarak kazanıyoruz? 31 Mart mahalli seçimlerinde bazı büyükşehirler niçin kaybedildi? Eskiden ittifaklar yok iken tek başına rahat seçimler kazanılıyor iken bugün yanımızda müttefikimiz olmasına rağmen niçin bazı iller kaybediliyor? Kaybetmesek bile niçin başa baş bir mücadele durumuna geldik? Eskiden prensip ve ilkelerimizden ödün vermeden halkın teveccühünü alabiliyor ve bunun semeresini sandıklarda görebiliyor iken bugün kazanmak için her yolu mubah görme noktasına nasıl geldik? Hani siyasette yeni bir parti çıksa, o parti bize alternatif olsa diyeceğim ki karşımızda alternatif var. Öyle bir durum da yok. Halkın dünkü teveccüh göstermediği parti ile yarışıyoruz. Bu işi, yıprandık sözüyle veya tüm muhalefet bize karşı birleşti; dış güçler, muhalifleri destekliyor gibi gerekçelerle açıklamak yeterli değil. Her seçim sonrasında parti yetkilisinin yaptığı balkon konuşmasında mesajı aldık demesi de yeterli değil. Çünkü sorun ne ise derinlemesine bir sorgulama yok. O zaman, zaman sorgulama zamanı. Ben de gözlemlerime dayanarak bunu yapacağım. (Devam edecek)

Nimetlerin Elimizin Altından Kayıp Gitmesi *


Bugün size iki ayeti kerimeden bahsetmek istiyorum. Biri, "...Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez..." (Rad 11) ayeti, diğeri ise "...Allah, bir topluluğa lutfettiği nimetini, onlar kendilerini değiştirmedikçe değiştirmez..." (Enfal 53) ayetidir.

Bu iki ayetin tefsirinde şu açıklamaya yer verilir: “… burada genel bir kural, ilâhî bir âdet açıklanıyor: Allah’ın kullarına sayısız nimetleri vardır, bunları baştan vermesinin veya esirgemesinin de ilâhî adalet ilkesiyle çelişmeyen hikmet ve sebepleri mevcuttur. Ancak Allah verdiği bir nimeti durup dururken, nimete mazhar olan kulda bir değişiklik meydana gelmeden geri almaz, zıddı ile değiştirmez. Önce insanlar, Allah’ın hoşnut olmadığı bir şekilde değişirler, öz değerlerine yabancılaşırlar, ellerindeki nimetin şükrünü yerine getirmez, onu gerektiği yerde, gerektiği gibi kullanmazlar, şımarırlar, nimetlerin Allah’ın lutfu ile ilişkisini unutur, kerameti kendilerine mal ederler; güç, servet, ilim, iktidar gibi ilâhî nimetleri zulüm için kullanırlar... İşte böyle değişen ve bozulan insanların elinden nimet, onu veren Allah tarafından alınır ve yerine zıddı (felâket, mahrumiyet, sıkıntı) verilir. (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 670)

Yukarıya aldığım iki ayet, Allah’ın belirleyip uyguladığı ve uygulamaya devam ettiği fiziki ve biyolojik yasalardan sonra gelen üçüncü yasasıdır. Buna sünnetullah adı verilir. Allah’ın kanunu demektir ve bu kanun değişmez. Çünkü Allah Fetih süresi 23.ayette “Allah’ın öteden beri işleyip duran kanunu (budur). Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.” buyurmaktadır. Ayetler bir ilke ve sistem ortaya koymaktadır. Bu ayetlerden ben şunu anlıyorum: Düzgün bir toplum isteyenler, ilk önce kendileri düzelir ve düzeldikten sonra bozulma olmadan düzgünlük devam ettiği müddetçe Allah, o toplumun düzgünlüğünü devam ettirir. Yine Allah bir topluluğa, insanın faydasına ve faydalanabileceği envaiçeşit nimetler vermiş ise bu nimetlerin devamı, o topluluğun daha önce hak ettiği bu nimetlerin devamı için üzerlerine düşen görevleri yerine getirmeye devam etmeleriyle orantılıdır.  Yani Allah, “Kulum senin sapıklık ve yanlışlıklar üzerinde kaldığın yeter. Artık sen düzgün biri olacaksın deyip kişileri düzeltmez. Verdiği nimetleri de yeter bu kadar, biraz da yokluk çeksinler diye çekip almaz. Her konuda olduğu gibi bu konuda da keyfi davranmaz. Hasılı düzelme de ve bu düzelmenin sonucu olarak verilen nimetlerin devamı da bizim elimizdedir. Gereğini yapmaz isek o nimetler bizde evladiyelik olarak kalmaz, uçup gider.

Allah’ın değişmez kanunu olan bu toplumsal yasalar sadece bize özgü değildir. Nice topluluklar gelip geçmiş, o topluluklar nimetlere kavuşmak için gereğini yapmış ise Allah, onlara nimetlerini vermeye devam etmiş. Ne zaman ki savrulup yozlaşmışlar, verilen nimetleri takdir etmemişler, hoyratça kullanmışlar ve nankörlük yapmışlar ise işte o zaman Allah, o nimetleri alıp bir başka topluluğa vermiştir. Yani hiçbir nimet çantada keklik değildir ve kimseye hiçbir topluluğa torpil geçilmemiştir.

Bundan dolayıdır ki elimizden uçup giden nimetler var ise önce kendimizle yüzleşmemiz gerekiyor.  “Bu nimet niçin kayıp gitti, acaba biz nerede ne hata yaptık” diye kendisini hesaba çekmelidir. Yüzleşen insan veya topluluk, eskisi gibi iyi ve düzgün olmaya başlar ise giden nimetler tekrar geri gelebilir. Çünkü düzelmenin yani kanunun gereği yapılmıştır. Yok bu yapılmaz, elden uçup giden nimetlerin faturası başkalarına çıkarılmaya kalkışılırsa bu, kişinin veya o topluluğun kendini avutmak için gerekçe üretmesinden başka bir işe yaramaz. Bu durumda başkasına değil kendimize bakmamız ve kızmamız gerekiyor. Çünkü Allah “Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltin. Siz doğru yolda olursanız, yoldan sapan kimse size zarar veremez.” (Maide 105)   buyurmaktadır.

*24/06/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

22 Haziran 2019 Cumartesi

Fiyatlarda Yeni Moda *

Günümüzün yeni modasından haberiniz vardır umarım. Fiyatların yükselmesiyle birlikte alışverişlerimize yarım kg'lık alışverişler girdi. Erik, çilek, yenidünya gibi meyvelerin yanında biber vb. sebzelerin satışı da aynı şekilde. Karpuzlar "kesmece" usulü dilimle satılmaya başlandı ilk çıktığı zaman. Çünkü bazı ürünleri kilo ile almak el yakar oldu. Bunun bir ileri aşaması Avrupa’da olduğu gibi meyvelerin tane ile satılması olacak gibi.

Burada garibime giden bazı esnafın fiyatı herkesin görebileceği şekilde yazmasına rağmen yarım kiloyu küçükçe yazması. İleriden fiyatı görünce fiyat makul görünüyor. Şuradan bir kilo alayım diyorsun. Esnaf tartıp sana uzatıyor. İstenen fiyat, gördüğünün iki katı oluyor. Fiyat hesap ettiğin gibi olmayıp biraz tuzlu gelse de kalsın, almayacağım deyip geri veremiyorsun. Moralin bozulup için yansa da mecburen ödemeyi yapıyorsun.

Bu kadarla kalsa iyi... Bu durum pastanelere de sirayet etmiş. Bir akşam ameliyat olmuş bir hasta yakınımı ziyaret etmek için yola çıktım. Hediye alayım diye bir pastaneye girdim. Gözüme gevrek ilişti. Fiyatını sordum. 7.5 lira dedi. Ver bir kutu dedim. Başka ne alayım diye kafamı sol tarafa çevirdim. Çeşit çeşit tatlı ve tuzlu pastalar gözüme ilişti. Bu bölümde aynı zamanda fiyat da yazıyordu: 16.25 TL. Karışık yarım kilo verir misin dedim. Tarttı. Cebimden 20 lira çıkardım. Ne kadar borcum dedim. 27 lira dedi. Kilosu ne kadardı? Burada 16.25 yazıyor dedim. Oradaki fiyat yarım kg fiyatı. Tatlı tuzlu karışık olunca fiyatı 35 lira dedi. Kafamdan 15-16 lira ödeme yapacağım diye hesap ettiğim pastaneden 27 lira ödeyip çıktım. 

Gördüğünüz gibi Matematiği iyi olmayan benim, pazarda tutmayan hesabım pastanede de tutmadı. Bundan sonra fiyatı yazılmış etiketi noktası virgülüne okumak, bir daha okumak boynumun borcu olsun. Tutmayan hesabımın üzerine yaptığım fazla ödemede değilim. Zira çok bir ehemmiyeti yok. Ama müşteriyi çekme uğruna gittikçe yaygınlaşan bu muameleyi hoş karşılamadığımı ifade etmek istiyorum.

Konu açılmışken yıllardır market ve mağazalarda uygulanan ve şimdilerde semt pazarlarına da sirayet eden fiyat etiketlerine değinmek istiyorum. Sonu 99 ile biten kuruşlu fiyatlar. Diyelim ki fiyatı düşük gibi göstermek suretiyle bu tür fiyatlandırmalarda müşteri çekme niyetleri var. Mağaza ve marketler bu yola başvuruyor. Müşterinin çoğu da nasılsa beğendiği ürünü alacağında ödeme için kredi kartını uzatıyor. Kuruşu kuruşuna çekiliyor. Para üstü derdine gerek kalmıyor. Ya semt pazarları... Özellikle muz satıcıları 5.99, 6.99 gibi fiyatlar yazıyorlar. 5 veya 6 büyük. Ta ileriden görüyorsun. Şunu tart deyip uzatınca fiyatın yanındaki 99'u da görüyorsun. Tartılıp poşete konan muz sana uzatılınca senden küsuratsız bir miktar talep ediliyor. Merak ettiğim sonu 99 kuruş ile biten bu ürünün fiyatının nasıl yuvarlandığı? Yine bir kuruşta değilim ama öyle mi deyip muzu tam bir kilo tarttırıp para üstü olarak esnaftan kuruşum da kuruşum deyip bir kuruşu istemek. Karşılığında al sana beş kuruş dese de kabul etmemek, illa bir kuruş demek herhalde bu tür esnafı yola getirir. Bir daha göz boyamaca fiyat yazmazlar.

Var mısınız böyle bir uğraşıya? Ne olur ne olmaz deyip korkmayın. Çünkü eskisi gibi pazarcı esnafında eski tartılar kalmadı. Hepsi elektronik terazi şimdi. Ne alaka demeyin. Eskiden kavgalarda tartıların bir ve iki kilogramlıkları kullanılırdı. 

*29/06/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.