İster
belediye başkanlığı seçimi ister vekil seçimi ister referandum ister
cumhurbaşkanlığı seçimi olsun bu milletin çoğunluğu, verdikleri destekle hep
arkamızda yer aldı. Millet bu desteği verirken kaşımıza, gözümüze heves olduğu
için vermedi. Bu zihniyeti, daha önce bazı belediye başkanlıklarını vererek
test etti ve başarılı buldu. Sonra belediye başkanlıklarının çoğunu, ardından
iktidarı verdi. Bu zihniyet de vatandaşın verdiği desteği kötüye kullanmadı,
ibadet aşkı içerisinde çalıştı. Yaptığı hizmetle birlikte aynı zamanda halka
dokundu, gönlüne girdi.
Başarıyı
yakalamada en büyük pay; iyi bir ekiple yola çıkmaları, istişareye önem
vermeleri, birbirlerine makam ve mevkileri gönül rahatlığı içerisinde teslim
etmeleri, yani fedakarlıkları; kurum, kuruluş ve belli odaklarla mücadele
etmeleri, halkın içerisine girmeleri, halkın hassasiyetlerini gözetmeleri,
yaptıkları hizmetlerde ayrımcılık yapmadan halkın kahir ekseriyetini
kucaklamaları, kendisi gibi düşünmeyenleri dışlamamaları, kibirlenmemeleri,
yönetimde ehliyet ve liyakati esas almaları, eleştiriye ve iletişime açık
olmalarıdır. Tüm bunlara hizmet odaklı insan kazanma siyaseti denebilir.
İşte
bundandır ki halk hiç desteğini esirgemedi. Kredi verdikçe verdi. Halkın
verdiği bu kredi kıl payı bir kredi değil; rakiplerinin toplamından daha fazla
bir kredi. Ne zamana kadar? 07 Haziran 2015'e dek. Bu seçimde de en fazla oy
almasına rağmen hükümet kuracak yeterli çoğunluğu sağlayamadı. İşte bu tarih,
hoşnutsuzluğun resmen ortaya çıktığı tarihtir. (Aslında biraz geriye doğru
gidilirse Paralel Devlet Yapılanması ile mücadeleye girildiği tarihe kadar
gider.) Her ne kadar 1 Kasım'da yapılan seçimlerde yeniden çoğunluk elde edilse
de hiçbir şey eskisi gibi değildi artık. Çünkü yapılan seçimleri kazanmada
zorlanıldı. 2019'a gelindiğinde seçimler ya kaybedilmeye başlandı ya da kıl
payı kazanılır oldu.
23
Haziran 2019 yenilenen İstanbul seçimlerinde alınan sonuç bir muhasebe yapmayı
gerektiriyor. Çünkü zaman sorgulama zamanı. Kendimizle, yaptıklarımızla ve
yapamadıklarımızla yüzleşmemiz gerekiyor. En basitinden daha önceki seçimlerde
açık ara önde kazanırken Haziran 2015'ten beri niçin zorlanarak kazanıyoruz? 31
Mart mahalli seçimlerinde bazı büyükşehirler niçin kaybedildi? Eskiden ittifaklar
yok iken tek başına rahat seçimler kazanılıyor iken bugün yanımızda müttefikimiz
olmasına rağmen niçin bazı iller kaybediliyor? Kaybetmesek bile niçin başa baş bir
mücadele durumuna geldik? Eskiden prensip ve ilkelerimizden ödün vermeden
halkın teveccühünü alabiliyor ve bunun semeresini sandıklarda görebiliyor iken
bugün kazanmak için her yolu mubah görme noktasına nasıl geldik? Hani siyasette
yeni bir parti çıksa, o parti bize alternatif olsa diyeceğim ki karşımızda
alternatif var. Öyle bir durum da yok. Halkın dünkü teveccüh göstermediği parti
ile yarışıyoruz. Bu işi, yıprandık sözüyle veya tüm muhalefet bize karşı
birleşti; dış güçler, muhalifleri destekliyor gibi gerekçelerle açıklamak
yeterli değil. Her seçim sonrasında parti yetkilisinin yaptığı balkon
konuşmasında mesajı aldık demesi de yeterli değil. Çünkü sorun ne ise
derinlemesine bir sorgulama yok. O zaman, zaman sorgulama zamanı. Ben de
gözlemlerime dayanarak bunu yapacağım. (Devam edecek)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder